Selanik’te doğan ışığın hikayesi

Selanik’te doğan ışığın hikayesi

Henüz “Atatürk” olmadan önce o da bir çocuktu. 1881 yılının baharında, denizin tuz kokusu ile nar çiçeklerinin kokusunun karıştığı bir şehirde, Selanik’te doğdu.

Bazı tarihi anlar vardır, bir milletin geleceğini şekillendirecek ilk ışık parıltısı o zaman görülür. İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ışığının parıltısı, 1881 yılının baharında, denizin iyot kokusunun nar çiçeklerinin kokusuyla hemhal olduğu bir şehirde, Selanik’te görüldü. O ışığa sahip olan çocuğun adı Mustafa idi.

Selanik ise o yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun en canlı şehirlerinden biriydi. Limanından gemiler kalkan bu şehir ticaretle şekillenirdi. Avrupa’dan sadece kumaşlar değil gazeteler, kitaplar ve dolayısıyla fikirler de gelirdi bu şehre. Rumlar, Yahudiler, Türkler, Bulgarlar bir arada, aynı sokakta yaşar, birbirlerine komşuluk eder, farklı dillerde konuşsalar da aynı gökyüzünün altında buluşurlardı. Selanik, farklılıkların bir arada yaşanabildiği ender yerlerden biriydi.

İşte Mustafa Kemal’in ilk nefesini aldığı bu şehir, onun dünyaya bakışını, insan sevgisini, hoşgörüsünü ve özgür düşünceye olan inancını şekillendiren ilk okuldu aslında.

Küçük Mustafa’nın hayatındaki ilk büyük rehber, annesi Zübeyde Hanım oldu.
Küçük Mustafa’nın hayatındaki ilk büyük rehber, annesi Zübeyde Hanım oldu.

Zübeyde Hanım’ın rehberliği ve Ali Rıza Efendi’nin ufku

Gururlu, inançlı ve ağırbaşlı bir Anadolu kadını olan Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatındaki ilk büyük rehberdi. Zamanının ötesinde bir disiplin anlayışına sahipti ve oğluna yalnızca okuma yazmayı değil, aynı zamanda doğru olmayı, sabretmeyi ve güçlü kalmayı öğretti.

Zübeyde Hanım, oğlunun eğitimine büyük önem verdi; onun temiz, ahlaklı ve bilinçli bir insan olması için elinden geleni yaptı. Yıllar sonra Atatürk’ün kadınlara verdiği değer, büyük ihtimalle annesinin karakterinin de etkisiyle şekillenecekti. Çünkü o, tıpkı annesi gibi güçlü kadınların güçlü nesiller yetiştireceğine derinden inanmıştı.

Küçük Mustafa’nın babası Ali Rıza Efendi de Selanik Gümrük İdaresi’nde memurdu. İleri görüşlü, çağın yeniliklerine açık bir insandı. Evine dönemin gazetelerini getirir, oğlu küçük olsa da önünde gazete okur, devlet işlerinden ve modernleşmeden söz ederdi. Bu da küçük Mustafa’nın aklında derin bir iz bıraktı. Babası, oğlunun mahalle mektebine gitmesini istemedi; onun yerine dönemin modern eğitim veren okulu Şemsi Efendi Mektebi’ni seçti. Mustafa burada yalnızca okuma yazmayı değil, sorgulamayı ve düşünmeyi öğrendi.

Ne yazık ki bu mutlu aile tablosu uzun sürmedi. Mustafa daha küçük yaşlardayken babasını kaybetti. O gün evdeki ölümün sessizliği, küçük bir çocuğun kalbinde koca bir boşluk bıraktı. Ama o boşluk, zamanla bir kararlılığa dönüştü. Mustafa, babasının yokluğunu kendini eğitime, çalışmaya, başarmaya adayarak doldurdu.

Langaza yıllarında toprakla tanışma

Babasının vefatından sonra Zübeyde Hanım, oğlunu da alıp Langaza’daki dayısının çiftliğine gitti. Selanik’in kalabalığından uzak, doğayla iç içe bir hayattı bu. Mustafa burada toprağı, emeği, üretmenin güzelliğini ve gücünü gördü. Köylüleri gözlemledi. Onlar alın teriyle hem kendi hayatlarını hem de farklı yaşamları besliyordu. Bu durum onda köylüye karşı derin bir saygı uyandırdı.

O yıllara dair, Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” adlı eserinde ve Şevket Süreyya Aydemir’in “Tek Adam” (Cilt 1) adlı biyografisinde geçen bir hikaye şöyledir:

Bir sabah tarlada çalışan köylüleri izlerken, dayısı ona seslenir:

“Gel bakalım Mustafa, şu sabanı bir tut da toprağın nasıl döndüğünü gör!”

Küçük Mustafa önce tereddüt eder ama sonra sabanı kavrar.

Toprak serttir, güneş kavurucudur.

Bir süre sonra alnından ter akar, elleri acır.

O an Mustafa’nın yüzündeki ciddiyeti gören dayısı, gülümser:

“Zor değil mi?”

Mustafa nefes nefese yanıtlar:

“Evet ama çok güzel… Bu toprağı işleyenlerin ne kadar kıymetli olduğunu anladım.”

Belki de bu yıllarda, bir milletin gerçek gücünün halkında ve üretimde yattığını fark etti. Yıllar sonra söylediği “Köylü milletin efendisidir.” sözü, çocukluk anılarının bir yankısı gibiydi.

