Aldıkları mesleki eğitim ve yaşadıkları tecrübelerden olsa gerek doktorları genellikle soğukkanlı görüyoruz. Peki mesleğe ilk başladıklarında da böyle miydiler? Bu merak ettik ve kadavrayla ilk karşılaştıkları anı sorduk…
Tıp fakültelerinde artık kadavra incelenmiyor
Türkiye Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği'nin dört yıl önce yayımladığı verilere göre Türkiye'deki 61 devlet üniversitesinden sadece 20'sinde kadavra bulunuyor. Bunun temel nedeni ülkemizde tıp fakültesi ve öğrenci sayısı hızla artarken beden bağışının az olması. Normalde altı öğrenciye bir kadavra düşmesi gerekirken, 500 kişiye bir kadavra düşüyor. Öğrenciler kadavrayı inceleme fırsatı zaten bulamıyor.
Çukurova Tıp Fakültesi 2006 mezunu pratisyen hekim Dr. Mert Çınar’ın açıklaması da bu araştırmayı doğrular nitelikte. Kadavra görmediğini belirten Çınar, anatomi derslerinin maketle verilmeye başlandığını, çok az tıp fakültesinde kadavrayla anatomi dersi verildiğini söylüyor.
Ölümlü hastayla ilk karşılaşmasını ise şu sözlerle anlatıyor: "Stajyer doktorken yoğun bakım bölümünde takip ettiğim hasta vardı. Durumu ağırdı ve ertesi gün öldü, ilk gördüğüm ceset oydu. Onu unutamıyorum, ölüme hazırlanmış gibiydi. Tam aksine uzun süre takip ettiğim, solunum cihazına bağlı bir başka kadın hastanın da durumu kötüyken, kendisini üç ay sonra acil stajı yaparken tekerlikli sandalyede, iyi bir halde gördüm. Öleceğini beklediğiniz hasta iyileşebiliyor, hiç ummadığınız hasta hayatını kaybedebiliyor. Zamanla bu duruma alışıyorsunuz.”
“Anatomi dersinde ilk hafta çok kötüydü”
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu, aile hekimi Dr. Nurşen Kumaş anatomi dersini kadavra ile işleyenlerden. Kumaş, kadavra gördüğü ilk anı şu sözlerle anlatıyor: “Anatomi dersinde ilk kez kadavra gördüğümde önce odadan dışarı çıkıp nefes alıp verdim, sonra mecburum diyerek derse geri döndüm. Bayılan arkadaşlarımız da vardı. İlk haftam çok kötüydü, ben kadavranın yüzünü kesmekle görevliydim. Alışana kadar insana gerçekten zor geliyor.”
“İşiniz insan vücuduyla olduğu için normalleştiriyorsunuz”
Diyaliz hekimi Hülya Çınar ise 1980 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu. Anatomi dersinde bölüm bölüm konuları okuyup çalıştıktan sonra pratiğini derste yaptıklarını anlatıyor: "Anatomi dersi için fakültenin alt katında bulunan derslikte kadavralar bulunuyordu. Sınıftaki öğrenciler gruplara ayrılıp sene sonuna kadar tek bir kadavrayı inceliyordu. Önce deri ve kas sistemlerinden başlıyorduk. Deriyi kaldırıp kas sistemini, damarları ve sinir sistemini inceliyorduk. Sınıfa ilk girdiğimiz anı hatırlıyorum. Kadavralar, bozulmaması için formaldehit isimli bir kimyasal maddede bekletiyor. Genziniz yanıyor ve mideniz bulanıyor. Bizim sınıfta bayılan olmamıştı. Derse gidip geldikten sonra formaldehit genzinizi yaksa da kadavrayı incelemeye alışıyorsunuz. İşiniz insan vücuduyla olduğu için normalleştiriyorsunuz. Kadın vücudu daha yağlı olduğundan daha kötü kokuyor, katman katman yağı boşaltarak damarların, sinirlerin, kasların yerini ardından organları en son da beyni inceliyorduk."
“İlk kez kadavra gördüğümde empati yaptım”
Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden geçen sene mezun olan genç doktor İpek Gider ise eğitimi boyunca sadece bir kez iki-üç saatliğine kadavra gördüğünü belirtiyor: “Bu kadavranın Almanya’dan getirildiğini duyduk. Ben ilk anda irkilmekten çok kadavrayla empati yaptım çünkü kendi bedenini bağışlamamış kimsesiz bir kadavra inceliyorduk. Formaldehit’in kokusu insanı kötü etkiliyor. Mezun oldum ve zorunlu kamu hizmetimi gerçekleştiriyorum. Yeni doktor olduğumdan ceset konusunda biraz ürkeğim ancak hastalarla tecrübe kazandıkça bu durumun geçeceğini düşünüyorum.”
DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR!
Hekim Mesleki Sorumluluk Sigortanız, Quick Sigorta ile Saniyeler İçerisinde Hazır!