Dünya gezegeninin yardım çığlıkları karşısında devletlerin ve insanların üzerine birçok görev düşüyor. “Sürdürülebilirlik” adımları bu görevler arasında kritik öneme sahip.
Gezegenin kaçınılmaz biçimde git gide ısınması, bir yandan hava kirliliğinin bir yandan iklim krizi bağlantılı felaketlerin artması insanlığın sürdürülebilir kaynaklara yönelmesini çoktan zorunlu kılmıştı. Üzerine Rusya-Ukrayna arasında başlayan savaş ve sonucunda ortaya çıkan enerji krizi de ülkelerin doğal kaynakları enerjiye dönüştürüp temiz enerji üretmek için büyük adımlar artmasını sağladı.
“Nedir bu ‘sürdürülebilirlik’ ve hayatımıza ne zaman dahil oldu?” sorularını cevaplamak için 1983 yılına dönmeliyiz. Birleşmiş Milletlerin yayımladığı “Ortak Geleceğimiz” raporu sonrası hayatımıza giren “sürdürülebilirlik” kavramı raporda şöyle geçiyor: “İnsanlık, doğanın gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçları temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir.”
Dünyada var olan herkesin hayatı doğal kaynaklara bağımlı. Dolayısıyla sürdürülebilir bir ortam sağlamak için birey ve doğa arasında bir denge oluşturmak şart. Bu dengenin oluşturulmasında bireye birçok ödev düşse de sürdürülebilirlik konusunda özellikle devletlerin sorumlulukları çok daha fazla. Bunun temel sebebi sürdürülebilirliğin üç bileşenden oluşması. Bunlar; çevre, ekonomi ve toplum. Bu bileşenler iç içe geçmiş şekilde birbirlerine bağlı. Yani sürdürülebilirlik çalışmalarının etkili olabilmesi için aynı anda üç alanda da çalışmaların yapılması ve birlikte yürütülmesi gerekiyor.
Dolayısıyla sürdürülebilirlik doğal kaynakların korunduğu, yenilenebilen temiz bir çevre, eşit sosyal haklar ve toplum yararını gözeten ekonomik refah ile gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmayı hedefler. Bu üç bileşenden biri zarar görürse diğer bileşenler de bundan büyük ölçüde etkilenir. Doğanın zarar gördüğü bir coğrafyada ekonomik ve sosyal sorunların yaşanılması kaçınılmaz olur. Bu nedenle devletler, çeşitli anlaşmalara dahil olarak sürdürülebilirliğin sağlanması için kararlar alır.
2023’ün sürdürülebilir yaşam akımları
Bu önemli hedeflere ulaşabilmek adına, yıldan yıla yeni uygulama ya da akımlar ortaya çıkabiliyor. Kalıcı olmasını umduğumuz bazı akımların dünya için sürdürülebilirlik adına katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Evden çalışma ya da yeşil ofisler: Pandemide ağırlığı artan evden çalışma sistemi sayesinde, trafiğe çıkmayan araçlar daha az sera gazı emisyonu yaratıyor, karbon salınımının azaltılmasında büyük rol oynuyor. Pandemi sonrasında bu öğretiden yola çıkan şirketler de evden çalışma ya da hibrit çalışma modelini benimsiyor. Çoğu şirket 2023’te de uzaktan ya da hibrit çalışmaya devam ederken ofise dönmeyi düşünen şirketler ise sürdürülebilir, bir başka değişle yeşil ofis uygulamalarını benimsemeye yöneliyor. Bu ofislerin, çevresel sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde tasarlanmış olması, enerji ve kaynakları daha verimli kullanarak çevre etkilerini azaltmayı amaçlaması şart. Bu şekilde enerji ve maliyet tasarrufu da sağlayan yeşil ofisler, çevre dostu bir çalışma ortamı sunuyor.
Elektrikli ve hibrit araç: Yine pandemi sürecinde herkes evdeyken ve ulaşım oldukça kısıtlıyken havadaki karbon miktarının azaldığına hepimiz tanık olduk. Bu durum, bireysel olarak ulaşım tercihlerimizi yeniden gözden geçirmemizi de sağladı. Üstelik devletler ve çevre kuruluşları da çevre kirliliğinin azaltılması için adımlar atmaya başladı. 2035 yılında benzinli ve dizel araçların satışının yasaklanacak olması, elektrikli araç üretimi ve bu araçların piyasaya sürülme hızını artırdı. Elektrikli araç kullanımına geçiş de bu yılın sürdürülebilir yaşam akımlarından biri.
Yenilenebilir temiz enerji: Her ne kadar Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle enerji krizi yaşansa da yenilenebilir enerji hedefinden vazgeçilmiş değil. Üstelik Avrupalı ülkelerin Paris Anlaşması’nda bu konuda da taahhüdü var. Çevreye zararlı fosil yakıtlar yerine, güneş, rüzgar, jeotermal ve biyokütle gibi ise yeşil ve sürdürülebilir enerji sağlayacak kaynaklar kullanmak. Bu kaynakların ortak özellikleri ise enerjilerinin hiç tükenmeyecek oluşu.
