ÜLKE GÜNDEMİ
Ülkemizin en önemli gündemi; yüksek enflasyon ve geniş halk kesimlerini etkileyen hayat pahalılığı. Ancak, geniş kesinlerin satın alma gücünün giderek düşmesine karşın iç talepte bir türlü istenilen düşüşün sağlanamaması da talebi dizginleyecek daraltıcı önlemlerin dozunu artacağı beklentisini yaratıyor.
Ekonomi yönetimini de, uzun soluklu, kapsamlı ve kararlı bir risk yönetimi planı uygulayarak makro ekonomik göstergelerde dengelenmeyi hedefliyor.
Bu kapsamda; makro ekonomik dengede yaşanan uyumsuzluğun temel sorun olarak algılandığı mevcut durumda; enflasyonla mücadele, kalıcı fiyat istikrarı ve finansal istikrar ön plana çıkıyor. Bu konuda Merkez Bankası, etkin politika faizleri ve daraltıcı kredi politikaları ile talebin kısılmasını, kontrollü döviz kuru (Her ne kadar resmen kabul edilmese bile) ile Türk Lirasının reel olarak değer kazanması suretiyle enflasyonist baskıların azaltılmasını en etkili bir araçlar olarak kullanmak istiyor ve sıkı para politikası ve enflasyon hedeflemesinin temel taşı olarak görüyor.
Bu tabloda, önümüzdeki dönemde piyasa faizlerinin yönünün nasıl seyretmesi beklenir?
Öncelikle, en etkin bir sıkı politika aracı olarak kullanılan Politika Faizinin enflasyon eğilimlerindeki belirginleşmelere göre kademeli olarak güncelleneceğini beklemek gerekmektedir. Burada da mihenk taşı, hedeflenen ve en son revize edilen enflasyon olan %38 seviyelerinin olacağı tabiidir. Buna bağlı olarak da gerçekleşen enflasyona göre ne kadar bir reel faiz oluşacağı, yani izlenen likidite politikasıyla birlikte mevduat ve kredi faizlerinin politika faizinin ne kadar üzerinde olacağı büyük önem taşımaktadır. Çünkü, etkin bir parasal aktarım mekanizmasının çalıştığının önemli bir göstergesi, mevduat ve kredi faizlerinin politika faizlerine duyarlı olmasıdır.
Tüm bu politikalar izlenirken gözetilmesi gereken diğer kritik bir konu ise; ekonomideki faaliyetlerin ve dinamizmin aksamadan sürdürülmesi, hedeflenen büyüme seviyesinin dengeli bir şekilde korunmasıdır. Bunun için temel koşul ise bu ekonomik aktiviteyi sadece sürdürmeye (Büyümeye değil) yeterli likiditeyi sağlayacak kredi mekanizmalarının sağlıklı çalışmasıdır. Ancak kredi arzı, piyasada dolaşan paranın kaynağı olarak görülmekte ve buradaki yavaşlamanın ister istemez finansal varlıkları ve talebi kısıtlayarak büyüme hızının yavaşlamasında etkili olması hedeflenmektedir.
Buna karşın, enflasyon sorununun kalıcı olarak çözülmesinin sadece kredi mekanizmalarını yönetmekle mümkün olmayacağı da bilinen bir gerçektir. İşte bu noktada, yönetilmesi gereken çok hassas dengelere dayalı politika setlerinin uygulanması gerektiği çok açıktır.
Bu kapsamda, en etkili sıkılaştırma amacı olarak kullanılan Politika Faizlerindeki etkinlik ise öncelikle;
“Kredi büyümesini” teşvik etmemesi,
Piyasa faizlerinin yönünü ise;
• Gerçekleşen enflasyona göre ne kadar bir reel faiz oluşturacağı,
• Mevduat ve kredi faizlerinin politika faizinin ne kadar üzerinde oluşacağının,
Belirleyeceği hususları öne çıkmaktadır.
EKONOMİDE RASYONEL POLİTİKALAR:
Ekonomi yönetimi, 2023’ün ikinci yarısından itibaren makro ekonomi politikalarında rasyonel zemine dönüşün haberlerini vermiş ve bu zemindeki politikaları uygulamaya koymuştu. Diğer taraftan, ekonomik faaliyetleri sürdüren oyuncuların ve hane halkının da kredi kullanma kararlarını verirken mutlaka rasyonel kararlar aldıkları bir gerçektir.
Ekonomideki faaliyetleri oluşturan karar alıcıların rasyonel politikaları ise; kredi kararlarının verilmesi esnasında nominal faiz oranı içerisindeki hissettikleri, bekledikleri veya yerine koyma fiyatını belirleyen enflasyon oranına göre veya başka bir deyişle algılanan reel faiz oranına göre oluşuyor. Sayın Merkez Bankası Başkanımızın ifadesiyle; “hane halkı daha çok gerçekleşen, hatta hissedilen enflasyon üzerinden hareket ediyor.”
