Tıbbın babalarından İbn-i Sina’ya saygıyla…

Tıbbın babalarından İbn-i Sina’ya saygıyla…

Batı dünyasında “Avicenna” yani “Hekimlerin Piri” olarak tanınan İbn-i Sina, doğumunun 1003’üncü yıldönümü olan 1983'ten itibaren her yıl ağustos ayının üçüncü haftası anılıyor. İbn-i Sina Haftası vesileyle biz de kendisinin hayatına ve tıbba katkılarına bakıyoruz.

İbn-i Sina, özellikle de tıp dünyasında gerek tedavi yöntemleri gerekse ortaya koyduğu eserlerle biliniyor. Yazdığı eserler, Orta çağ Avrupası’ndaki tıp fakültelerinde ders olarak öğrencilere okutulan İbn-i Sina’nın bazı tedavi yöntemleri ise hala kabul görüyor. Dünyanın en önemli 100 bilim insanından birisi olarak kabul edilen İbn-i Sina, sadece tıp değil, fizik, astronomi, felsefe ve matematik alanlarında da verdiği çalışmalarla hayranlık uyandırıyor.

İslam’ın altın çağı denen bir dönemde, çağın en büyük hekimi, astronomu, düşünürü ve yazarı olarak kabul edilen Orta Çağ biliminin kurucusu olarak anılan İbn-i Sina'nın 17 Ağustos 980'de Buhara'nın Afşana kasabasında doğduğu, 21 Haziran 1037'de Hemedan'da vefat ettiği biliniyor. Mezarı da bu şehirde bulunuyor. 

İbn Sînâ’nın el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıbb’ının Andreas Alpago tarafından yapılan Latince tercümesinin 1544’te Venedik’te neşredilen nüshasının kapak sayfası
İbn Sînâ’nın el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıbb’ının Andreas Alpago tarafından yapılan Latince tercümesinin 1544’te Venedik’te neşredilen nüshasının kapak sayfası

İbn-i Sina’nın ilgi alanları

İbn-i Sina’nın eğitim hayatı, Kuşyar adlı bir doktorun yanında başlamış. İbni Sina hayatı boyunca 450 makale yazmış ve bunların 240 tanesi günümüze kadar ulaşmış. Makalelerin 150’sinin felsefeyle, 40’ının tıp alanıyla ilgili olması, kendisinin aynı zamanda büyük bir düşünür olduğunun ispatı olarak kabul ediliyor. İbn-i Sina’nın kitapları ise genellikle felsefe ve fenle ilgili. “İbn-i Sina Kanunu” olarak da bilinen “El-Kanun fi’t-Tıb” ve “Kitabü’ş – Şifa/İyileşme Kitabı” gibi ünlü kitaplarının Orta Çağ’da Avrupa’daki üniversitelerde öğrencilere okutulduğu biliniyor.

İbn-i Sina’nın dünya tıp literatürüne girmesini sağlayan bir buluşu var ki çok şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcı. İbn-i Sina tıp araştırmaları yaparken bazı hastalıkların bulaşmasında gözle görülmeyen birtakım canlıların -yani mikropların- etkisi olduğunu sezmiş, bu bilinmeyen mahluklardan eserlerinde sık sık bahsetmiş. Günümüzün tıp ve bilim dünyası, o dönemde mikroskop dahi keşfedilmemişken böyle bir yargıya varmanın takdire şayan ve hayranlık uyandıran bir zekanın ürünü olduğunu söylüyor.

Tıbbın yanı sıra felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya ve müzik gibi alanlarda uzmanlaşmış olan İbn-i Sina (980-1037), matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları; astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiş. Ancak döneminde etkili olan astroloji ve simyaya itibar etmemiş. Örneğin simyanın temel teorilerinden “Transmutasyon Teorisi” ya da “Dönüşüm Kuramı”na şüpheyle yaklaşan İbn-i Sina kuramı deneylerle araştırmış ve doğru olmadığı sonucuna ulaşmış. İbn-i Sina'ya göre her element sadece kendisine özgü niteliklere sahip. Değersiz bir elementin altın ve gümüş gibi daha değerli metallere dönüşmesi mümkün olamaz.  

İbn-i Sina’yı, Veşmgîr’in kara sevda hastalığına yakalanan yeğenini muayene ederken gösteren bir minyatür.
İbn-i Sina’yı, Veşmgîr’in kara sevda hastalığına yakalanan yeğenini muayene ederken gösteren bir minyatür.