Ağaçlandırmak: Ağaçlar, fotosentez yoluyla atmosferdeki karbondioksiti emip oksijen üretiyor. Bu süreç sayesinde karbon, ağaçlarda ve toprakta depolanıyor ve salımın önüne geçiliyor. Ağaçların tahrip edilmesi, biyoçeşitliliği ve ekosistem sağlığını da bozuyor! Biliyoruz ki yeşil dünya birçok bitki ve hayvan türü için de doğal yaşam alanı. Bu nedenle, hayatın devamlılığında büyük rol oynayan biyoçeşitliliğin korunması için de ağaçlandırmaya ağırlık verilmesi şart. Avrupa Birliği önümüzdeki sekiz sene içerisinde üç milyar ağaç dikmeyi planladığını duyurdu. Bu doğrultuda bireysel alandan başlayıp topluma yayılan ağaçlandırma projeleri ve ormancılık uygulamalarının desteklenmesi de devletlere düşen görevler olarak karşımıza çıkıyor.
Yeşil ürünler: Çevresel etkileri daha az olan sürdürülebilir üretim ve tüketim göz önünde bulundurularak üretilen ürünlere “yeşil ürün” deniyor. Doğal kaynakları korumayı hedefleyen yeşil ürünler kaynak tüketimini azaltmayı, enerji verimini artırmayı, sera gazı emisyonlarını düşürüp kişilerin ve kuruluşların karbon ayak izini aza indirmeyi hedefliyor. Bu akımın yansımalarını günlük hayatın birçok alanında da görüyoruz. Modadan güzellik sektörüne kadar bireyler artık daha uzun ömürlü, çevre dostu ürün seçenekleri görmek istiyor. Çevre dostu kumaşlar, doğal içerikli ürünler tercih sebebi oluyor.
Doğal ve organik: Sürdürülebilir tarım hareketi, bu yıl çok daha revaçta. 2023’te bireyler artık mevsimsel, bitki bazlı ve ilaçsız beslenmek istiyor. Bu talep toprak sağlığını da korumak anlamına geliyor. Sürdürülebilir tarım uygulamalarının sonucunu görmek ve böyle beslenmek isteyenler hızlı üretimi değil, topraktan insana ulaşana kadar olan süreçte sürdürülebilir tarım ürünlerini tercih ettiklerinin altını çiziyor
BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri
“Gündem 2030: BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH)”, 27 Eylül 2015 tarihinde, New York’ta Birleşmiş Milletlerin Binyıl Kalkınma Hedeflerinin devamı niteliğinde düzenlenen toplantıda 17 hedef ve 169 alt hedef olarak kabul edilen bir belge. Bu belgede, 2030 yılı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile yeni bir küresel kalkınma çerçevesi çizilerek sürdürülebilir şehirler, iklim değişikliği, kuraklıkla mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi çevre konuları sürdürülebilir kalkınma gündemine alındı. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ilişkin kaydedilen ilerlemeleri içeren rapor, her yıl BM Genel Sekreteri tarafından yayımlanıyor. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde yer alan 6,11, 13, 14 ve 15 numaralı amaçlar şöyle sıralanabilir:
SKH 6: Suyun ve sıhhi koşulların erişilebilirliği ve sürdürülebilir yönetiminin güvence altına alınması.
SKH 11: Şehirlerin kapsayıcı, güvenli ve sürdürülebilir yapılandırılması.
SKH 13: İklim değişikliği ve etkileriyle mücadele için acilen eyleme geçilmesi.
SKH 14: Okyanuslar, denizler ve su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı.
SKH 15: Kara ekosistemlerinin korunması, iyileştirilmesi ve sürdürülebilir kullanımın teşvik edilmesi, sürdürülebilir orman yönetimi, çölleşmeyle mücadele, arazi bozulumunun durdurulması ve geriye çevrilmesi, biyolojik çeşitlilik kaybının durdurulması.
Sürdürülebilir yaşam için bireysel ve toplumsal olarak yapılabilecek çok fazla şey, atılabilecek çok fazla adım bulunuyor. Bireyler, günlük hayattaki alışkanlıkların farkında olup kaynakların tasarruflu kullanılmasına dikkat etmeli. İnsanın doğaya bıraktığı ekosisteme zarar veren izlerini en aza indirmesi gerekiyor. Bu amaçla da ulaşım, su ve enerji kullanımı, atıkların ayrıştırılması, yeme alışkanlıkları, plastik tüketimi gibi pek çok alanda bilinçlenmeli. Bu düzeni oluşturmakta hem devletler hem de bireylerin üzerine büyük bir sorumluluk düşüyor. Devletlerin de nüfusun tüketim miktarını takip etmesi, sahip olduğu doğal kaynakları analiz ederek gelecek nesillere ne kadar süre yetebileceğini hesaplaması, kaynakların kullanımı için doğru politikalar belirlemesi şart. Dünyanın ve gelecek nesillerin buna ihtiyacı var!
KAYNAKLAR
diken.com
mfa.gov.tr
tskb.com.tr