Edebiyat dünyamızın ünlü öğretmenleri

Edebiyat dünyamızın ünlü öğretmenleri

Nazım Hikmet, Halide Edip Adıvar ve daha birçok edebi kişilik aynı zamanda öğretmendi. 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle bu isimlere ve hikayelerine odaklanıyoruz.

Herkesin hayatını etkileyen bir öğretmeni vardır. Bazen bir matematik öğretmeninin sözüyle kendimizi daha zeki hissederiz, bazen bir edebiyat dersinde bir paragrafı okuyan öğretmenimizin sesi yıllar sonra bile zihnimizde yankılanır. Öğretmenler sadece bilgi taşımaz, onlar bizim dünyayı algılama biçimimizi, kendimize bakışımızı ve hayattan beklentilerimizi şekillendirir.
Edebiyatımızın büyük isimleri arasında da bir dönem öğretmenlik yapmış, sınıfların sessiz ya da kaotik enerjisinde, öğrencilerin meraklı gözlerinden kendini yeniden ve yeniden görmüş kişiler bulunur. Onların hikâyeleri bir anlamda bugün her öğretmenin içinde taşıdığı idealizmin ve kırılganlığın bir yansımasıdır adeta.
24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle bu yazıda, ünlü öğretmenlerin bıraktığı yaşam dersleri, sınıf içi anekdotlar, öğrencileri üzerinde bıraktıkları izler ve öğretmenliğin onlara nasıl bir ışık olduğunu anlatıyoruz.

Nazım Hikmet Ran, kısa sürse de unutamadığı bir öğretmenlik dönemi yaşadığını anlatır.
Nazım Hikmet Ran, kısa sürse de unutamadığı bir öğretmenlik dönemi yaşadığını anlatır.

Edebiyatımızın en tanınmış öğretmenleri

Nazım Hikmet’in “özgür çocuk” vurgusu

1921’de Anadolu’ya geçmeden önce Kastamonu ve Bolu’da öğretmenlik yaptığı bilinen genç Nazım, henüz büyük şair olmamıştı ancak dünyaya farklı açılardan bakmayı çoktan öğrenmişti. Onu gören öğrencilerin anlattığına göre Nazım sınıfta ezber yaptırmak yerine çocuklarla tartışır, “Siz olsanız nasıl yazardınız?” diye sorardı. Nazım Hikmet’in Kastamonu’daki öğrencilerinden biri, onun ders anlatımına dair bir resim çiziyor.

Öğretmen Nazım, kara tahta yerine sınıfın penceresini göstererek şöyle dermiş: “Bugün kitabı değil, dışarıyı okuyacağız.” Çocuklara gökyüzünü, bulutları, ağaçların hareketini betimlemelerini söylermiş. Ona göre bir çocuğun imge dünyasının gelişmesi ile özgüveni de gelişir. Bir öğretmenin görevi, çocuğun merakını hayatta tutmaktır. Sorular sormaktan korkmayan bir çocuk, yaşamın hiçbir alanında da korkak olmaz. Öğrencileri onu “ders anlatmak yerine hayata pencere açan” bir öğretmen olarak hatırlar. Belki bu yüzden Nazım’ın şiirlerinde çocukların sesi, dünyaya açık pencereler ve özgürlük teması hep çok güçlüdür.

Nazım Hikmet Ran (1902–1963) Kimdir: Türk şiirinde modernizmin ve serbest nazmın öncüsü kabul edilen, dünya çapında ün kazanmış şairimiz. Selanik’te doğdu, Moskova’da eğitim gördü ve şiirini hem bireysel hem toplumsal duyarlıklarla besledi. 1930’lardan itibaren siyasi düşünceleri nedeniyle uzun yıllar cezaevinde kaldı; bu dönemde Memleketimden İnsan Manzaraları gibi başyapıtlarını yazdı. 1951’de yurttan ayrılarak yaşamının son yıllarını sürgünde, özellikle Moskova’da geçirdi. Eserleri onlarca dile çevrilen Nazım Hikmet, insancıllığı, barış vurgusu, yenilikçi şiir dili ve evrensel etkisiyle “dünya şairi” olarak anılıyor.

Öğretmenlik onda bir meslek değil, bir sorumluluktu. Halide Edip bir ülkenin kurtuluşunun eğitimle sürdürülebilir olduğunu biliyordu.
Öğretmenlik onda bir meslek değil, bir sorumluluktu. Halide Edip bir ülkenin kurtuluşunun eğitimle sürdürülebilir olduğunu biliyordu.

