Hakan Kayışlıgil, 53 yaşında bir inşaat mühendisi ancak asıl bisiklet tutkusuyla tanınıyor ve yedi iklim dört bucak, sadece “pedal basarak” dünyayı dolaşıyor! Yaşadıklarını, gördüklerini ise son derece eğlenceli bir dille 2007 yılından bu yana “Pedal Beygiri” isimli blogunda anlatıyor.
İnşaat mühendisisiniz ve aynı zamanda bir bisiklet tutkunusunuz. Önce sizi biraz tanıyalım ve hemen ardından soralım: Bu bisiklet sevdası nasıl başladı?
Öncelikle ilginize teşekkür ederim. 53 yaşındayım, evliyim, üniversite tahsili yapan bir de kızım var. Üniversite demişken, 30 yıllık inşaat mühendisi, ayrıca Anadolu Üniversitesi mezunu, çiçeği burnunda bir Radyo ve Televizyon Programcısıyım. Halihazırda da ise yine Anadolu Üniversitesi Gastronomi Aşçılık bölümü birinci sınıf öğrencisiyim.
Bisiklet sevdam nasıl başladı dersek… Mühendislikte arzu ettiğim noktalara ulaşıp çeşitli başarıların hazzını aldıktan sonra hayatımda bir şeylerin eksik olduğunu düşünmeye başladım ve arayışım da böyle başladı. Öyle bir hobim olmalıydı ki bedensel sağlığıma, ruh dengeme, genel kültürüme, doğaya, kaliteli arkadaşlıklara ve en önemlisi de heyecan ve sürprizlere vesile olmalıydı. Hepsini üst üste koyunca bisiklet ile alakalı hobim kendiliğinden gelişti ve bu hobim sayesinde bisikletimin tekerleği altından şu ana kadar 32 ülke geçti.
Bisiklet maceralarına birlikte atıldığınız, birlikte yol aldığınız arkadaşlarınız var mı yoksa siz yalnız bir gezgin misiniz?
Bisiklet turlarımı genellikle bana gizemli gelen ülkelerde gerçekleştirdim ki birçoğuna göre en tehlikeli coğrafyalar da bunlar. Ortadoğu, Kafkaslar, Kuzey Afrika… Bisikletin üstünde gayet yavaş, masum ve savunmasız yol almak durumdasınız, bu nedenle her turda bir veya iki can yoldaşım bisikletçi dostum daima vardır.
Bugüne dek kaç ülkede doğru pedal çevirdiniz ve hangi coğrafya size yürek olarak daha yakın geldi?
Geçenlerde bir röportajda sorulunca, üşenmedim oturup saydım: Şu ana dek 32 ülkede pedalım dönmüş! Hepsi de birbirinden özeldi… Turlarımın rotasını seçerken ülkemle tarih ve kültür bağı olan ülkelere öncelik veriyorum. Bana yürek olarak yakın gelen coğrafyalar ise Acem diyarı İran, Ortadoğu ülkeleri ve Kafkaslar. İnanın İstanbul'da yaşayan biri olarak İtalya dışında Avrupa ülkeleri hiç heyecanlandırmıyor beni zira hepsi birbirinin aynı şehirler ve kültürler… İpsala'dan Yunanistan'a veya Edirne'den Bulgaristan’a çıkıp ötesine yol alınca inanın hemen her şey tekdüze ve vasat geliyor bana.
Peki, yurt içinde nereleri gezdiniz ve hangi il gözdeniz oldu?
Ülkem muhteşem, beni her zaman büyülemiştir. Karadeniz’de Kaçkarlar’da sonsuz tırmanışlarda, aniden kapanan havayla birlikte fırtınaya bisiklet selesi üstünde yakalanmak, Nevşehir'de Peribacaları etrafında Ay tozu misali toprağı genzinizde hissederek yol almak, Isparta Sütlüce Yaylaları’nda 1500 yaşında bir sedir ağacının altına çadır kurmak… Tuz Gölü’nün çorak beyazlığı veya Salda Gölü’nün bembeyaz kumulunda tekerleğinizin dönmesi… Antalya Tahtalı Dağı’nın 2700 metrelik zirvesine teleferikle çıkıp dağın arkasından bisikletle inmek veya Bursa Uludağ'a saatlerce tırmanmak… Muğla Sakar Geçidi inişi ile Akyaka'ya oradan kaplumbağalarla tanışmak için Dalyan’a pedallamak. Veya Ağrı Dağı’nın gölgesinden ilerleyerek İshakpaşa Sarayı’na kavuşmak… Ve hatta kilometrelerce bisikletle rampa tırmanıp Kommagene Krallığı’na ulaşmak ve Kral Antiochos’un sizi karşılaması… Yani demem o ki yurdumun her bölgesi ayrı büyülü! Üzgünüm, en güzeli adına seçim yapamayacağım…
Bunca yer gezip gördükten sonra o soruyu da soralım: Yurt dışında ve yurt içinde sizi en çok etkileyen yerler nerelerdi ve neden?
Bir coğrafyanın beni etkilemesi, kültürüme tarihime yakın olmasıyla alakalı sanırım. Mesela Lübnan Beyrut'ta, kıpkırmızı ufukta, Akdeniz’in üstünde kaybolan güneşi izlerken, fesli garsonun dedesinin Osmanlı tebaası olduğunu anlatması veya Moldova Gagavuzya'da bir köy kahvesine girip Türkçe “Selamaleyküm” deyip, sonra da duvarda asılı Hz. İsa kabartmasını görüp mahcup olmak, zira Gagavuz Türkleri Hristiyan! Veya Fransa Nice'te Barbaros Hayreddin Paşa’nın attığı top mermisini bir anıtta görüp gururlanmam. İran Tebriz'deki Şairler Mezarlığı’nda Türk şair Şehriyar'ın Türkçe şiiriyle kabri başında hüzünlenmek… Aklıma ilk gelenler bunlar ama inanın bunlar gibi yüzlerce anım var. Yurtiçi ile ilgili etkileşimlerimi de anlattım zaten.
