Her pazartesi diyete başlayıp henüz salı gelmeden bırakanlardan mısınız? Yoksa her yeni yılda kendinizi daha iyi bir noktaya taşıyacak bir dizi karar alıp şubat ayı gibi hepsini unutanlardan mı?
İnsan, doğası gereği sürekli bir değişim ve devinim eğilimi içinde. İlkel atalarımızdan beri nesilden nesile aktarılan bu “kendini yenileme” çabası, aslında türümüzün her zaman daha iyiye meyilli olmasının bir kanıtı. İşte bu yüzden daha iyi, daha başarılı, daha sağlıklı ya da daha güçlü olmak için sürekli kararlar alırız ve bu kararları hayata geçirmek için çabalarız. Kimilerimiz inancı ve iradesiyle kararlarını kolayca gerçeğe dönüştürürken kimilerimiz de zihinlerimizde parıldayan bu kararları bir türlü hayata dökemeyiz. Peki sizce bu ayrımın sebebi ne olabilir? Bu yazımızda kararlarımızı neden hayata geçiremediğimizi araştırıyoruz...
Okyanusu geçip, derede boğulmak
Bir konuda neyin doğru neyin yanlış olduğuna kesin olarak karar verebilmek, ciddi analiz isteyen zorlu bir süreçtir. Yani aslında sizi daha iyi bir noktaya taşıyacağını düşündüğünüz bir kararı almak ve bu kararın sizin lehinize olduğu kanısına varmak, teoride aldığınız kararı uygulamaktan daha zordur. Ancak her nedense pek çoğumuz bu kararları bir kalemde alırken, iş uygulamaya geldiğince sudan çıkmış balığa dönüyoruz.
Uzmanlara göre verdiğimiz kararları hayata geçiremeyişimizin en önemli nedenlerinden biri, aldığımız kararların gerçeklikten uzak olması. Örneğin “Düğünüme kadar, 3 ay içinde 3 beden inceleceğim” şeklinde karar veren biri, eğer cerrahi bir müdahaleye maruz kalmayacaksa muhtemelen 3 ayda 3 beden incelemeyecektir. Böyle bir kararın başarısızlıkla sonuçlanması ise kişiyi bir sonraki kararını alırken umutsuzluğa sürükleyebilir. Bu yüzden karar alırken gerçekçi, rasyonel ve sürdürülebilir davranmak çok önemli!
Yeni neslin erteleme hastalığı: Procrastination
“Ertelemek” ya da “kaytarmak”, kararları hayata geçirmenin önünde duran en büyük engellerden. Literatürde procrastination olarak geçen erteleme hastalığını şu somut örnekle anlatabiliriz: İlkokulda sabah henüz gün doğmadan sizi okul için uyandıran annemize “Anne ne olur 5 dakika daha” diye sızlanmalarımız aslında erteleme hastalığının en erken belirtilerinden sayılabilir.
İşte yapılması gerekenleri ve sorumlulukları, sanki sabahları çalan cep telefonu alarmı gibi sürekli ertelemek aslında iç dünyaya dair bazı problemlerin dışavurumu. Reem Psikiyatri klinik psikologlarından Ezgi Demirel’e göre, aldığı kararı hayata geçirmeyi sürekli erteleyen bir kişi büyük ihtimalle aşırı mükemmeliyetçilik, başarısızlık korkusu/başarısızlık inancı ya da kronik depresyondan mustariptir. Veya konuya karşı yeterince ilgi duymaması da söz konusu olabilir.
Genellikle iş ve okul yaşantısında ortaya çıkabilen bu eylemsizlik türü, öğrencinin gerçekten ilgi duymadığı bir bölümde okuması ya da bir çalışanın aslında hiç ait hissetmediği bir departmanda hiç sevmediği bir mesleği icra etmesi nedeniyle sıklıkla görülebilir. Bu gibi durumlarda kişi kendisini her ne kadar motive edip, işi / okuluyla ilgili yeni kararlar alsa da bu kararların uygulanması daima ertelenir ya da rafa kaldırılır. İşte bu tip bir eylemsizlikten yakınıyorsanız dünyanın en büyük şirketlerinden General Electric’in global pazarlama müdürü Beth Comstock’un yaptığı gibi bir Venn diyagramı çizin. Bu diyagramı oluştururken üç tane çember çizip birinci çembere "yapılması gerekenleri", ikinci çembere "yapmaktan hoşlanılanları", üçüncü çembere ise "yapmaktan özellikle kaçınılanları" başlıklar halinde yazıp, işin alt maddelerini bu tabloya yerleştirin. Ve bir türlü hayata geçiremediğiniz tasarılarınızı, “yapılması gerekenler” ve “yapmaktan hoşlanılanlar” kümelerinin kesişiminde yer alan unsurlardan başlayarak birer birer gerçeğe dönüştürün.
Kararları hayata geçirmenin ikili ilişkiler açısından önemi
Kararlar alıp uygulamanın en çok etki ettiği alanların başında hiç şüphesiz ikili ilişkiler geliyor. Özellikle hiçbir paylaşımın kalmadığı; hatta şiddet ve sevgisizlikle örülü “toksik ilişkiler” bile, tarafların aldıkları ayrılık kararını hayata geçirememeleri nedeniyle sonlandırılmıyor. Bu durumu detaylı olarak ele alan Cosmomia Yaşam Koçluğu Merkezi’nde “yaşam tasarım danışmanı” unvanıyla danışanlarına daha kaliteli bir yaşamın sırlarını veren Arcan Okan Kurşun bu sorunu şu sözlerle açıklıyor: “Kötü giden bir ilişkiyi bitirememenin tek nedeni karşı tarafa beslenen yoğun duygular değildir. Mevcut ilişkinin kişiye sağladığı konfor alanı, kişiyi yeni ilişkiler ve yeni bir hayat kurma konusunda tembelleştirir. Zaman içinde bu tembellik kişide keskin bir alışkanlığa dönüşebilir. Bu tip ilişkilerin bir kalemde sonlandırılamayışın ardında yatan bir diğer faktör de kararından pişman olma ve o güne dek ilişkiye yapılan maddi – manevi yatırımların boşa gideceği korkusudur.”
Ancak bu tip korkuların kişiyi gelecek deneyimlerden edineceği olası kazanımlardan mahrum edeceğini de sözlerine ekleyen Kurşun’a göre “Bir ilişkiyi bitirme ya da o ilişkiyi kurtarma kararını verdim demek kolaydır. Ancak çoğu zaman altı boş olan ve kişi tarafından yeterince içselleştirilmeyen bu gibi kararlar procrastination olgusunun bir başka yansımasıdır.”
Peki ya bu durumdan nasıl kurtulacağız? Arcan Okan Kurşun’un bu soruya yaklaşımı son derece yalın ve net: “Bir şeyi gerçekten istemek kolay değildir. Bunu başarabilmek için kendinizi telkin etmeniz gerekir. Örneğin evliliğinizde mutsuzsanız ve kendi adınıza yapabileceğiniz tüm çabayı gösterdiğinizi düşünüyorsanız, kendinizi ayrılık fikrine yaklaştırmak için ayrılık kararı verememeniz halinde yaşayacağınız sıkıntılı günlerin bir projeksiyonunu hayal edin. 5, 10 hatta 20 sene sonra kendinizi o zamanın koşullarında hayal etmeye çalışın ve bunu bir egzersiz gibi tekrarlayın. Bu egzersizi yapmak size zamanla, hayatın bir tekrarının daha olmadığını öğretecektir.”