Toplumda sık rastlanan depresyon ve kaygı bozukluğu gibi vakalarda antidepresanlar sıkça kullanılıyor. Peki antidepresanlar hakkında yeteri kadar bilgiye sahip miyiz?
Osmanlı şifahanelerinde akıl hastaları odalardan geçen su kanalları ve müzik sesleri ile tedavi ediliyordu. Her hastalık için ayrı makamdan müzikler çalınıyordu… Ancak modern psikiyatri sayesinde tedavi yöntemleri değişti. Klinik vakaların ve akıl hastalıklarının dışında toplumda sıkça görülen depresyon, panik atak gibi vakalarda psikoterapinin yanı sıra sıkça antidepresanlara başvurulur oldu.
20. yüzyılın başında Avrupa’da lobotomi (göz çukurundan frontal loba cerrahi müdahale) yöntemi uygulanırken ABD’de 1955 yılında klorpromazin etken maddeli ilk antidepresan piyasaya çıktı. Sersemlik hali, ağız kuruluğu, kabızlık gibi yan etkiler ilk nesil antidepresanlarda sıkça rastlanıyordu. 1980’li yıllarda ise ikinci kuşak antidepresanlar ortaya çıktı. Yeni nesil ilaçlarda bu yan etkilerin hafifletildiği iddia edilse de kilo alma ya da kilo verme, uykusuzluk veya uykuya meyil, intihar gibi yan etkiler hemen her antidepresanın prospektüsünde yer aldı.
“Antidepresanlar nasıl etki ediyor, ne zaman kullanılıyor ve elbette nasıl kullanılmalı?” sorularını Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. A. Gülşah Kırımlı’ya yönelttik.
Psikiyatrist Dr. Kırımlı, “Antidepresanlar sadece depresyonun tedavisinde kullanılmıyor, bazılarının kaygı veya obsesyon giderici etkisi daha fazla olabiliyor. Ancak genel olarak bu ilaçlar antidepresan grubunda.”
Genel olarak antidepresanların en çok bilinen yan etkileri; kilo alma, cinsel isteksizlik, uyku hali. Yeni nesil antidepresanlardan SSRI’larda (Seçici serotonin geri alım inhibitörleri) da hastanın uyku kalitesi bozulabilir, kilo alabilir ya da iştahsızlık yaşayabilir.
“İlk başlarda sadece depresyon belirtileri giderilmeye çalışıldı”
Depresyonun belli başlı tanı kriterleri var. Pek çok ilaç isteksizlik, keyifsizlik, hayattan zevk almama, ölüm düşünceleri gibi depresyon belirtilerini gidermek üzere üretildi. Psikiyatrist Dr. Kırımlı konuyla ilgili şuna dikkat çekiyor: “Sadece bu antidepresanlarla bu belirtiler geçse de hastanın işlevselliğinin ve hayat kalitesinin artmadığı fark edildi; kalıntı belirti dediğimiz olumsuzlukların ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapıldı. İlk başlarda hastanın ölüm isteği gibi depresyon belirtilerini ortadan kaldırmak ön plandaydı ve yeterli görülüyordu.”
Antidepresanlar ilk çıktıkları yıllarda daha çok etken maddelerine göre anlatılıyordu. Klasik antidepresanların ardından çift etkili antidepresanlar çıktı; sonra SSRI ve SNRI (Serotonin noradrenalin geri alım inhibitörleri) gibi türler de antidepresan grubunda piyasa sürüldü.
“Doktorunun iyi karar vermesi gerekiyor”
Kırımlı antidepresan kullanımı ile ilgili şunları vurguluyor: “Hastanın geçmişini iyi dinlemek, teşhis koyarken oldukça önemli. İnternette pek çok depresyon testi var ve çoğu hasta bu testleri doldurup ‘Ben depresyondayım’ diyerek doktora gidiyor. Kişilik yapısı, savunma ve baş etme mekanizmaları, şartları ile hastayı bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor. Bunları göz ardı ederseniz, tedaviye başlasanız dahi olumlu bir sonuç alamazsınız ya da hastada sadece geçici bir iyilik hali olur. İnsanlar ‘Bu ilaç bana iyi gelmedi’ diyerek ilaç değiştiriyor ya da ilaç kullanılırken bastırılan şeyler ilacı bıraktıktan sonra devam edebiliyor.”
“Bir hastaya iyi gelen ilaç bir diğerine gelmeyebilir”
“İlaçların bize etkisi yani farmakodinamiği olduğu gibi bizim de ilaçla etkileşimimiz yani ilacın farmakokinetiği var. O nedenle size iyi gelen bir ilaç bir başkasına iyi gelmeyebiliyor” diyen Kırımlı, bu konuyu şöyle açıklıyor: “İlaç nörotransmitterlere, hormonlara etki ederken, vücut ilacı alıp metabolize ederken, parçalarına ayırırken, karaciğer enzimleri ilaca vücudunuzun ne yapacağını, ne kadar fayda göreceğinizi ya da göremeyeceğinizi belirliyor. Bu nedenle kimi ilaç birine çok iyi gelebilirken, bir diğer kişiyi hiç etkilemeyebilir ya da çok fazla yan etki görülebilir.”
