Kendini sevme yolculuğu kendini şımartmaktan ziyade benliğini olduğu gibi kabul etmekle başlıyor. Öz şefkat denilen kendini dinleme yolculuğu, uzmanlar tarafından araştırılan ve önem verilen bir konu haline geldi.
En son ne zaman kendinize içten bir hal hatır sordunuz? Ya da en son ne zaman paşa gönlünüzün istediği gibi davranıp ihtiyaçlarınıza odaklanmayı tercih ettiniz? Bahsettiğimiz bu davranışlar, önceki nesiller tarafından kimi zaman benmerkezcilik olarak algılansa da “öz şefkat” yakın zaman içinde, hayatın her alanında sıkça duyacağımız bir kavram olacağa benziyor.
Öz şefkat yolculuğu empati ile başlıyor
Sosyal medyada, mizahla karışık “canım kendim” etiketli gönderileri birçoğunuz görmüşsünüzdür. Kendine keyifli bir SPA paketi armağan edenler, çocuğu babaya emanet edip bir günlüğüne arkadaşlarıyla felekten bir gün çalan anneler ya da pazar sabahını meditasyon ve kaliteli bir filmle geçirenlerin yaşamlarından kesitler görebileceğimiz bu akım, aslında kişinin kendisini şımartmasının çok daha ötesinde anlamlar içeriyor.
Profesyonel değişim ve gelişim koçu unvanıyla bireysel ve kurumsal eğitimler veren Nurgül Koçak öz şefkati, “kişinin kendisiyle dost olabilme becerisi” olarak tanımlıyor. Koçak öz şefkatin dışarıya karşı duyarsızlık, gamsızlık ve bencillik ile karıştırılmaması gerektiğinin de altını önemle çiziyor. Özetlemek gerekirse öz şefkat, kişinin üçüncü şahıslara gösterdiği sabrı, anlayışı ve empatiyi aynı şekilde kendisine de yöneltmesi ve kendisi ile ruhsal anlamda sürekli olarak beslenebilen sağlıklı bir ilişki kurması anlamına geliyor.
Oksijen maskesini önce kendinize, sonra yanınızdakine takın!
Yolcu uçaklarında yapılan standart güvenlik bilgilendirmelerinden hatırlayabileceğiniz yukarıdaki bu cümle, aslında sağlam bir psikoloji inşa etmenin de temel taşlarından biri. İnsanoğlu olarak genelde üçüncü şahıslara daha fazla tolerans göstermeye eğilimli olduğumuz için ne yazık ki oksijen maskelerimizi zamanında takmayı ihmal edebiliyoruz. Yani dışarıya karşı en empati sahibi ve en duyarlı olanlarımız bile başkalarını bir kalemde affedebilirken kendi kusurlarını acımasızca yargılayabiliyor.
Öz şefkat konusunda önemli çalışmalar yapan ve Kişisel Merhamet: Kendini Hırpalamayı ve Güvensizliği Arkanda Bırak (Self-Compassion: Stop Beating Yourself Up and Leave Insecurity Behind) adlı kitabı ile milyonlarca kişiye ulaşan gelişim psikoloğu Dr. Kristin Neff’e göre öz şefkatin ölçümlenebilmesi için kişinin kendisine bazı temel sorular yöneltmesi gerekiyor. Bu öz şefkat ölçeğinde ise “Hata ve yetersizliklerimi anlayışla karşılarım”, “Kendimi çok kötü hissettiğim durumlarda, dünyadaki birçok insanın benzer duygular yaşadığını hatırlamaya çalışırım” ve “Kendimi üzgün hissettiğimde, diğer insanların çoğunun belki de benden daha mutlu olduklarını düşünürüm” gibi önermeler bulunuyor.
“Ah bu ben!” safhasından “Canım kendim” bilincine nasıl ulaşılır?
Elbette yıllar yılı kendisini acımasızca tenkit etmiş; Her hatasını ameliyat masasına yatırıp defalarca deşmiş ve kendini olduğu gibi kabullenememiş birinin bir anda “Canım kendim!” diyebilmesi çok kolay değil. Ancak bu konuda yapılabilecek bir şeyler olmadığı anlamına da gelmiyor!
Gelişim koçu Nurgül Koçak kişinin kendisi ile dostluk kurması adına şöyle bir mizansenden yararlanabileceğini belirtiyor:
“Düşünün ki çok sevdiğiniz biri epeyce kötü bir gün geçirmiş ve kendini berbat hissediyor. Yaşananları anlatırken bir yandan kendisini de yerden yere vuruyor. Kendine ağır hakaretler eden, karşıdakine bir dolu ithamlarda bulunan ve hayatın adaletsizliğine gelen bu kişi yolun sonunda hep kendisini günah keçisi ilan ediyor.
Tüm bunlar olurken siz ise öyle bir haber almışsınız ki değmeyin keyfinize! Bedeniniz de ruhunuz da kuş gibi hafif. Yani o an tam olarak “hayat size güzel”
Derken sevdiğiniz bu kişi yanınıza geliyor ve size başına gelenleri anlatıyor. Bu kişi size başından geçenleri anlattıktan sonra ona ne söylerdiniz? Onunla iletişim kurarken beden diliniz nasıl olurdu? Peki ya kullandığınız kelimeler? En çok da ses tonunuzu merak ediyorum?
Şimdi gözlerinizi usulca kapatın ve kendinizi çok kötü hissettiğiniz bir anı hatırlamaya çalışın. Kendinize söylediğiniz aşağılayıcı kelimeleri… Acımasız ithamlarla, kafanıza sanki çekiç darbesiyle vuruyormuşçasına kendinizi yargıladığınız bir anı hatırlayın. Hepimizin ucundan kıyısından farklı konularla kendimize bunu yaptığımız zamanlar mutlaka olmuştur. Şimdi gelin gözleriniz kapalıyken gerçekleşen bu sahneyi tersine çevirelim ve tam işlerin istediğimiz gibi gitmediği o anda kendimize şu soruyu soralım: ‘Benim için zor olan bu anda kendime şefkatle destek olabilmem için neye ihtiyacım var?’
Bu farkındalık ile kendinize nasıl yaklaşırdınız?
Konuşurken mimikleriniz, beden duruşunuz nasıl olurdu?
İlk ne söylerdiniz?
İşte öz şefkat aslında tam da böyle bir şey!”