Halide Edip Adıvar: “Eğitim bir vicdan işidir.”

Halide Edip, Suriye ve Lübnan’daki Osmanlı okullarında Türkçe öğretmenliği yaptığı 1916 ila 1918 yıllarında, çok kültürlü sınıflarda ders anlattı. Daha sonra Amerikan Kız Koleji’nde edebiyat ve felsefe dersleri verdi. Farklı dillerden, farklı sınıflardan ve kültürlerden öğrencileri vardı. Halide Edip’in Beyrut’ta ders verdiği sınıfta, Arap kökenli bir kız öğrenci sürekli çekingen davranır ve sınıfın arkasında otururdu. Halide Edip bir gün sınıfı hikâye yazmaya yönlendirdiğinde, kız öğrencisin defterine bir göz attı ve yazdıklarına hayran kaldı. Kız “Ama hocam, ben iyi değilim. Hep yanlış yaparım.” dediğinde Halide Edip şu cümleyi kurdu: “Yanlış yapmak sizi küçültmez. Yanlışla yüzleşemeyen insan küçülür.” Yıllar sonra o öğrenci Halide Edip’e mektup yazarak “Beni ilk kez biri ciddiye aldı.” demiştir.

Halide Edip Adıvar’a göre eğitim özgüven yaratır, özgüven ise toplumları dönüştürür. O, öğrencilerine yalnızca bilgi değil, insan olma cesareti de vermiştir. Öğrencileri onu “bizi hayallerimizin peşinden gitmeye teşvik eden öğretmen” olarak anmıştır. Halide Edip’in özgürlük ve eşitlik temalı romanlarının arkasında, öğretmenlik yıllarının büyük payı vardır.

Halide Edip Adıvar (1884–1964) Kimdir: Türk edebiyatının ve siyasal tarihinin en etkili kadın figürlerinden biri olan romancı, düşünür, hatip ve eğitimcidir. İkinci Meşrutiyet döneminde yazılarıyla tanınmış, Milli Mücadele yıllarında ise özellikle Sultanahmet Mitingi’ndeki konuşmasıyla halkı örgütleyen güçlü bir ses olmuş. Romanlarında kadın kimliği, toplum yapısı, Doğu–Batı çatışması ve özgürlük temalarını işlemiş. Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye ve Sinekli Bakkal gibi eserlerle edebiyat tarihinde kalıcı bir yer edinmiş. 1916-1918 arasında Suriye ve Lübnan’da Osmanlı okullarında öğretmenlik yapmış, Cumhuriyet yıllarında ise milletvekilliği ve akademisyenlik görevlerinde bulunmuş. Hem entelektüel duruşu hem de toplum için yürüttüğü mücadeleyle Türkiye’nin modernleşme sürecinde önemli bir rol oynamıştır.

 Sait Faik de kısa ama duygu yüklü bir öğretmenlik dönemi yaşadı.
Sait Faik de kısa ama duygu yüklü bir öğretmenlik dönemi yaşadı.

Sait Faik Abasıyanık: “İnsanı sevmek de öğretilebilir.”

Sait Faik, henüz genç bir yazarken Halıcıoğlu Ermeni Yetimhanesi’nde 1933 yılında Türkçe öğretmenliği yaptı. Yoksulluk, savaş sonrası travmalar ve aidiyet sorunları yaşayan çocuklarla ilgilendi. Anlatıldığına göre Sait Faik bir gün sınıfa çikolata getiriyor ve sessizce sıranın üzerine bırakıyor. Çocuklar çikolataları paylaşırken bir öğrencinin köşede durup hiçbir şey almadığını fark ediyor. Sait Faik ona yaklaşıp “Neden almıyorsun?” diye soruyor. Çocuk başını eğerek “Alırsam eksilir” diyor. Sait Faik de gülümseyip çikolatayı ikiye bölüyor ve “Paylaşınca eksilmez, çoğalır” diyor. İşte bu küçük an, onun hikayelerinde yer alan insan sevgisinin bir yansıması adeta. Ona göre eğitim, insana değer vererek başlıyordu. O, çocukların duygularını anlamayı, incinmiş yanlarına dokunmayı öğretmenliğin en önemli yanı olarak görüyor. Öğrencileri onun “kalbi çok yumuşak bir öğretmen.” olduğunu anlatıyor. Belki de bu yüzden Sait Faik’in bütün öykülerinde kimsesizler, balıkçılar, sokak çocukları, yoksullar, yani hayatta görünmeyenler, “kaybedenler” baş tacı edilir.

