İtfaiye Haftası: “Canlarını hiçe sayan kahramanlar”

İtfaiye Haftası: “Canlarını hiçe sayan kahramanlar”

25 Eylül-1 Ekim İtfaiye Haftası olarak kutlanıyor. Kahramanlıklarıyla görevinin başında olan itfaiyecilerimize teşekkür ederken, Osmanlı’dan bugüne itfaiye teşkilatının gelişimine pencere açıyoruz. 

Afetler ve kazalar birçoğumuzun korkulu rüyası. Bizler yangın, sel, deprem ya da trafik kazası gibi istenmeyen felaket ve olaylardan kaçıp uzaklaşmaya çalışırken aynı anlarda onlar sirenleri açıp son hızla olay yerine ulaşmaya, canları kurtarmaya çabalıyor. Bu nedenle de dünyanın birçok yerinde kurtarılması gereken birileri varsa önce onlar koşuyor. 25 Eylül-1 Ekim İtfaiyecilik Haftası da bu kahramanlara ve itfaiyecilik mesleğine atfen kutlanıyor.

Bu özel haftanın doğuş hikayesi ise Cumhuriyet’in kurulduğu yıla denk geliyor. 24 Haziran 1923 tarihinde bakanlar kurulu, dünyadaki gelişmeler ışığında itfaiye hizmetlerinin bir yerel yönetim hizmetine dönüştürülmesi kararı alıyor. Bu görev, İstanbul Belediyesine veriliyor. 25 Eylül 1923 tarihinde de “askeri itfaiye” görevini ve yerini İstanbul Belediyesi İtfaiye Teşkilatına bırakıyor. Yerel yönetimlerin bünyesindeki ilk teşkilatın kuruluş tarihi olan 25 Eylül haftası her yıl “İtfaiyecilik ve Yangından Korunma Haftası” olarak kutlanıyor.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra 1930 yılına gelindiğinde “1580 Sayılı Belediye Yasası” ile itfaiyecilik hizmetleri hususunda belediyelere çok geniş görev alanları çizildi. İtfaiyecilik şemsiyesi altındaki hizmetler, şehirleşmenin artmasıyla birlikte yerel yönetimlerin üstlendiği en önemli görev zinciri halini aldı. Günümüzde itfaiye teşkilatları, yangın söndürmekle kalmıyor aynı zamanda arama ve kurtarma, kaza ya da mahsur kalma sonucunda canlı kurtarma gibi görevlerle vatandaşları yangından korunma konusunda eğitme gibi sorumluluklar üstleniyor.

Biz de bu özel hafta vesilesiyle teşkilatı bugünlere taşıyan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e görevde olan “askeri itfaiye” dönemine mercek tutuyoruz.

Gerçek Davud’un tulumbası

İstanbul İtfaiyesi, itfaiyenin kuruluşu ve tarihi hakkında halkı bilgilendirmek adına 1935’te küçük bir kitapçık bastırmış. Burada Osmanlı'dan Cumhuriyet'e itfaiyenin tarihçesi ele alınıyor. Kitapçıkta, itfaiye teşkilâtının kuruluş yılı olan 1130’dan şöyle söz ediliyor: “1128 yılında Fransa’dan göçerek İstanbul’a gelip ihtida eden ve Gerçek Davut adını alan bir Fransız, ilk defa olarak bir tulumba yapmış ve bu tulumba 1130 yılında Tophane yangınında kullanılmıştır. O vakit bu tulumbanın bir iş görebileceği anlaşılarak hükûmet bir kısım Yeniçerileri, Gerçek Davud’un emrine vermiş ve bir Tulumba ortası kurulmuştur. Şehzadebaşı’nda Kapamacılar çarşısında bir de itfaiye kışlası yapılmıştır.”

Yazıda bahsi geçen Gerçek Davud’un yaptığı tulumba zaman zaman tadilata-tamirata uğrayarak 1339 senesine kadar mahallelerde kullanılan halini almış. Gerçek Davud’un kurduğu teşkilâtın ömrü ise 110 yıl. 1241 yılına gelindiğinde Yeniçeri Ocağı dağılmış ve bu ilk tulumbacıların da görevi sona ermiş. Ancak ocağın kaldırılmasının üzerinden sadece 48 gün geçmişken İstanbul’un Hocapaşa semtinde büyük bir yangın çıkmış. İtfaiye bulunmadığı için alevler Babıâlî, Divanyolu ve civarı ile Kumkapı’ya kadar önüne aldığı tüm mahalleleri küle çevirmiş. Bu elim hadise sonrasında itfaiye teşkilâtı, bir kısım askerin organize edilmesiyle, yeniden kurulmuş.

 Beyoğlu yangını öyle büyük bir zarara yol açtı ki sigortacılar yetkililerden itfaiye teşkilatı kurulmasını istedi.
Beyoğlu yangını öyle büyük bir zarara yol açtı ki sigortacılar yetkililerden itfaiye teşkilatı kurulmasını istedi.

