Rekorlara doymayan, Meksika’da kaldığı süre boyunca her gün yeni bir dalış rekoruna daha imza atan Fatma Uruk, ilk olarak çift palet sabit ağırlıkla 67 metre dalarak Rus sporcu Olga Davydovaya’nın rekorunu egale etti. Ardından 72 metre olan bir diğer rekorunu, 77 metreye çekerek daha da ulaşılmaz kıldı. Çift palet sabit ağırlıkta erkekler dünya rekorunu bile egale eden Fatma Uruk’la dalış sporu üzerine konuştuk.
Kendinizden kısaca bahseder misiniz?
İzmir'de doğup büyüdüm. Çocukluğumdan bu yana denizle iç içeyim. İlk dalışlarımı İzmir Seferihisar'da çocukken yapmaya başladım. Ne yaptığımı pek de bilmeden tabii. Sadece su altına değil sporun her dalına ilgi duyuyordum aslında. Küçük yaşta bile kimse zorlamasa da sabah erkenden kalkar koşardım, bir yamaç bulursam tırmanmaya çalışır, arkadaşlarımı uzun yürüyüşlere çıkmaya ikna ederdim. Doğada olmayı, keşfetmeyi, macerayı çok seviyorum. Fakat bir spor dalına yönelip başlama imkanım uzun yıllar olmadı. Bunun içimde bıraktığı hevesle belki de bugün her şeye rağmen devam edebilecek enerjiyi buluyorum. Aynı zamanda bankada çalıştığım için spor hayatımı devam ettirmek kolay değil. Hele hele serbest dalış gibi bir sporu. Yıl içinde bir kere deniz antrenmanı yapmadan yarışmaya gittiğim çok oldu. Spor ve iş hayatımdan arda kalan zamanlarda, Ankara'da üniversite eğitimiyle eş zamanda başladığım sivil toplum kuruluşlarındaki gönüllülük faaliyetlerime devam ediyorum. Okumayı, araştırmayı çok seviyorum. Genelde psikoloji, dünya tarihi ve sinema üzerine okumayı seviyorum. Fırsatım oldukça farklı spor dallarını deniyorum, özellikle macera sporlarına ilgim var. Ayrıca dans etmeyi ve seyahat etmeyi de çok seviyorum.
Dalış tutkusu ne zaman başladı?
Çok erken yaşlarda, denizi ve su altında olmayı ilk keşfettiğim anda başladı. Ne zaman yüzme öğrendiğimi hatırlamıyorum veya ilk ne zaman daldığımı. Biri de öğretmedi aslına bakarsanız. Ben de kardeşlerim de denize doğduk diyebilirim. Her yaz üç ay çadır kampında yaşıyorduk. Günümüzün yarısı çadırda, diğer yarısı kumsalda, denizde geçiyordu. Hatta bazen yarısından fazlası denizde geçerdi. Suyun altındaki sessizliği ve dünyayı çok sevdim. Kamp yaptığımız yerde balık avlayan göçmenler vardı. Kulak eşitlemek için bana "burnunu kapat, sonra havayı it" gibi basit şeyler gösterdiler. Deneye deneye yapabildiğimi fark ettikçe daha derine gitmeye ve daha çok keyif almaya başladım.
Dalmaya ilk başladığınızda rekorlar kırabileceğiniz aklınıza geldi mi?
Hayal ettim. Fakat inandım ve "kesin yaparım dedim" dersem yalan olur. Dünya rekoru kırmak çok farklı bir boyutu bu sporun. Psikolojik ve fiziksel olarak çok zorlu bir süreç. İyi bir yarışmacı da olsanız, böyle bireysel denemeler ve iddialarda bulunmanız için belli bir olgunluğa erişmek gerekiyor bence. Ben bu dünya rekorunu kırabileceğimi 2016 yılından bu yana biliyor ve bunun için çabalıyorum.
Dalış sporuyla ilgili en büyük destekçiniz kim?
