Erkekler neden terapiye gitmez?

Erkekler neden terapiye gitmez?

Erkeklerin yol sormaktansa kaybolmayı tercih ettikleri evrensel bir klişedir adeta. Bu onların yardım istemek konusunda genel olarak isteksiz olmalarıyla açıklanabilir. Hal böyleyken terapiye gitmeleri gerektiğini fark etmeleri çok da kolay olmuyor!

Çoğu erkek, yaşadığı duygusal zorlukları, psikolojik rahatsızlıkları ya da ilişkilerindeki açmazları bertaraf etmek için işin uzmanından yardım istemekte epey gönülsüzdür. Ciddi rahatsızlıklar söz konusu olduğunda bile doktora gitmekten kaçındıklarını söylüyor Erkek Psikolojisi ve Erkeklik Çalışmaları Grubu’nun başkanı Jay Wade. Diğer bir deyişle, geleneksel erkek rollerini benimseyen, nam-ı diğer maçolar, doktora gitmekte de psikoloğa gitmekte de ayak diretiyorlar.

“Terapiye git yoksa seni terk ediyorum”

İşin ilginç yanı, erkeklerin bu ketumluğu doğuştan değil. Yapılan araştırmalar erkek bebeklerin şaşırtıcı bir şekilde duygularını, kız bebeklerden daha fazla ifade ettiğini gösteriyor. Fakat toplumsal normlar, yani “erkekler ağlamaz” düsturu yüzünden erkekler giderek duygularını daha az dışa vuruyor ve yetişkinlikte de bu böyle kemikleşiyor. 

Erkeklerin daha az terapiye gitmeleri, psikolojik yardıma daha az ihtiyaç duydukları anlamına gelmiyor elbette. Bilakis kadınlar daha fazla intihar teşebbüsünde bulunmasına rağmen, daha fazla erkek yaşamını intiharla sonlandırıyor. “Erkekler duygusal olarak bir çıkmaza girdiklerinde genelde onu bastırma, geçiştirme, görmezden gelme eğiliminde oluyorlar” diyor Wade. Pek çok erkeğin terapiye gitmesine vesile olan ise “Terapiye git yoksa seni terk ediyorum” diyen eşleri/sevgilileri oluyor. Erkekler bu ataerkil toplumsal yapının dayattığı şekilde ‘güçlü’ görünmek zorunda hissediyorlar, ‘zayıf’ yanlarını açık etmek istemiyorlar. Çünkü duyguları ifade etmek kadınsı bir eylem olarak kodlanıyor. Terapiyi de bir tür zayıflık, yenilmişlik ifşası olarak gördükleri için gitmeyi reddediyorlar.

Depresyondan kaçış: Alkol ve uyuşturucu

Anne Cleary, Social Science & Medicine dergisinde yayımlanan makalesinde depresyondan intihara kalkışan erkeklerin eğer hayatta kalırlarsa onları bu karara iten duygusal buhranı ifade etmek, paylaşmak konusunda da isteksiz olduklarını bunun yerine alkol ve uyuşturucudan medet umduklarını ifade ediyor. 

Uzmanlar depresyonun çok daha yaygın yaşandığı ekonomik kriz dönemlerinde erkeklerin çok daha ağır etkilendiklerini çünkü geleneksel eve ekmek getiren rolünün gereklerini yerine getirememenin baskısını derinden yaşadıklarını düşünüyorlar. Böyle dönemlerde alkol satışının da yükseldiğini gözlemliyorlar.

Erkekliğin normları değişiyor

Ve iyi haber: Toplumsal normlar değiştikçe erkekliğin normları da değişiyor. Yeni kuşaklar için erkekliğin tanımı 1920’ler, 1960’lara göre çok daha muğlak. Hal böyle olunca erkekler duygularını daha fazla ifade ediyor, duygusal, ruhsal çıkmazlarını uzmanına giderek çözmeye çalışıyor. En azından yeni nesil terapiye giden hemcinslerini çok daha az yadırgıyor.

Kuşkusuz, erkekler duygularını ifade ettikçe ve kendileriyle yüzleştikçe özgürleşecekler. Bu da en çok kadınlara yarayacak gibi görünüyor.