Önce İzmir sonra Muğla derken son bir ayda 2 bin hektarlık orman arazimizi can yakan yangınlara kurban verdik. Umutsuzluğa teslim olmak yerine durumu telafi etmek için yapılması gerekenleri sizler için araştırdık.
Çok değil bundan birkaç hafta önce Ege’nin kadim topraklarında meydana gelen eş zamanlı orman yangınlarıyla deyim yerindeyse milletçe ciğerlerimiz yandı. Yüzlerce hektarlık orman varlığımız kül olurken ne yazık ki bölgedeki doğal yaşam da oldukça zarar gördü. Ancak ne kadar üzülüp kaygılansak da artık durumu nasıl telafi edeceğimizi düşünme ve harekete geçme zamanı!
Bu yüzden QBlog olarak özellikle ormanlık alanlara yakın bölgelerde, orman yangınlarından sonra izlenmesi gereken yol haritasına ışık tutmak istedik.
Türkiye’nin yeterince ormanı var mı?
“Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönmeli yurdumda
Yuvadır kuşlara örtüdür toprağa can verir doğaya ormanlar yurdumda”
Bu ünlü çocuk şarkısı, her ne kadar iyi dilekler içerse de günümüz koşullarında maalesef pek de gerçeği yansıtmıyor. Gelin sebebini rakamlarla irdeleyelim...
T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre ülkemizdeki ulusal orman alanı 2018 yılı itibarıyla 22 milyon hektarın üzerinde. Yüzde 99’u devlete ait olan ağaç varlığımızın yüzde 94,7’si korulardan, geri kalan yüzde 5,3’lük kısmı ise baltalık adı verilen endüstriyel amaçlı ormanlardan oluşuyor. Ancak toplam ormanlık alanı 22 milyon hektarın üzerinde olmasına rağmen Türkiye orman varlığı açısından yoksul ülkelerden sayılıyor. Çünkü 22,4 milyon hektarlık bu orman alanı, ne yazık ki ülkemizin toplam yüzölçümünün sadece yüzde 28’ine karşılık geliyor.
Rehabilitasyon süreci çok iyi planlanmalı
Her ne kadar fazlasıyla üzücü bir olay olsa da bu yangınlar elbette her şeyin sonu değil. Çünkü orman yangınlarından sonra hem resmi makamların hem de bireylerin yapabilecekleri pek çok şey var. Bu noktada öncelikle yanan orman alanlarının rehabilitasyon sürecine değinmek gerekiyor.
Bakanlık ve Orman Genel Müdürlüğü’nün yetki ve görev alanına giren bu süreçte resmi yetkililerin, orman yangınları ve ekolojisi konusunda uzman akademisyenlerle iş birliği yapmaları hayati önem taşıyor. Çünkü yanmış ormanlık alanlarda yapılan bilinçsiz rehabilitasyon çalışmaları, zarar görmüş bölgeye faydadan çok zarar getirebiliyor. İş makineleri ile köklenen ağaçlar ve kazınan toprak nedeniyle, kendiliğinden sürgün verip yangından sağlam çıkmış tohumlarla yeniden filizlenme yeteneği olan ormanlar tamamen öldürülmüş oluyor. Özetle bu tarz radikal uygulamalar yerine, uzun vadeye yayılmış daha titiz bir rehabilitasyon çalışması yürütülmesi gerekiyor.
Yine devleti ve sivil toplum örgütlerini ilgilendiren bir diğer konu da yeniden ağaçlandırma hareketi. Bu son derece iyi niyetli faaliyeti gerçekleştirirken de bazı önemli noktalara dikkat edilmesi gerekiyor. Örneğin, yanan ormanlık alandaki biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi için o alandaki “iklime özgü” ağaç çeşitliliğinin yeniden sağlanması gerekiyor. Yani bazı yeniden ağaçlandırma çalışmalarında da rastladığımız tek tip fidan uygulaması aslında ülkemizdeki biyoçeşitliliğe zarar vermekten başka bir sonuç doğurmuyor.
Devlet - vatandaş iş birliği her şeyi değiştirebilir
İstatistikler dünya çapında meydana gelen orman yangınların yüzde 95’inin insan kaynaklı olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bu acı tablonun üstesinden gelmek de ancak ciddi bir birlik – beraberlik ruhuyla mümkün olabiliyor. İşte tam da bu yüzden devlet ile vatandaşın orman yangınları konusunda iş birliği yapmaları mucizevi sonuçlar yaratabiliyor.
Orman Genel Müdürlüğü’nün başlattığı, tamamen gönüllülük esasına dayanan “Orman Yangını Söndürme Gönüllüsü” uygulaması sözünü ettiğimiz bu iş birliğine iyi bir örnek. Orman Genel Müdürlüğü tarafından teorik ve uygulama eğitimi verilen bu gönüllüler, kendi isimlerine çıkartılmış bir sertifika ve kimliğe de sahip olacaklar. Böylece orman yangınları ile mücadele eden resmi görevlilerin yetersizliği durumunda yangınlara daha etkin şekilde müdahale etmek söz konusu olacak.
Teknoloji ve bilginin gücü ormanlarımızı koruyabilir
Ormanların korunması ve her türlü önleme rağmen meydana gelebilecek orman yangınlarına daha hızlı – etkili müdahale edilmesi adına teknoloji çok önemli bir enstrüman. Özellikle Akdeniz Havzası ve Ege Bölgesi gibi yangın riski yüksek bölgelerin 7/24 termal kameralarla izlenmesi ve elde edilen bu kamera görüntülerinin işlenerek anlık olarak ilgili birimlere iletilmesi binlerce hektarlık ormanlık alanı kül olmaktan kurtarabilir.
Yine mesire yeri gibi insan kaynaklı risklerin bulunduğu alanlarda denetimlerin sıklaştırılması ve sivil toplum örgütlerinin bu konularda daha etkin çalışması eğitimsiz vatandaşlarda orman koruma bilinci oluşturulmasına yardımcı olabilir.