Ekolojik krizin etkileri giderek görünürlük kazanırken tüm dünyadan sivil toplum kuruluşları, kültür sanat ağları ve belediyeler daha yaşanabilir bir dünya için çalışıyor. Peki Türkiye’de durum nedir? Ekolojik dönüşümde kültür sanatın yerine ve Türkiye’deki örneklerine göz atalım.
İKSV, 2021 yılının şubat ve ekim ayında ekolojik krize dair birbiriyle bağlantılı iki rapor yayımladı: “Ekolojik Dönüşüm için Kültür Sanat” ve “Ekolojik Dönüşüm için Kültür Sanat: Türkiye’den Örnekler”. Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Dr. Hande Paker tarafından İKSV’nin kültür politikaları çalışmaları kapsamında hazırlanan raporlar ekolojik kriz, kültür sanat alanında ekolojik dönüşüm ve Türkiye’deki kültür sanat ağlarının ekolojik dönüşümüne dair çabalarını inceliyor.
Hollanda ve İngiltere’deki çeşitli kültür kurumları rapora destek verdi
Rapor hazırlanırken vaka analizi ve deneyim aktarımı için çoğunlukla İngiltere ve Hollanda’daki sanat kurumları, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetim ve özel sektör temsilcileri tercih edildi. Bu tercihin sebebi ise Hollanda ve İngiltere’nin ekolojik kriz farkındalığının diğer ülkelere göre daha yüksek olması ve bu bağlamda çalışmalarını uzun süredir yürütmeleri.
Hollanda’daki kurumlar iklim krizi üzerine düşünürken kesişimsellik, döngüsellik, yerellik, doğa - insan ilişkileri unsurlarını göz önünde bulundururak yeni pratikler geliştiriyor. Bunun yanında Hollanda’da gelişen tartışma ve inisiyatifler güncel olarak dijital platform üzerinden takip edilebiliyor.
İngiltere, 2008 yılından beri yürürlükte olan İklim Değişikliği Yasası ile bu alanda savaşan öncü ülkeler arasında. Bunun yanında İngiltere Sanat Konseyi fon bağladığı yaklaşık sekiz yüz elli kurumdan düzenli olarak sürdürülebilirlik raporu talep ediyor. Ekolojik dönüşüm ve sanatın bir araya geldiği birçok pratiğe sahip İngiltere bu anlamda önde gelen örneklerden.
Düzenlenen ilk raporda genel olarak İngiltere ve Hollanda vaka analizleri yer alırken Türkiye ilk raporda kapsam dışı bırakıldı. Türkiye’de henüz ekolojik kriz anlamında görünür bir çalışma olmayışı ve ekoloji çalışmalarının birkaç belediye dışında herhangi bir politikanın içine dahil edilmemesi Türkiye’nin ilk raporda olmama sebepleri arasında.
Sürdürülebilirlik kavramı herkesin dilinde
Çeşitli devletler, uluslararası örgütler ve şirketler sürdürülebilirlik hakkında konuşuyor ve konu hakkındaki hedeflerini açıklıyor. Yine de ekolojik kriz her yıl daha yıkıcı sonuçlarla büyümeye devam ediyor. Rapora göre bu sürdürülebilirlik hedefleri ve büyüyen ekolojik yıkımın altında yatan çelişki kurumların ve örgütlerin kalkınma hedefleri ve ekolojik dönüşüm arasındaki uyuşmazlıklarında yatıyor.
Rapora göre devletler, uluslararası örgütler ve şirket her ne kadar sürdürülebilir kalkınmayı savunsa da ekonomik kalkınma açısından sınırsız büyüme modelini tercih ettiklerinden hedefler ve sonuçlar arasında uyuşmazlık doğuyor.