En büyük desteği hep benim gibi su altına gönül vermiş dostlarımdan, bilhassa ODTÜ'deki takım arkadaşlarımdan gördüm. Oradan mezunum ve spor kulübüm de ODTÜ'ye bağlı. Benim gelişimimdeki en önemli katkı ve desteği de yine kulübüm sağladı. Açıkçası bugüne kadar sponsorum yoktu. Tamamen kendi çabalarım ve kendi kendimi finanse edip aldığım eğitimlerle devam edebildim. Zaten bu nedenle önce dünya rekorlarını kırdım. Sesimi duyurup maddi destek bulabilmek için. Türkiye rekorlarını geçebileceğimi zaten biliyordum.
Tabii ki şu anda profesyonel olarak sponsorluk anlaşmaları yapıp, destekler görüyorum. Dünya rekoru denememizdeki etkinlik ana sponsorumuz İstanbul Akvaryum idi. Bunun yanı sıra, Gençlik ve Spor Bakanlığımızın hep devam eden bir desteği söz konusu. 2021 yılı için henüz uzun soluklu bir anlaşmaya vardığım kurum yok.
Su altında atlattığınız en büyük tehlike neydi?
Güvenlik kurallarına uyulduğunda bu sporu yaparken bir tehlike ile karşılaşmanız olası değil. Karşılaşıyorsanız bilinçli olarak yapmıyorsunuz demektir. Öngörülemeyen riskler veya sporcu hataları veya sporun doğası gereği yaşanabilecek kazalar olabilir. Bunlar da sadece bu spora özgü değil. Bir tehlike ile karşıya kalındığında bir hata var demektir. Fakat kazalar tabii ki olabilir. Şu ana kadar serbest dalış hayatım boyunca su altında herhangi bir kaza geçirmedim. En büyük kazamı 2015 yılında bir koşu antrenmanında geçirdim. Bayıldım ve kafa travması sonucu hem tat koku duyumu yitirdim hem de o günden kalan kronik vertigo ile yaşamaya başladım.
Milli Takıma nasıl seçildiniz?
ODTÜ'ye okumak için gitme amacım aslında serbest dalış kulübü olmasıydı. Gider gitmez lisansım çıktı ve o sene katıldığım ilk ulusal turnuvada ikinci oldum. Herhangi bir sporcu geçmişim olmamasına rağmen dereceye giren tek ve en genç sporcuydum. 18 yaşında ilk millilik tecrübemi yaşadım ve o gün bugündür uluslararası turnuvalarda ülkemi temsil ediyorum.
77 metreye inmek nasıl riskler barındırıyor, dalış yaparken hiç korktuğunuz oluyor mu?
Her branşın kendine özgü riskleri var. Riskler güvenlik önlemleri ile elimine ediliyor. Tabi ki buna rağmen karşılaşabileceğiniz şeyler var, örneğin sığ su bayılması gibi. Fakat bu da sporun doğasında olan bir şey. Ben hiç bir bayılma yaşamadım şimdiye kadar. Çok muhafazakar davranıyorum derinliklerimi artırma konusunda. Bunun bir nedeni de kronik vertigo hastalığımın olması. Herkesten fazla dikkat etmek zorundayım. Yani başka bir deyişle, 77 metreye inecek olmanın barındırdığı riskleri zaten risksiz hale getirdiğiniz için o metreye dalabiliyorsunuz. Bir nevi kendi içinde bir otokontrol sistemi var. Hiçbir sporcu, ben de bugün 80 metreye dalayım riskli ama bir deneyeyim demiyor. Bir metre bir metre, bazen yıllarca aynı derinliklerde tıkanıp kalarak, çalışarak bu mesafeleri güvenli ve risksiz bir şekilde artırıyorsunuz.
