Yaş aralığını şöyle azıcık esnek tutarsak bugün 15 ila 25 yaş aralığında olan kitle, neredeyse standart haline gelmiş pek çok şeyden hoşlanmadı. O “pek çok şey”, 100 seneyi bulmaz, ortadan kalkabilir!
Tamam, hepsi “bizim çocuklar” yalnız onlar epey farklı. O kadar farklı ki iş alemi önce onları hangi işlerde çalıştıracağını düşünüyordu sonra çalıştırıp çalıştıramayacağını düşünmeye başladı. Bu dijital yurttaşları yavaş yavaş yakından tanımaya başlıyoruz ve tanıdıkça daha çok şaşırıyoruz. Çünkü onlar, sizin günlük hayatınızın standardı haline gelmiş pek çok şeyi sevmedi ve kullanmıyor. Böyle giderse, o “şey”ler 50 seneyi bile bulmadan ortadan kalkabilir. Bakın neleri sevmemişler, kısa bir derleme yaptık.
BUNLARI KULLANMAYI TERCİH ETMİYORLAR
Kağıt peçete: Bir kısmı, ağaçları daha çok sevdiği için kağıdı gerekli gereksiz şeyler için kullanmayı reddetti. Tuvalet kağıdı için çaresi yoktu ama hiç değilse sofralara gelen o renkli, baskılı kağıt peçetelerden vazgeçilmeliydi. Onun yerine kağıt havluları tercih ettiler. Hem pratik hem ucuz hem de geri dönüşümle elde ediliyor. Bir kısmı da çok eskiye döndü ve kumaş peçeteyi seçti.
Ütü: Aslına bakarsanız ütü kullanmayı ilk bırakanlar millennial’ler oldu. Bu çocukların ütüyle hiç işi yok. Bir kere çoğu kumaş zaten artık ütü istemiyor. Sonra “casual” giyim tarzı neredeyse yönetim kurulu toplantılarına kadar girdi. Alta bir jean pantolon üste bir ekose gömlek ile her yere gidebilirsiniz. Masa örtüleri, perdeler vs. bile kırışmayan, leke tutmayan kumaştan. Piyasaya kırışık giderici spreyler, giysi buharlayıcılar da çıktığına göre, kim ne yapsın ütüyü?
Takım elbise / Gece elbisesi: Çocuklar şimdiye dek çok çok ortaokul ve lise mezuniyet balolarında giymiştir bunları ama hepsi o kadar. Dolaplarında neredeyse hiç takım elbise yok. Yine altına jean giydikleri bir ceket belki... Bir tişört ya da sweatshirt ve bir kot pantolon, bitti! Kızlar da pek farklı değil, onlarınki belki biraz daha renkli o kadar. Zaten millennial’ların ve Z kuşağının ikonlarını bir aratın internetten, hepsinin birbirinin aynı tarzda giyindiğini göreceksiniz.
Kapı zili: Zile basmıyorlar, onun yerine mesaj atıyorlar. Aslında mantıksız değil. Biz kapı çaldığında kimin geldiğini bilmezdik. Bu gençler mesajla “kapıdan çıkıyorum”, “yoldayım”, “otobüsten indim bir şey lazım mı?” diye sorduktan sonra en son “kapıdayım” yazıyorsa niye şaşırmalı? Başka sebepler de var. Güvenlik kameraları, görüntülü kapı zilleri vs. de bu neslin zile basmasına engel.
Dergi: Bu çocukların “okumadığından” şikayet ediyorsanız orada biraz durun. Okumadıkları, matbaadan çıkmış şeyler. Yoksa kelime bazında hesaplayacak olursanız, gün içinde sizden en az iki kat fazla okuyorlar. Takip ettikleri web siteleri, sosyal medya kanalları yeter. Dergi okumuyorlar çünkü dergi en az haftalık yayınlanır, bu çocuklar ise anı takip ediyor. Dolayısıyla bir dergide bulabilecekleri her şeyi zaten anında ellerinin altında buluyorlar.
PRİM VERMEDİKLERİ ALANLAR
Araştırmalar, bu çocuklar sayesinde bazı sanayi dallarında gerileme olduğunu ve talep azaldığı için arzın da azaldığını gösteriyor.
Petrol: Uğruna 100-150 yıldır yaşanan onca acıyı düşününce hiç de kötü bir şey değil aslında. Bu çocuklar toplu taşımayı tercih ediyor ya da binek otomobili alacaklarsa şarjlı olanını seçiyor. Aferin onlara… Çevreyi korumaları bile yeter.
Yiyecek: Fast food’dan yavaş yavaş ellerini çektikleri bir gerçek. Bunda en önemli pay, onları sağlıklı yetiştirmeye çalışan ebeveynleri olsa gerek. Zaten dikkat ettiyseniz, Hollywood filmleri hariç hamburgerlerin boyutları da epey küçüldü! Yalnız pizza tahtını hala koruyor. Bizim döner, kokoreç, midye, ıslak hamburger ya da işkembe çorbası gibi geleneksel sokak lezzetlerinden söz etmiyorum yalnız, kastettiğim Amerikan usulü fast food. Bu çocuklar, (şaşıracaksınız ama) dışarıda yemeyi de sevmiyor! Çünkü restoranların dayattıkları yerine evde kendi pişirdiklerini yiyor, atıştırıyor, ekmek arası bir şeyler hazırlıyor. Amaçları yemeğin tadını çıkarmak değil çünkü açlıklarını gidermek.