Sait Faik Abasıyanık (1906–1954) Kimdir: Türk öykücülüğünün en özgün ve etkileyici yazarlarından biri... Modern Türk hikayesinin dönüm noktası kabul edilen eserlerinde insanların iç dünyasını, yalnızlığı, merhameti, yoksulluğu ve özellikle İstanbul’un kenar mahallelerini, balıkçılarını, sokaktaki “görünmeyen” insanları büyük bir sevgi ve şiirsellik ile anlatır. Klasik olay örgüsünden çok “an”ı, atmosferi ve duyguyu merkeze alan yeni bir hikaye dili kurar. Kısa bir dönem Halıcıoğlu Ermeni Yetimhanesi’nde öğretmenlik yapan Sait Faik, yaşamı boyunca Burgazada’da doğa ve insan sevgisiyle iç içe bir hayat sürer. Semaver, Sarnıç, Lüzumsuz Adam ve Alemdağ’da Var Bir Yılan gibi eserlerle edebiyatımızda yenilikçi ve insancıl bir çizgi bırakır. Ölümünden sonra da etkisi süren güçlü bir hikaye ustası olarak anılır.

 Milli Eğitim Bakanlığı da yapan eğitimci kimliğiyle öne çıkan Hasan Ali Yücel: “Bir öğretmen yalnızca öğrencisini değil, ülkenin kaderini eğitir” demiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı da yapan eğitimci kimliğiyle öne çıkan Hasan Ali Yücel: “Bir öğretmen yalnızca öğrencisini değil, ülkenin kaderini eğitir” demiştir.

Hasan Ali Yücel: “Ne fark ettiniz?”

Hasan Ali Yücel, öğrenci iken öğretmenliğe başlayan ve eğitim hayatını devlet kademelerine taşıyan bir isim. Edebiyat öğretmenliği sırasında öğrencilerine yalnızca ders değil, hayat disiplini de aşılamış. Onu gören öğrencilerden biri şu cümleyi aktarıyor: “Ders bittiğinde bile kapıdan çıkmaz, düşünmemizi isterdi. ‘Bu derste siz ne öğrendiniz değil, siz ne fark ettiniz?’ diye sorardı.” Öğretmen, akademik bilgiyle birlikte karakter inşa eder. Yücel, daha sonra Köy Enstitüleri projesi ile bu anlayışı bir ülke politikası hâline getirdi.

Hasan Ali Yücel (1897–1961) Kimdir: Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli eğitimci, yazar ve siyasetçilerindendir. Öğretmenliğe 19 Aralık 1922’de başlamış. İlk olarak İzmir Erkek Muallim Mektebi’nde Türkçe ve edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. Daha sonra İstanbul’a dönerek Kuleli Askeri Lisesi’nde edebiyat, ardından İstanbul Erkek Lisesi’nde felsefe ve sosyoloji, ve Galatasaray Lisesi’nde millî bilinç / vatandaşlık bilgisi (malumat-ı vataniye) öğretmenliği yaptı. Hasan Ali Yücel, 1938-1946 yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapmış, bu dönemde Köy Enstitüleri’ni kurarak kırsal bölgelerde öğretmen yetiştirme programını başlatmıştır. Eğitim, kültür ve siyaset alanındaki çok yönlü katkıları nedeniyle Cumhuriyet’in en etkili reformcularından biri olarak görülür.

Toplum büyük isimleri konuşur ama onları yetiştiren öğretmenleri çoğu zaman unutur. Oysa bir öğretmenin dokunuşu bazen bir şiire, bazen bir roman kahramanına, bazen bir ülke reformuna dönüşür!

Nazım’ın pencereden yaptığı ders,

Halide Edip’in bir öğrencinin özgüvenini ayağa kaldırması,

Sait Faik’in çikolata ile öğrettiği insanlık,

Yücel’in “karakter” vurgusu…

Bunların hepsi öğretmenlik mesleğinin ne kadar geniş bir etki alanına sahip olduğunu gösteriyor.

24 Kasım Öğretmenler Günü, yalnızca bir teşekkür değil; bir öğretmenin insan ruhuna bıraktığı izleri, ülkesi adına attığı nice tohumu hatırlama günüdür.

Bugün, bize yol gösteren tüm öğretmenlerin önünde saygıyla eğiliyoruz ve ekliyoruz: “Gününüz kutlu olsun!”