Tehlike atlattığınız, hiç beklemediğiniz sürprizlerle karşılaştığınız olmuştur mutlaka. Kısaca bir-iki anınızı rica etsek…
Bir gün İtalya Cinque Terre denen bölgede pedallıyorum. Çok güzel balıkçı kasabaları olan sarp bir bölge… Ne yazık bölgedeki tek yön tren tünellerinden bozma araç tünellerini bisikletle geçerken -ki yasak, ölüyorduk zira- trafik fasılalı olarak tek yönlü akıyor. Yani yeşil yanınca tünele araçlar giriyor, karşı yön duruyor ve söylenen sürede tüneli terk etmeniz gerekiyor ki karşıdan otomobiller gelecek ve tünel de bir araba genişliğinde! Düşünün ki en kısası 1 km olan onlarca tünelden geçtik! Büyük cahillikti...
Bisiklet, sağlık açısından tavsiye edilen bir spor dalı… Ancak sizinki biraz farklı… Spor amaçlı bisiklet ile gezi (ya da macera) amaçlı bisiklet arasında ne gibi farklar var?
Şöyle bir fark var ama abartırsanız: Bisiklet turuna çıktığınızda önünüzde her şartta aşmanız gereken mesela bir 80 km var ve bunu başarmak için zorluyor, limitlerinize ulaşıyorsunuz. Mesela Ermenistan'da bir günde 190 km yol almak zorunda kalmıştım. Hatta Kuzey Afrika'da İspanya Feribotu’nu yakalamak için bundan da fazlasını yapmak zorunda kaldım. Dolayısıyla gezi modunda başlanan bir tur, zaman zaman çığırından çıkıp ölüm kalım meselesine evriliyor.
Bisiklet, ağır bir spor mu? Bisikletçi kendine nasıl bakmalı, nasıl beslenmeli? Nasıl giyinmeli? Hiç bilmediği coğrafyalara doğru yol alırken ne gibi önlemler almalı? Çantasında neler bulunmalı?
Tur bisikletçiliği ağır bir spor… Turlarda, normal bir günde 3-4 bin kalori harcanıyor. Buna bağlı olarak da iyi beslenmelisiniz. Bizim yanımızda hep bir kamp ocağı vardır ve yemeklerimizi protein ağırlıklı olacak şekilde kendimiz yaparız. Giyimimiz mevsime ve yol-irtifa durumuna bağlıdır ve giyeceklerimiz teknolojiktir. Islansa bile üşütmeyen veya saatlerce bilmem ne kadar yağmur altında su geçirmeyen pantolon, ayakkabı, mont giyeriz. Bilinmez bir coğrafyaya gidiliyorsa güvenlik dışında, ülkede haberleşme, sağlık, para veya kredi kartı kullanımı, bankacılık vs. nasıl, bunları hep araştırırım ve daha önceden bölgede yol almış bisikletçilerin tecrübe paylaşımlarını okurum. Çantam oldukça hafif olmalı, mevsime göre bisiklet kıyafetleri, mutfak gereçleri, GPS cihazı, çadır, uyku tulumu, mat... Bunlar mutlaka bulunmalı.
Bu kez bir inşaat mühendisi olarak soralım: Bisikletle ilgili Türkiye’de gerek binalarda gerekse kent planlamada ne gibi eksikler olduğunu düşünüyorsunuz?
Batı ülkeleriyle kıyaslayınca bisiklet yolları ve olanakları Kuzey Avrupa ülkelerine göre geride olsa da gerçek sorunumuz insanların bisikletliye trafikte bakış açısı. Ne yazık ülkemizde ne kadar bisiklet yolu yapılırsa yapılsın asıl sürücülerin kafa yapısına yatırım yapılmalı!
Sizin “Pedal Beygiri” adlı bir de blog’unuz var. Orada yer alan yazıların büyük bir kısmı da neşeli, esprili bir dille kaleme alınmış. Bunları siz yazıyorsunuz… Peki, nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Tepkiler gayet olumlu. Her ne kadar bilgi verseniz de okuma fakiri bir toplumuz ve bir paragrafı sonuna kadar okutmak için merak uyandırmak, biraz kendinizle dalga geçmek, biraz güldürmek gerekiyor. Biraz muzip de olunca gerisi geliyor.
Malum, zorlu ve toplumsal ezberimizi altüst eden bir Covid 19 salgını süreci yaşıyoruz. Tahminen sizin bisiklet gezileri, maceraları da sekteye uğramıştır. Siz bu süreci nasıl geçiriyorsunuz?
Ağırlıklı yurtdışı turlarım olduğu için tam manasıyla durdum diyebilirim zira salgından önce hiçbir şey yapmasam bile hafta sonları arabamla sınıra gidip iki günlüğüne Bulgaristan’a, Yunanistan’a geçerdim. Yine de boş durmuyorum. Günlük işime gücüme bisikletle gitmeye çalışıyorum ve her gün 20-30 km pedal çeviriyorum.
Sizin gibi gezi / macera odaklı bisiklet sporuna heves edenlere ne tavsiye edersiniz?
Fırsatını bulduklarında ve iş-okul-aile dengesini tutturdukları anda yola çıksınlar ve kimseye kulak asmasınlar. Bana çok tehlikeli denilen Ermenistan'a, Gürcistan'a, Suriye'ye Lübnan'a, İran'a gidemezdim çevremdeki insanları dinlesem…