Spor: Daha doğrusu bazı spor dalları bu nesil yüzünden sürekli gözden düşüyor. Örneğin golfle hiç ilgileri yok. Sonra koşmayı da sevmiyorlar. Bu yüzden atletizm sporuna yatırımlar sponsorluklar da git gide azalıyor. Spor salonlarına gidip egzersiz de yapmıyorlar. Hatta ABD’de beyzbol, Amerikan futbolu ve basketbol liglerini hemen hiç takip etmiyorlar. Zaten yapılan anketlerde “sporseverim” diyen Z kuşağı üyesi yüzde 53 civarında ki anne-babalarının neslinde bunun ortalaması yüzde 63-65 aralığındaydı. Haydi bunlar neyse ama şimdi sıkı durun: Avrupa’da yapılan anketlerde futbol taraftarlığının millennial’lar ve Z kuşağı arasında gerilediğini gösteriyor. Oysa bilinen gerçek şu: Birini, 18 yaşına kadar taraftar yaptın yaptın, sonra yapamazsın! Bu çocuklar da taraftar olmuyor. Yani futbolun geleceği ciddi tehlike altında!
Tatil: Z kuşağının tatil anlayışı ebeveynlerininki gibi değil. Kumsala yayılıp bronzlaşmayı sevmiyorlar. Dere tepe yürümeyi sevmiyorlar, tarihi eserlerle ilgili bilgileri zaten internetten öğreniyorlar. Onlar en fazla kendileri gibi olanlarla ya da bir başlarına kafa dinlemeyi seviyor ve buna da tatil diyor. Yani? Milyon dolarlık yatırım yapılan bütün o turistik tesislerin belki anca yarısı ayakta kalacak. Çünkü bu çocuklar oralara gitmeyecek.
Sinema: Kalk, giyin, evden çık, yola düş, sinemaya gir ve beğenip beğenmeyeceğini bile bilmediğin bir filmi izlemek için bir dünya para ver! Çözüm? OTT (Over The Top) elbette, yani dijital yayın platformları. Hiç öyle “sinema perdesinin yerini tutar mı” filan demeyin, cep telefonu ekranı karşısında yaşayan bu nesil için bilgisayar ya da televizyon ekranı panoramik sayılır.
BİZİM İÇİN SEÇENEK ONLAR İÇİN YOK BİLE
Z Kuşağı ve bir öncesindeki Millennial’lar, kendilerinden önce gelenlerin olmazsa olmaz gördüğü pek çok geleneğe de boş vermiş halde. Önceki nesiller için “olursa iyi olur” diye bakılan ve ilgi gören bazı gelenekler ve alışkanlıklar onların tercihi bile değil. Şimdi onlara bakalım…
Öğle yemeği: Günde üç öğün mü? O da ne? Bu çocuklar sabah kahvaltı ediyor, akşam yemeği yiyor ama öğle yemeğine boş veriyor. Çünkü kahvaltı ile akşam yemeği saatleri arasında canları istediğinde ve acıkınca bir şeyler yiyorlar ve doğal olarak bu da öyle enikonu yemek değil atıştırmak oluyor.
Pırlanta: Z kuşağı evlenmek için henüz küçük ama ağabey ve ablaları olan millennial’lar, pırlanta yüzüklere hiç iltifat etmiyor. Kız ısrarcıysa şöyle bir orta yol buluyorlar: Sentetik elmas! Bu laboratuvar ortamında elde edilmiş elmasın ta kendisi. Doğal elmas gibi tıraşlanıp pırlanta elde ediliyor. Fiyatı uygun. Üzerinde de kan lekesi yok haliyle!
Mağaza gezmek: Köşe koltuğa oturur vaziyette hatta yatağa uzanmış halde internet üzerinden sipariş vermek varken, kim gidip mağaza gezer ki? İade garantisi de varken hele. Mağaza gezmek için harcayacağı zamanı istediği gibi değerlendirir, kime ne?
Facebook hesabı: En az kullandıkları sosyal medya platformu. Zamanında hesap açtılarsa bile yıllardır paylaşım yaptıkları yok. İleride de anca iş için lazım olursa kullanacaklar.
Giyim markaları: X ya da Y kuşağının kapısını aşındırdığı markalar bir on sene içinde iflas edebilir. Yukarıda açıklamıştık: Bu çocuklar bir tişört (ya da gömlek) ve bir jean giyiyor. Sevdikleri şeyi giyiyor ve kim üretmiş umurlarında bile değil.
KÜÇÜK BİR AÇIKLAMA
Bundan birkaç yıl önce, The Economist, “Millennial’lar neden pırlanta satın almıyor?” başlıklı bir tweet attı ve ortalık birbirine girdi. Tweet’in altına yorum yazan millennial’lar, alışveriş alışkanlıkları yüzünden değil “parasız oldukları için” pırlanta satın alamadıklarını söyledi. İşte size buz gibi gerçek: Millennial’lar ve Z kuşağı, kendilerinden öncekilerle kıyaslandığında, ekonomik olarak gerçekten zor durumda. Kazançları az, birikimleri yok ve çok az gelirle hayatta kalmaya çabalıyorlar. En büyüğü 25 yaş civarında ve henüz mali refahı tatmış değiller! Dahası, aldıkları eğitimin hak ettiği kazancı sağlayan iş de bulamıyorlar. Bir de virüs yüzünden darbe yediler. Bir neslin, ekonomik durgunluk sırasında büyümenin açtığı psikolojik yarayı taşıması büyük bir sorun!