Günümüz ebeveynleri çocuklarının doğdukları andan itibaren farklı bir dili öğrenerek büyümeleri gerektiği düşüncesinde. Uzmanlara göre bu isteklerinde çok da haksız değiller. Bu konuda kafanızda soru işaretleri varsa, tüm cevaplar bu yazıda.
Bir bebeğin doğumdan itibaren gelişim basamaklarını tırmanışını izlemek, insanın tanık olabileceği en ilginç deneyimlerden biri. İnsan yavrusu diğer türlere kıyasla dünyaya en hazırlıksız gelen canlılar arasında. Örneğin bir kedi veya bir kanguruya baktığımızda annesinin karnından çıktıktan kısa süre sonra yürümeyi öğrenir, tuvaletini nereye ve nasıl yapacağını kavrar ve nasıl hayatta kalacağını anlar. Oysa yeni doğan bir bebeğin bunları başarabilmesi için oldukça uzun bir süre geçmesi gerekir.
Tüm bunlara rağmen insan yavrusu, hayvanlara kıyasla çok daha fazla yüksek bir zekaya ve öğrenme kapasitesine sahiptir. Bu gelişim basamaklarında insanı diğer türlerden ayırt eden en önemli özelliklerden biri ise elbette konuşma yeteneğidir. Konuşma her ne kadar insan doğumunun ardından ortalama 18-24 ay gibi bir dönemde başlasa da bebeğin dil öğrenmesi aslen anne karnında başlar. Bebekler anne karnında duydukları konuşmalar sayesinde ilk dil eğitimlerini almış olurlar. Öyle ki araştırmalara göre bebekler ilk doğdukları andan itibaren farklı dilleri ayırt edebilecek kapasiteye sahiptir.
20. yüzyılda çocuklarda çok dillilik dezavantaj olarak görülüyordu
Çok dilliliğin eğitim, iş gibi gündelik hayat meşguliyetlerimizde bize kazandırdıkları malum. Fakat daha da önemlisi yapılan son araştırmalar birden fazla dil bilmenin insan beyninin işlevselliğini artırdığını ve özellikle ilerleyen yaşlarda bizleri demans gibi hastalıklardan koruyabileceğini ileri sürüyor. Diğer taraftan birden fazla dil bilmek, insanın farklı kültürleri ana dilleri yoluyla daha iyi anlayabilmesini ve beraberinde farklı düşünme biçimlerini hazinesine katabilmesini sağlıyor. Bu anlayış zannedilenin aksine oldukça yeni. 20. yüzyılda uzmanlar bir çocuğun birden fazla dil öğrenmesinin kafasının karışmasına sebep olduğu ve öğrenme sürecini zorlaştırdığı için insanın bilişsel gelişimine de ket vurduğunu savunuyorlardı. Birden fazla dil öğrenmeye çalışmak elbette komplike bir süreç; ancak güncel araştırmalar bu yola çıkan çocukların kafalarında oluşan karışıklığı çözmek için harcadıkları çaba sayesinde zihinsel kapasitelerini artırabildiğini gösteriyor.
İdeal dönem ne zaman?
Bebekler ve çocuklar için ilkokul çağı öncesi en kolay ve doğal şekilde dil öğrenilebilen dönem. Yani 6 yaş öncesinde maruz kaldığımız dilleri ana dilimiz gibi öğrenme şansımız var. Elbette ana dil kapasitesinde öğrenmek için o dilin kültürel ögelerine, yani masallar, yerel şarkılar, yerel şakalar gibi ögelere de ihtiyaç var. Bu yaşta dilin kolay öğrenilmesinin bilişsel ve nörolojik kapasite haricinde bir önemli sebebi daha var. Bu yaştaki bebekler ve çocuklar ilerleyen yaşlarda görülebilen sosyal kaygılara henüz sahip olmadıklarından etraflarından çekinmeden, yanlış yapmaktan korkmadan pratik yapabiliyorlar. Birden fazla dil öğrenen çocukların ilk etapta dilleri birbirine karıştırması, kendilerine has melez bir dil oluşturması olağan kabul ediliyor. İlerleyen zamanda çocuklar her dili gerektiği gibi ayırt ederek doğru kurallarıyla konuşabiliyor.
18 aya kadar ekranlardan uzak tutmak gerek
Bir bebeğin dil öğrenme sürecinde ebeveynleri ve çevresindeki diğer büyüklerin kendisine yapacakları en büyük iyilik, bebekle çok küçük yaştan itibaren bol bol konuşmaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi bir bebek doğduğu ilk günden itibaren ve hatta daha anne karnındayken sesleri algılayabilir ve tepki verebilir. Bu noktada bebeğin kendisiyle birebir konuşmak en eğitici yöntemdir. Elbette ki çevresindeki diğer konuşmaları duyması da dil öğrenmesine katkı sağlar. Ancak bu bebeğin kendisiyle doğrudan konuşmanın yerini tutamaz. Amerika Pediatri Derneği bir çocuğun 18 aylıktan önce ekranla tanışmamasını öneriyor. 18-24 aylık çocukların ise kendi yaşlarına uygun yüksek kaliteli bir içeriği yanlarında bir büyükle beraber ve ideal olarak büyüğün bebeğe gerekli açıklamaları yaparak izlemesini uygun buluyor. Amerika Pediatri Derneği’nin bu tavsiyesinin pek çok önemli sebebi var. Dil öğrenme ile ilgili kısmına gelirsek, araştırmalar bebeklerin ekrandan izledikleri içeriklerden zannedildiği kadar dil öğrenemediklerini gösteriyor. Bir bebeğin dil öğrenmesinde en ideal senaryo, interaktif bir diyalog içinde olmak ve bebeğin etrafında olup bitenlerle konuşma, anlatma, açıklama, işaret etme gibi yollarla ilişki kurabilmesini sağlamak. Çizgi film izleyen bir bebek bu şekilde bir iletişim içinde olmamış oluyor.
Bir Ebeveyn Bir Dil yöntemi
Çocukların birden fazla dil öğrenmesi ile ilgili farklı ekoller var. Bunlardan en bilineni ve en etkili olduğu savunulanı OPOL (One Parent One Language) yani “Bir Ebeveyn Bir Dil” yöntemi. Bu yöntem özellikle farklı ana dillere sahip ebeveynlerin çocukla sadece ve sadece kendi ana dillerinde konuşmasını destekliyor. Dil öğrenimi açısından her ne kadar iyi olsa da sosyal açıdan bu yöntemin bazı dezavantajları var. Örneğin topluluk içinde çocuğunuzla çevrenizdeki diğer kişilerin bilmediği bir dilde konuşmanız hoş karşılanmayabilir. Veya ebeveynler birbirinin dilini bilmiyorsa yine bu şekilde konuşmak bazı sorunlar yaratabilir. Ama yeni araştırmalar çocukların ebeveynlerinin neden diller arasında geçiş yapmaları gerektiğini anlayabildiğini ve bunun yaratabileceği kafa karışıklığını kolay atlatabildiklerini gösteriyor. Bu konuda farklı uzmanların fikir birliğine vardığı ve vurguladığı önemli bir konu, ebeveynlerin kendi ana dillerini çocuklarına öğretmesi sayesinde çocuklarıyla aralarında duygusal ve kültürel bağın daha güçlü olabileceği. Anne babaların şartlar ne olursa olsun çocuklarıyla kendilerini en rahat hissettikleri dilde iletişim kurmaları tavsiye ediliyor.