Sürdürülebilir kalkınma fikri ise en temelde “sürdüregeldiğimiz ekonomik büyümeye dayalı üretim, tüketim, enerji kullanımı ve ulaşım pratiklerimizi devam ettirirken aynı anda ekosistem dengelerini korumayı, yani çevreyi koruyup dengeli bir iklim içerisinde yaşayabilmeyi” öne sürüyor.
Sürdürülebilir kalkınmada kültürün yeri
Sürdürülebilir kalkınmada kültür politikalarının rolü ve önemine dair uzun yıllardır süregelen tartışmalar mevcut. Bu yüzden kavramlar ve anlamları konusunda bazı karmaşalar yaşanıyor.
UNESCO 2001 yılında kültürü, Kültürel Çeşitlilik Üzerine Evrensel Bildirgesi’nde sürdürülebilir kalkınmanın dördüncü ayağı olarak gösterdi. Bunun yanında 2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nda kültüre, sürdürülebilir kalkınma planında önemli bir rol verilmedi. Buna sebep olarak kültürün sürdürülebilirlik için itici bir güç olmasına rağmen ana bir rolü olmaması gösterildi. Birçok kurum ve inisiyatif bunun aksini savunarak kültürün hem kendi için sürdürülebilirliğinin hem de kalkınma hedeflerinin gerçekleşmesindeki önemini vurguladı.
Sonuç olarak UNESCO, kültürün sürdürülebilir kalkınmadaki yerine değil ama kültürel sürdürülebilirliğe vurgu yaptı. Kültürel sürdürülebilirlik, kültürün gelecek nesillere aktarılmasını ve kültürün eşit dağılımına vurgu yaparken kültürün ekolojik dönüşümdeki yer görmezden gelindi.
Bu duruma istinaden raporda kültür sanat alanının ekolojik dönüşümde nasıl rol alabileceğine dair Duxbury’nin görüşlerine yer veriliyor.
● Kültürel hakları, pratikleri ve kültürel çeşitliliği gelecekte de varlığını sürdürecek şekilde korumak
● Kültür kurumlarının operasyonlarının ekolojik ayak izini yeşil pratikler aracılığıyla azaltma
● Sanatın yaratıcı gücünü kullanarak iklim krizi ve sürdürülebilirlik ile ilgili farkındalık yaratmak ve eyleme geçmeyi teşvik etmek
● Sürdürülebilirliği küresel bir mesele olarak ele almak için küresel ekolojik yurttaşlığı desteklemek
Türkiye’den ekolojik dönüşüm için kültür sanat örnekleri
Türkiye’de kültür sanat ağları her ne kadar görünürlükleri yüksek olmasa da ekolojik dönüşüm ve ekolojik farkındalık adına birçok çalışma yürütülüyor. Sürdürülebilir Yaşam Festivali, Modern Sanat Merkezi, Açık Radyo ve Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali bu tarz etkinlikler düzenleyen kurumlar arasında.
Yapılan etkinliklerde farklı pratikler uygulanarak sanat ve ekolojik dönüşüm arasında bir kesişimsellik alanı yakalanmaya çalışılıyor. Örneğin Sürdürülebilir Yaşam Festivali, “gerçek, çözüm barındıran hikayelerin paylaşılması, farkındalık yaratılması, içerik oluştururken duyguları harekete geçirerek davranış değişikliği yaratmak” yaklaşımıyla festival boyunca film gösterimleri, iklim eylemi oyunu ve atölyeler düzenledi.
Modern Sanat Merkezi ise popülerliğini yitiren sanat biçimlerini canlandırmak amacıyla doğayla direkt ilişkilerin kurulduğu eski ritüeller kapsamında kültür sanat çalışmaları yürüterek doğa ve ekoloji vurgusu yapmayı amaçladı. Bu bağlamda şenlikler düzenleyerek çocuklarla oyun kültürü ve tiyatro üzerine çalışıldı. Raporda bu çalışmaların kesişimsellik alanı ekolojik dönüşüm, müşterek yaratma ve insan - doğa ilişkileri olarak belirlendi.