Osmanlı’da yardımın ve paylaşmanın sembolü haline gelen vakıflar, sadece günümüze kadar yaşayan anıt gibi binaları ile değil aynı zamanda kültürel etkisiyle varlığını sürdürüyor.
Özellikle İslam dünyasında önemli bir yeri olan vakıf sisteminin bin yılı aşkın bir geçmişi bulunuyor. Toplumsal refahın yaygınlaşmasını amaçlayan vakıf kurumlarının kökeni, tarihi kaynaklara göre Hz. İbrahim dönemine kadar uzanıyor. O dönemde kurulan hayır müesseselerinin vakfedildiği, bunlardan ilkinin Kâbe-i Muazzama olduğu ve sonrasında bu kurumların “Halîlurrahmân” olarak adlandırıldıkları biliniyor.
Bilhassa altın dönemini yaşadığı Osmanlı’da sosyal, kültürel ve ekonomik hayatı geniş ölçüde kuşatan vakıf müessesesi ile ilgili mevcut literatürün büyük kısmı da o zamanlara ait. Osmanlı’da vakıf kurumu öyle güçlü ki hastane, eğitim kurumu, cami, medrese gibi gayrimenkul vakıflarının ihtiyaçları da kurulan para vakıfları tarafından gönüllü olarak karşılanıyor.
Osmanlı insanının günlük hayatında hemen her gün yararlandığı cami, medrese, hastane, han, hamam, köprü, çeşme, su tesisi, imarethane gibi kamusal nitelikli kurumların neredeyse tamamı, padişahlar ve diğer yönetici zümreler ile bunların yakınlarınca yaptırılmış kervansaray, bedesten, dükkan, bağ, bahçe gibi diğer mal ve mülklerden gelen akarlarla (parayla) vakfediliyor. Böylece vakıflar ve vakıfların topluma sunduğu hizmetler, yıllar hatta yüzyıllar boyunca yaşatılabiliyor. Bundan dolayı Osmanlı günümüzde dahi "vakıf medeniyeti" olarak anılıyor.
Günümüzde ise bir vakfın kuruluşu, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun ilgili hükümlerine uygun olarak yapılıyor. Buna göre kanunda belirtilen şartları taşıyan gerçek ya da tüzel kişiler vakıf kurabiliyor. Gerçek kişi vakıf kuruyorsa Türk Medenî Kanunu'nda belirlenen fiil ehliyetine sahip olması gerekiyor. Tüzel kişi için ise fiil ehliyetine sahip olmanın yanında tüzel kişiliğin kuruluş statüsünde vakıf kurabileceğine ve vakfa mal varlığı tahsis edebileceğine dair bir hükme sahip olması şart. Yeni kurulan vakıfları idare eden Vakıflar Genel Müdürlüğü, Selçuklu ve Osmanlı döneminden gelen, yöneticileri hayatta olmayan vakıfları da temsil ve idare ediyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre Osmanlı ve Selçuklu Döneminden günümüze intikal etmiş ancak yöneticisi hayatta olmayan vakıf sayısı 52 bin adet. Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu tarihi vakıfların kurucularının belirledikleri amaçlar doğrultusunda öğrencilere burs veriyor, muhtaç vatandaşlara aylık maaş ve gıda yardımı yapıyor. Yine binlerce yıllık vakıf eserlerinin onarımını gerçekleştiriyor. Vakıflar Genel Müdürlüğünce günümüze değin 5 bin 800’ün üzerinde vakıf eserinin restore edildiği biliniyor.
İstanbul’un yeri ayrı
Vakıf kurumu, mimariyi şekillendirmesi nedeniyle, Türk şehirciliğinin doğması ve gelişmesinde de büyük rol oynamış sosyal bir kurum. Bu açıdan bakıldığında Osmanlı imparatorluğuna 470 sene başkentlik yapmış İstanbul’da yükselen vakıf abidelerinin şehri biçimlendirmesi de şaşırtıcı değil. Osmanlı döneminde şahlanan vakıf düşüncesiyle vücut bulmuş abidevi pek çok esere ev sahipliği yapan İstanbul, değerlerini Cumhuriyet dönemine de taşıyor. İstanbul’da bin 269’u Cumhuriyet döneminde kurulan, 13’ü Osmanlı’dan devam eden, 101’i de gayrimüslimlere ait olmak üzere bin 383 vakıf çalışmalarına devam ediyor.
Geçmişimizde çok daha başka bir öneme haiz olsa da vakıflar, günümüzde de ağırlığını hissettiriyor. Yaşatmayı ve yaşamayı şiar edinen vakıfların yardımlaşma ve topluma hizmet olan hasletlerinin gelecek kuşaklara aktarılması dileğiyle...
KAYNAKLAR
ihtisasakademi.tugva.org
vgm.gov.tr