Korkudan çok uzak hisler var aksine. Huzur, mutluluk bunlar var benim için. Tabii psikolojik ve fiziksel bir mücadele de var. O diri tutan heyecanı da görmezden gelemeyiz. Fakat korku diyemem buna. Kişisel olarak aklımın bir köşesinde vertigom nedeniyle bir korku hep var. Fakat bununla baş etmeyi öğrendim. Mesafelerimi çok temkinli artırıyorum ve dipteki dönüşlerimde çok dikkatli davranıyorum. Herkes vücudunun ve limitlerinin ölçüsünde bu spordan keyif alabilir ve güvenli, risksiz bir şekilde yapabilir. Doğru eğitim ve tecrübe çok kilit. Asla yalnız dalmıyoruz. Asla bize güven vermeyen bir set-up'ta dalmıyoruz. Asla hazır olmadığımız bir derinliğe inmiyoruz.
Dünya rekoruna hazırlanma süreciniz nasıldı? Ne kadar süre ile ve nasıl çalıştınız?
Ben fiziken ve psikolojik olarak dört yıldır hazırım aslına bakarsanız. Tabi bu dört yılın öncesinde uzun bir hazırlanma süreci var. Yaptığım her dalış her antrenman bugünün hazırlığıydı. Özel olarak ise son bir buçuk yılda kendimi tamamen kapattım. Sabah 5:00’te işe gitmeden havuz, çıkınca kara antrenmanı, hafta sonu eldeki imkanlarla denizde derinlik antrenmanı. Eldeki imkanlardan kastım imkansızlık aslında. Marmara'da Silivri'de kimsenin dönüp bakmadığı, derin dalışa hiç uygun olmayan sularda arkadaşlarımla çalıştım. Buraya geldikten sonra kampa gireceğimi sanıyordum ama Meksika'ya geldikten bir hafta sonra pandemi başladı ve karantinaya girdik. Sonrası yine bitmeyen sorunlarla geçti. Antrenör aramak, her seferinde yeni bir yerde antrenman yapmaya çalışmak ve tüm bunları pandemi varken yapmak çok yorucuydu. Hem virüs kapacağız endişesi hem de dalacak yer bulamamak...
Karadaki antrenmanlarımı, karantinada kaldığım köy gibi bir yerde yaptım. Karpuz ve damacana dumbbell oldu, merdivenler, halatlar cross-fit. Geriye dönüp baktığımda ben de nasıl dayandım bu sürece bilmiyorum gerçekten. Her şey çok kolaymış gibi anlatıyorum ama çok zordu. Fakat avantajlı olduğum bir nokta vardı: Dalgıçlar bu sene karantinada suya erişemeyince alışık oldukları düzenin dışında bir şeyle karşılaştılar, denizde antrenman yapamamak. Bu benim için ise zaten normal bir şeydi. Benim için anormal ve iyi olan ise, Meksika'da mahsur kaldığım için artık kara antrenmanı yapıp dinlenebileceğim bir zamanımın oluşmuş olmasıydı. Yani pozitif tarafından bakarsak (ki hep öyle bakmaya çalıştım) diğer sporculara hapis gibi gelen süreç beni özgürleştirdi diyebilirim.
Dalışta bu seviyeye gelmeniz ne kadar sürdü?
Lisanslı olarak 18 yaşından beri bu sporu yapıyorum. Çocukluğumdan beri ise bu spora aşinayım, doğal bir adaptasyonum var. Beş yıldır bu rekorları kırabilecek durumdayım ancak fırsatı henüz yaratabildim. Matematiği yapmak güç. Bence bu seviyeye gelmem değil ama olduğum seviyeyi insanlara gösterip ben buyum demem yıllar sürdü. Yıllar önce bu destekleri görebilsem şu anda bambaşka bir noktada olabilirdim. Bunu hayıflandığım için söylemiyorum tabii ki. Her şeyde bir hayır vardır.
Rekor denemesi için Meksika'yı seçmenizin sebebi nedir?