İbn-i Sina’nın Geleneksel Tıbbı

İbn-i Sina döneminin ameliyat yapan hekimlerinden. Bundan bin sene öncesinde ilk apandisit cerrahisini gerçekleştiren hekim olmasının yanında katarakt, diyabet, şizofreni gibi o yıllarda tedavisi olmayan hastalıkların dahi tedavisinde başarılar elde eden İbn-i Sina, yaptığı çalışmalarda insanları ruhsal ve fiziksel olarak bir bütün şeklinde değerlendirmiş, insanları özelliklerine göre dört gruba ayırmış. “Mizaç İlmi” denen bu sisteme göre dünyadaki canlı, cansız her varlık dört temel unsurdan oluşuyor. Bunlar Demevi - Hava, Balgami - Su, Safravi - Ateş ve Sovdavi - Toprak şeklinde.

Öte yandan, organ, hastalık, yiyecek, içecek, bitki, hayvan, mevsim ve coğrafi yerlerin de belli bir mizacının olduğunu anlatan İbn-i Sina’nın hastalık tarifi hakkında en temel tanım şu şekilde yapılabilir: “İnsanın kendi yapısı ile bu yapıya uygun doğa etkenleri arasında bir dengesizlik oluşursa, hastalıklar ortaya çıkar.”

İbni Sina’nın geleneksel tıp anlayışında, fiziksel ve ruhsal dengenin sağlanması bulunuyor. Ünlü bilim insanına göre doktorlar, hastalarının ilk olarak hangi yapıda olduğunu belirlemeli, ardından fiziksel ve ruhsal denge bozulmuşsa, hastanın bu dengeyi geri kazanmasını sağlamalı.

Günümüze kadar gelen tedavi yöntemleri

İbn-i Sina, çeşitli tedavi yöntemlerini eserlerinde anlatmış. Kişiye özel uygulanan her tedavinin ortak özelliği ise üstte de belirttiğimiz üzere fiziksel ve ruhsal dengenin yeniden sağlanması üzerine kurulması. İbn-i Sina geleneksel tıbbı, çeşitli başlıklar altında toplanabilir.

Beslenme Tedavisi: İbn-i Sina, insanların sekiz farklı yoldan beslendiğini belirtmiş. Bunlar yedikleri, kokladıkları, duydukları, gördükleri, düşündükleri, dokundukları, cinsel yaşamları ve sosyal çevreleri. Büyük hekime göre doktorun bütün bu beslenme alışkanlıklarını ayrı ayrı sorgulaması ve gereken düzenlemeleri yaparak hastanın fiziksel ve ruhsal dengesini yeniden sağlanması gerekiyor.

Hacamat ya da Kupa Tedavisi: Kupa tedavisi ya da halk dilinde “bardak çekme” olarak da bilinen hacamat, binlerce yıldır kullanılan bir tedavi yöntemi. İbn-i Sina’nın geleneksel tıp teknikleri arasında en meşhur olanı aynı zamanda. Hacamat tedavisi, alternatif tıpta çokça uygulanan bir yöntem. Vücudun ağır metallerden temizlenmesi ve kirli kanın atılması, bu tedavi yönteminin temel felsefesini oluşturuyor. Farklı büyüklüklerde kupaların kullanıldığı bu tedavi yönteminde, bölgedeki kan akışı seviyesinin artırılması sayesinde dokulara giden kan ve oksijen miktarının da artmasının sağlanması hedefleniyor. Bu da lenflerin toksinleri ve karbondioksitleri daha hızlı atmasını sağlıyor.

Sülük Tedavisi: Sülük tedavisi, genellikle 5-7 arasında değişen seanslarla uygulanıyor. Sülük hem baş hem de kuyruk tarafında kan emebilen vantuzlara sahip bir tür hayvan. Kendi vücut ağırlığının sekiz katına kadar kan emebilen sülüklerin bu işlemi gerçekleştirmesi sonrası vücuda yeni kan üretme emri veriliyor. Sülük tedavisi aynı zamanda bir akupunktur etkisi de yaratıyor. Bilimsel çalışmalara göre sülüğün kan emme esnasında vücuda bioaktif maddeler verdiği, bu maddelerin kan sulandırıcı, damar genişletici, ağrı kesici, kas gevşetici ve hatta hasara uğramış sinirleri geriye dönük olarak tedavi edici özelliklerinin olduğu kaydediliyor.

Biz de yukarıda ancak temas edebildiğimiz, yaşadığı dönemde ortaya attığı sayısız ve derin felsefeye sahip fikirleriyle bugüne ışık tutan Hekimlerin Piri İbn-i Sina’yı büyük bir saygıyla anıyoruz.

KAYNAKLAR

islamansiklopedisi.org.tr