Diğer taraftan, kredi büyümesinin de enflasyon üzerinde ne kadar bir baskı yaratacağını irdelerken;
• Ekonomik faaliyetlerin sürdürülmesi, dinamizmini koruması,
• Dengeli bir büyüme seviyesinde istikrar sağlanması,
• İstihdam ve sosyal refah seviyelerinin zarar görmemesi,
Hususlarının gözetilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Çünkü; mevcut enflasyonist ortamda; İşletmelerin kredi ihtiyaçları hızla, enflasyon oranı kadar büyümektedir.
Kredilerin talebi artırmaması ve enflasyonist etkilerin dengelenmesinde en önemli husus ise;
• Seçici kredi uygulamaları ile talebin değil üretim ve ticaretin desteklenmesi
• Sadece işletme faaliyetlerinin sürdürülmesine yönelik olması, amaç dışı kullanım ve spekülatif amaçlı kullanımlar olmamasıdır.
Şimdi burada, bu amacın gerçekleşmesine yönelik çok değerli işleve sahip finansman şirketlerinden bahsetmek istiyorum.
FİNANSMAN ŞİRKETLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
Finansman şirketlerinin ilk ortaya çıkışları, ekonomik kriz ve çalkantıların olduğu dönemlerinde olmuştur.
• ABD: 1929-30 dünya ekonomik buhranı
• Avrupa: 1945 2.dünya savaşı sonrasında
• Türkiye: 1994 finansal krizi sonrası
Yani finansman şirketleri; kriz dönemlerde ortaya çıkan olumsuz ekonomik koşulların hafifletilmesinde, ekonomik faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesinde önemli bir araç olarak ortaya çıkmışlardır.
Finansman Şirketleri, “neden ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemlerinde ortaya çıkmışlardır” sorusunun cevabı ise finansman şirketlerinin temel fonksiyonlarıdır.
FİNANSMAN ŞİRKETLERİNİN TEMEL FONKSİYONLARI
• Ticareti finanse ederler, yani mutlaka mal veya hizmet alım satım işlemi karşılığında olması gerekir.
• Nakit kredi vermezler. Kredi tutarını, kullanana değil, mal veya hizmetin üreticisi veya atıcısına öderler.
• Müşterileri; çoğunlukla KOBİ’ler, küçük işletme sahipleri ve esnaftan oluşmaktadır.
• Kredi tutarının mutlaka satıcıya ödenmesi nedeniyle gerçek amacı dışında kullanımı mümkün değildir. Örneğin, kredinin döviz alımı için kullanılması mümkün değildir.
• Açık hesap ve senetli ödemelerin yerine alarak kayıtlı ekonominin desteklenmesini sağlarlar.
SEÇİCİ KREDİ UYGULAMALARI
Diğer taraftan, ekonomi yönetimi yanında, piyasalarda yorum yapan analistler ve akademisyenler, Daha çok “sıkılaştırma” ve “Seçici kredi uygulamaları” vurgulamalarını yapıyorlar. Seçici kredi uygulamalarının ise; TCMB ve ticari bankalar üzerinden değil KGF ve Kalkınma Bankaları üzerinden yapılmasını öneriliyor.
Ben bu öneriye bir ilave olarak;
• Yapıları gereği büyük bir ağırlıkla seçili bir kesime yani kobi, küçük işletmeler ve esnafa kredi kullandırdıkları, işlem hacminin %60’ınn bu kredilerden oluştuğu (Bu oran Quick Finansman’da % 88 seviyesindedir.).
• Yasa gereği nakit olarak kredi kullandıramadıkları,
• Kredilerinin farklı amaçlar, döviz alımı gibi spekülatif amaçlarla da kullanılamayacağı,
• Buna karşın geniş kesimlere yansıyan ekonomik faaliyetlerin etkinlik içerisinde sürdürülmesine katkıda bulundukları
dikkate alınarak;
Finansman Şirketleri’nin bu dönemde, makro ekonomi politikalarında kullanılacak etkili bir finansal araç
Olduğunu vurgulamak istiyorum.
TÜRKİYE VE AVRUPADA FİNANSMAN ŞİRKETLERİ FAALİYETLERİ KARŞILAŞTIRMASI
• Ülkemiz GSMH sıralamasında Dünyanın 20. Büyük ekonomisi iken, finansal varlıkların büyüklüğü yönünden Dünyanın 35. Büyük Ülkesi, kişi başına finansal varlıklar açısından ise 47. Sıradadır.
• Yani Türkiye’de finansal sistemin büyüklüğü, ekonomisinin büyüklüğünün çok gerisindedir.
• Ülkemizde bankalar finans sisteminde Finansman Şirketleri sadece %3 paya sahipler.
• Avrupa’da Finansman Şirketlerinin finans sisteminde payı %46,3
Buradan hareketle;
ÜLKEMİZDE FİNANSAL KAPSAYICILIK VE ÇEŞİTLİLİĞİN ARTIRILMASINA YÖNELİK SEÇİCİ ÜRÜN VE KREDİ YÖNTEMLERİ UYGULAYAN FİNANSMAN ŞİRKETLERİNİN DESTEKLENMESİ, ÜLKEMİZ EKONOMİSİNİN SAĞLIKLI YÖNETİLMESİNE VE FİNANSAL SİSTEMİNİN BÜYÜTÜLEREK BATILI ÜLKELER SEVİYESİNE ÇIKARILMASINA ÖNEMLİ KATKI YAPACAKTIR.