Uluslararası Federasyonumuz CMAS'a bağlı gerçekleştirdiğimiz bu dünya rekoru denemelerimizin branşı "fresh water." Üç deneme yaptım. Bunlardan biri, daha önce Salda Gölü'nde Türk sporcularımız tarafından da denenmişti. Onu yedi metre geliştirdim. 2017 yılından beri bu denemeyi Salda'da yapmaya çalışıyorum fakat olduramadık. Oraya gidip uzun süre antrenman yapmam, yanımda koskoca bir ekip götürmem gerekiyordu gerekli koşulları sağlayabilmek için. Öyle bir bütçem yoktu. Ben de ekibi oraya götürmektense, ekip olan bir yere giderim dedim ve Meksika'daki cenotelere geldim. İşten aldığım beş hafta izinde denemeleri yapmam gerekiyordu. Bir de ilk olmak istedim. Salda'da zaten bir deneme yapılmıştı. Cenotelerde daha önce dünya rekoru denemesi yapan sporcu yok. Ne Türkiye'de ne dünyada. Umarım güzel bir kapı aralamış oluruz ve ardımızdan buraya gelen sporcular olur. İlk olmak tabii ki özeldi. Bir diğer neden de elbette bu cennet gibi mağaralarda dalıp yeni yerler keşfetmekti.
Bu süreçte sizi en çok zorlayan ne oldu?
Organizasyon. Daha önce hiç gelmediğim, dalmadığım bir suya, daha önce ulaşmadığım bir mesafeye ineceğimi düşünüp buna inanarak yola çıktım. Hiçbir sponsor desteğim yoktu. Zor olan bu kısımdı, destek bulmak ve gerçekten o mesafelere ulaşmak ve tüm bunları beş haftada yapmak. Fakat pandemi nedeniyle birden en zor şey organizasyona dönüştü. Açıkçası pandemi olmasa da kolay olmayacaktı. En az 10 kişinin altından kalkacağı bir etkinlik için kendi imkanlarıma güvenip tek başıma yola çıktım. Fakat pandemi her şeyi iki katı zorlaştırdı. Ülkeye adım attığımdan beri tanıştığım ve konuştuğum herkesi ekibime dâhil etmek üzere planlar yaptım ben de. Mecburdum çünkü ekibi burada kurmam gerekiyordu. Kimse gelemedi Türkiye'den. Gelebilecekleri tarihlerde biz izin alamadık. Bir şekilde her şeyle ben ilgilenmek zorunda kaldım. Bir gün baskıya gidip afiş alıyordum, bir gün hakemlerin bilet ve otelinin rezervasyonunu yapıyordum. Antrenmana girecek iken WADA doktorunun gelemeyeceğini uçuşların iptal olduğunu öğrenip, şamandıranın başında ağlıyor, sonra dalıyordum. Bu tip olumsuz her türlü haber, tüm sorunlar bana iletiliyordu. Aslında kendimi kapatıp antrenmanlarıma odaklanmam gerekirken, büyük bir stres ve gerilim yaşıyordum. Gerçekten çok yıpratıcı ve yorucuydu. Fakat bir şekilde hallolacak dedim hep. Bu kadar emek çekmiş yüzüp kuyruğuna gelmişken, bilhassa beş yıldır her seferinde bu denemeleri iptal etmek zorunda kalmış iken bu defa yine aynı hüsranı yaşamak istemedim ve dayandım.
Son olarak sizi kendine örnek alan çocuklara ve gençlere söylemek istedikleriniz ne olur mu?
Sporcu olmak doğru motivasyonları bulmayı gerektiriyor. Hedefler hep "en iyi olmak" uğrunda şekillenmeli ama kendilerini başkaları ile kıyaslamamalılar. Böyle kıyaslarla özgüvenlerini zedelemek yerine kendi iyi yanlarını ve avantajlarını ortaya çıkarmalılar. Bilhassa daha küçük yaşlarda dış etkenler olumsuz etkileyebiliyor çocukları. Kulağınızı her şeye ve herkese tıkayıp sevdiğiniz şeyi yapmaya devam edin. Başarısız olmaktan korkmayın. Olsanız da denemiş olmak hiç denememekten daha iyidir.