Beyoğlu yangını ve sigortacıların ricası

Tanzimat Fermanı’nın ilanı sonrasında İstanbul’da resmî daireler ve 1285’te belediye daireleri açılınca, yangın söndürme vazifesi askerlerle birlikte şehremaneti ve belediyelere de verildi. Her belediyenin merkezinde birer tulumba bulunuyordu. Kitapçıkta konuyla ilgili şöyle deniyor: “Resmî daire ve belediye tulumbacılarına belediye ve hükûmetten yatacak yer ile günde birer çift tayin ve senede birer kat elbise veriliyor. Yangın ilân edildiği zaman her ne işte iseler hemen bırakırlar, tulumbalarının olduğu yere gelirlerdi. Bundan başka sakalar ve baltacı tabir edilen dülgerler de hemen yangın yerine gider, sakalar su taşır ve dülgerler de gerekirse evlerin yıkılmasında çalıştırılırdı. Buna rağmen henüz yaraya deva olabilecek kadar esaslı bir teşkilât kurulmamıştı.”

1287 yılına gelindiğinde İstanbul ve dahi ülke için büyük bir felaket olan Beyoğlu yangını çıktı. Önü bir türlü alınamayan, koca bir semti yok eden yangın karşısında mevcut teşkilât yetersiz kaldı. Hatta o dönem çok zarar eden sigortacıların da hükümete iyi niyetli ısrarıyla iyi bir itfaiye teşkilâtı kurulması amacıyla çalışmalara başlandı.

Gerçek Davud’un emrine verilen Yeniçeriler ile kurulan Tulumba ortası, yangına giderken görülüyor.
Gerçek Davud’un emrine verilen Yeniçeriler ile kurulan Tulumba ortası, yangına giderken görülüyor.

Kitapçıkta, Macaristan’dan Ziçni isminde bir itfaiye zabiti getirtildiği; bu zabitin uzmanlığının desteğiyle de 1290’da iki taburlu bir itfaiye alayı kurulduğu belirtiliyor. 1293 Harbi sonrasında bu alaya bir tabur daha ilâve ediliyor. İlaveten Anadolu yakasında çıkan yangınlar için de 1305’te Bahariye’de ve 1309’da Üsküdar’da bir tabur daha görevlendirilmiş. Babı Seraskerî, Taksim, Selimiye kışlalarında toplu olarak hazır bulundurulan bu taburlar, 10 Temmuz 1324 inkılabından sonra bölük halinde Fatih, Samatye, Pangaltı, Yıldız, Arnavutköy, Dolmabahçe, Şişhane, Sarıyer, Üsküdar Nuhkuyusu, Selamsız, Kadıköy, Kuzguncuk karakollarına dağıtılmış. Meşrutiyet’in ilanından sonra sene 1329’u gösterdiğinde teşkilata nakliye otomobilleri, motorlu tulumbalar sağlanmış. Ancak 1339 (1923) yılına gelindiğinde Savunma Bakanlığı bundan sonra askerlerin itfaiye işleriyle uğraşamayacağını dönemin yerel yönetimine bildirmiş. 25 Eylül 1339’dan itibaren 49 yıllık nizamiyenin itfaiye alayı ile 34 yaşına girmiş olan Bahriye itfaiye taburu, görevini Şehremanetine teslim etmiş. Böylece modern itfaiye teşkilatına doğru adım atılmış.

Cumhuriyet Dönemi’nde İtfaiye Teşkilatı

1985 yılına gelene kadar itfaiye ile ilgili esaslı bir kanun çıkartılmadı. 14/02/1985 tarih ve 3152 Sayılı Kanun gereği ise “İtfaiye Teşkilleri”nin görevleri belirlendi. Buradaki görevler, Sivil Savunma Kanunu’nun ek-9 Maddesi’ne göre hazırlandı. En nihayet bu kanun ve yönetmelik bir daha değişikliğe uğradı ve 03/07/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 52’nci Maddesi’ne dayanılarak şekillendirildi.

Kanunda, İtfaiye Teşkilatı’nın görev ve sorumlulukları ise şöyle sıralanıyor:

  • Doğal afetler ve olağanüstü durumlarda kurtarma çalışmalarına katılmak,
  • 12/6/2002 tarihli ve 2002/4390 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan, Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik ile verilen görevleri yapmak,
  • 5/6/1964 tarihli ve 6/3150 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Sivil Savunma ile İlgili Şahsi Mükellefiyet, Tahliye ve Seyrekleştirme, Planlama ve Diğer Hizmetler Tüzüğü gereğince kurulan itfaiye servisi mükelleflerini eğitmek,
  • Nükleer, biyolojik, kimyasal (NBC) maddeleri ile kirlenmelerde arıtma işlemlerine yardımcı olmak,
  • Belediye sınırları dışındaki olaylara müdahale etmek,
  • Belediye sınırları içinde bacaları belediye meclisince tespit edilecek ücret karşılığında temizlemek veya temizlettirmek ve bacaları yangına karşı önlemler yönünden denetlemek,
  • Talep edilmesi halinde orman yangınlarının söndürülmesi çalışmalarına katılmak,
  • İmar planlarına göre parlayıcı, patlayıcı ve yanıcı madde depolama yerlerini tespit etmek,
  • İşyeri, eğlence yeri, fabrika ve sanayi kuruluşlarını yangına karşı önlemler yönünden denetlemek, bu konularda mevzuatın öngördüğü izin ve ruhsatları vermek,
  • Belediye Başkanı’nın verdiği diğer görevleri yapmak.

Bu hafta vesilesiyle canlarını hiçe sayarak can kurtarmaya koşan İtfaiye Teşkilatımızın her bir neferine teşekkür ve şükranlarımızı sunuyoruz. 

KAYNAKLAR:

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi, Taha Toros Arşivi, Uray Basımevi, İstanbul 1935

Resmi Gazete