İlacın etki etmesi için belirli bir kan konsantrasyonuna ulaşması gerekirken, bu süre de kişiden kişiye değişiyor. “Antidepresanları minimum ne kadar süre kullanmalıyız?” sorusuna Kırımlı şu yanıtı veriyor: ”İlacın etki etme süresi iki veya üç haftayı hatta bazı durumlarda sekiz haftayı bulabiliyor. İlacın minimum kullanım süresi için altın standart ilaç tedavi etmeye başladıktan sonra minimum altı ay kullanmaktır. Bu süreçler artık biraz uzadı çünkü tecrübelerimiz bize depresyon ya da kaygı bozukluğu geçiren hastaların altı ay sonunda ilacı bıraktıklarında ikinci ataklarla geri gelmeye başladıklarını gösterdi. İyileşmeye başladıktan sonra 6-12 ay kullanımını öneriyoruz; arada iyilik halleri çok kısaysa bu süreyi iki yıla kadar uzatmak gerekebilir.”
Antidepresanlar nasıl etki ediyor?
Farklı grupta yer alan antidepresanlar farklı etki mekanizmalarına sahip. Örneğin SSRI’larda bulunan ve halk dilinde mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin, sadece duygu durumunu idare etmez. Aynı zamanda ağrıyı algılamamız, açlık durumumuz gibi pek çok fonksiyonu etkiler. SSRI’lar sinir hücreleri arasında bulunan snaptik aralıktaki serotonin konsantrasyonunu artırıyor. Depresyon gibi rahatsızlıklarda snaptik boşluktaki reseptörlerde bozulma yaşanırken; serotoninin miktarı ve işlevi bozulmuş oluyor. SSRI’lar, serotoninin snaptik boşlukta uzun süre kalmasını sağlıyor. Buradaki bozulan sistemi tamir ettiğinden 6-12 ay kullanılması gerekiyor. Antidepresanları aldıktan sonra insanlarda bir-iki hafta süren geçici bir iyilik hali olur çünkü snaptik aralıkta serotonin yükselmiştir. Sonraki dönemde birkaç hafta dalgalanma olur. O dönem, geçici etkiden kalıcı etkiye geçiş döneminde serotonin seviyesinde azalma ile birlikte tekrar rahatsızlanma hissi olur. Üçüncü ve dördüncü haftadan sonra tamirat başladığından iyilik hali uzun sürer çünkü nöronlar en zor iyleştirilen hücrelerdir.
Kırımlı, ilacı bırakma sürecini şu şekilde anlatıyor: “Dozu azaltmaya başladığımızda tepkiyi ölçüyoruz, aşırı bir etki yoksa, vücut o düşük dozu tolere ediyorsa kişinin ilacı bırakmaya hazır olduğunu anlıyoruz. Bu noktada ‘Hasta dozu azaltmaya bağlı yan etki mi yaşıyor, yoksa hâlâ sorunun kaynağı devam ediyor ve ilaçla sadece bastırıldı mı?’ sorularının cevabını aramak lazım.”
“Kimi hastalara terapi ile tedavi zor geliyor”
Psikanaliz eğitimi aldığını da belirten Kırımlı ilacın da etkisini yadsınamayacağını şu sözlerle anlatıyor: “Hasta çoğu zaman, sorunlarıyla baş edemediği aşamada geliyor. Hastayı çok ağır depresyondayken terapiye almak biraz zor. Hastanın depresyonu dışsal kaynaklıysa, biyolojik bir depresyon ya da bipolar bozukluğun bir parçası olan depresyon değilse, bu hastanın aynı sorunlarla karşılaştığında yine depresyona girebileceğini gösterir. İlacın yanı sıra terapiyle kişiye baş edebilme yeteneğinin artırılması ihtiyacı doğuyor. Kimi hasta terapiler gibi uzun süren ve etkisi geç başlayan bir tedaviyi istemezken, kimi hastalar maddi şartlardan ya terapiye gelmek istemediğinden bu yöntemi tercih etmeyebiliyor.”
Terapi için gelen hastasıyla diyaloğunu ise şu sözlerle anlatıyor Kırımlı: “Yıllar önce bana birkaç kez gelen bir hastam bana yıllar sonra tekrar geldi. Bu süreçte başka bir doktora gitmişti. Ben de ‘Doktor mu değiştirmek istiyorsunuz?’ diye sordum. Hastam o zaman ilaca çok ihtiyacım vardı ancak sizin ilaç yanlısı olmadığınızı bildiğimden başka bir doktora gittim ve şimdi terapiyle gerçekten iyileşmek için buradayım’ dedi.
“Üzüntü, kaygı, stres de doğal duygular ve yaşanmalı”