 Disiplin, düzen, strateji… Bunlar onun doğasında vardı ve sanki o doğuştan asker kumaşı taşıyordu.
Disiplin, düzen, strateji… Bunlar onun doğasında vardı ve sanki o doğuştan asker kumaşı taşıyordu.

Selanik’in renkli sokaklarında bir genç

Selanik’e döndüğünde artık büyümüştü ve gençlikle kanı daha hızlı akıyordu. Etrafındaki dünya da değişiyordu. Osmanlı çalkalanıyor, imparatorluk içinde batıdan gelen rüzgarlar etkisini artırıyordu. Mustafa, bu hareketli atmosferin tam ortasındaydı. Şehrin kahvehanelerinde gazete okuyan gençleri, yenilikten bahseden öğretmenleri izlerdi. İçinde bir merak, bir öğrenme arzusu büyüyordu. Askerlik ilgisini çekmeye başlamıştı. Disiplin, düzen, strateji… Bunlar onun doğasında vardı.

Sırasıyla, Mahalle Mektebi, Şemsi Efendi Okulu, Selanik Mülkiye Rüştiyesi, Selanik Askeri Rüştiyesi, Selanik Askeri İdadisi, Harp Okulu ve Harp Akademisi'ne giden Mustafa Kemal Atatürk, 1893 yılında Askeri Rüştiye'de okurken başka bir Mustafa şekilleniyordu. Matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi, onun zekasını fark etti. “Senin gibi zeki bir çocuğa sadece ‘Mustafa’ demek eksik kalır. Bundan sonra adının yanına ‘Kemal’ ekleyelim” diyerek adının sonuna “Kemal” ismini ekledi. Arapça kökenli bu isim “Olgunluk, mükemmeliyet, eksiksizlik"” anlamına geliyordu. Sonradan verilse de onu tam anlamıyla yansıtan bu isim hem karakterine hem de geleceğine yaraşır bir simgeye dönüştü. O artık Mustafa Kemal’di.

 Cephede dahi okuduğu bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ün özel kütüphanesinde bulunan ve bugün Anıtkabir Atatürk Özel Kitaplığı’nda korunan kitap sayısı 3 bin 997’dir.
Cephede dahi okuduğu bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ün özel kütüphanesinde bulunan ve bugün Anıtkabir Atatürk Özel Kitaplığı’nda korunan kitap sayısı 3 bin 997’dir.

Sorgulayan bir zihin

Mustafa Kemal artık yalnızca bir öğrenci değil, fikirleriyle dikkat çeken bir gençti. Arkadaşlarıyla saatlerce tarih, özgürlük, vatan sevgisi üzerine konuşur, kitaplar okur, yazılar yazar, tartışmalara katılırdı. Onu farklı kılan, yalnızca bilgisi değil; sorgulama cesaretiydi. O dönemde bile, toplumun kurtuluşunun ancak bilinçli bir halkla mümkün olacağını söylüyordu.

Mustafa Kemal’in o yıllarda okuduğu kitaplar, özellikle Voltaire, Rousseau, Namık Kemal’in eserleri, zihninde özgürlük fikrini alevlendirdi. Selanik’in çok kültürlü yapısı ona dünyayı anlamayı öğretmişti öğretmesine ancak asıl amacı, kendi milletinin uyanışını sağlamaktı.

Zaman ilerledikçe, o küçük Selanikli çocuk, kendini askeri disiplinin, düşünsel derinliğin ve vatan sevgisinin harmanında olgunlaştırdı. Her başarısının ardında çocukluğunun izleri vardı. Annesi Zübeyde Hanım’ın rehberliği, babası Ali Rıza Efendi’nin ileri görüşlülüğü, Selanik’in rüzgarı, Langaza’nın toprağı… Hepsi Mustafa Kemal’in sağlam karakterini inşa eden birer taş oldu. Yıllar sonra da o taşlar, “Atatürk” adında bir abideye dönüştü.

O’nun sonsuzluğa intikal ettiği 1938’in 10 Kasım’ından itibaren her 10 Kasım sabahı, dokuzu beş geçe ülke sessizleşir; hayat durur, rüzgar bile sanki saygı duruşuna geçer. Ama o an sadece bir vedayı ve hüznü değil, saygı ve gururu da simgeler. Atatürk’ün bedeni aramızda olmasa da fikirleri, değerleri, bilime ve özgürlüğe olan inancı hâlâ bu topraklarda nefes alır.

O, bir zamanlar Selanik’in küçük sokaklarında oyun oynayan, kitaplara meraklı, mavi gözlü o çocuk, içindeki ışıkla yalnızca kendi hayatını değil bir milletin de kaderini değiştirdi. Biz bugün, o çocuktaki ışığın aydınlığında yaşıyoruz.

Her 10 Kasım’da, o küçük çocuğun doğduğu evden yayılan ışığa dönüp bakıyoruz. Biliyoruz ki Selanik’te doğan o çocuk, bir milletin geleceğini aydınlattı ve ölümsüz ışığı parlamaya devam ediyor.

KAYNAKLAR

Mustafa Kemal Atatürk, “Nutuk (Söylev)”, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt 1–3, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları.

Atatürk’ün Doğduğu Ev (Selanik), Kültür ve Turizm Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü

Andrew Mango – Atatürk: The Biography of the Founder of Modern Turkey, Overlook Press.

Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Hayatı Kronolojisi.