Pek çoğumuz küçük bir rahatsızlıkta bile soluğu hastanede ya da doktorun yanında alırız. Hatta vücudumuzda farkına vardığımız bir değişiklikten dolayı telaşa kapılır hemen çözüm için uzmana koşarız. Peki ya kendi hastalığımızın veya problemimizin farkında değilsek? Sağlıklı olduğumuza dair beynimiz bizimle oyun oynuyorsa? Anosognozi olarak adlandırılan bu durumu uzmanlara sorduk…
İnsanlar genellikle kendilerinin rahatsızlığını başkalarına itiraf etmek istemezler. Bu durum kendileri için bile geçerlidir, teşhis edilen rahatsızlığı kendimize bile itiraf edemeyiz. Bu alışılmadık bir durum değildir ve çoğu insan sonunda teşhisi kabul eder. Buna rağmen, bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkan inatçılık ve inkar uzun süreli olabilir hatta hastalık boyuna ulaşabilir. Şizofreni ve bipolar bozuluklarla da ilişkisi olan anosognozi, “farkındalık veya içgörü eksikliği” olarak da tanımlanıyor. Hastalığın tespitinin hasta hastaneye getirilmedikçe mümkün olmadığı bu rahatsızlığın dünya üzerindeki yaygınlığı için kesin bir veriden bahsetmek mümkün değil. Ancak şizofreni hastalarının yüzde 50’sinde ve bipolar hastaların yaklaşık yüzde 40’ında agnosognozi olduğu söyleniyor. Genellikle ilaçlarını almayı kabul etmeyen bu hastalar agnosognozinin en somut örneklerinden.
Şimdi agnosognoziye neyin sebep olduğuna, onu nasıl tanıyacağınıza ve -başa çıkmak için neler yapılabileceğine daha yakından bakalım. Hem nörolojinin hem de psikolojinin bir konusu olan bu rahatsızlığı NPİstanbul Beyin Hastanesinden Nöroloji Uzmanı Dr. Celal Salçini ve Uzman Psikolog Merve Karaca ile konuştuk.
Anosognozi nedir?
Anosognozi, baskın olmayan beyin yarım küresi hasarı sonucunda oluşan, hastanın mevcut rahatsızlığının farkında olmaması durumudur. Genellikle damar tıkanıklığı, kanama, kafa travması veya kitle sonucu sağ beynin parietal lob hasarı sonucu meydana gelir. Anosognoziyle ilgili uzman psikolog Merve Karaca şunları söylüyor:
“Örneğin felçli bir hasta vücudunun felçli bölgesinin işlevselliğinin olmadığının farkında olmaz ve felçli bölgeyi hareket ettirebildiğini savunur. Hastalığa dair farkındalığın olmaması bir başa çıkma mekanizması olarak değil de bu kez semptom olarak karşımıza çıkar. Beynin spesifik kısımlarında gerçekleşen hasar, hastaların karar alma, dil ve motor becerilerinin yanı sıra hafızalarını ve duygu durumlarını da etkileyebiliyor. Anosognozi, psikiyatrik vakalarla eş zamanlı ortaya çıkabiliyor. Özellikle şizofreni ve bipolar tanısı almış hastalarda oldukça yaygın görülüyor. Hatta ilaçlarını almamalarının en önemli nedenleri arasında hastalıklarını inkar etmeleri ya da psikiyatrik semptomlarını küçümsemeleri yatıyor diyebiliriz. Hastalıklarına dair içgörü yetersizlikleri nedeniyle tedavi planına uymayı reddediyorlar.”
Hastalık muayene sonucunda fark ediliyor
Anosognozisi olan hasta, kendi hastalığının veya probleminin farkında olmadığı için genelde hasta yakınlarının ifadesi ile veya muayene sonucunda fark ediliyor. Örneğin, inme geçiren bir hastanın sol elinde güçsüzlük varsa da hasta bu güçsüzlüğün farkında değil ve şikayetçi değildir. Bu yüzden Dr. Celal Salçini anosognozi teşhisinin kolay olmadığını söylüyor.
Anosognozinin tedavisine gelince... Bu rahatsızlığın bilinen spesifik bir tedavi yöntemi yok. Tedavi planı hastalığın ortaya çıkış sebebine göre değişkenlik gösterebiliyor. Nörolojik temelli hastalarda, anosognozinin bir süre sonra kendiliğinden iyileştiği vakalar mevcut. Öte yandan bazı araştırmalar vestibüler stimülasyonun geçici olarak iyileşme sağladığı yönünde. Şizofreni ve bipolar tanısı almış bireylerde psikiyatrik muayene sonucu belirlenen antipsikotik tedaviye ek olarak bilişsel davranışçı terapi de etkin bir yöntem olarak uygulanıyor. Hastalığın tespit edilmesi ve sonrasındaki süreçle ilgili de Salçini şunları iletiyor:
“Anosognozi bir semptomdur, yani beyin hasarı sonucu oluşur. Tedavisi de beyin hasarının azaltılması veya sebep olan nedenin ortadan kaldırılmasıdır. Eğer bir kitle neden oluyorsa ameliyatla çıkartılması, kanama neden olduysa beyin kanamasını tedavisi yapılır.”
Hastalığın bir de psikolojik boyutu var
Anosognozi hastalığı her ne kadar nörolojik bir durum olsa da hastalığın psikolojik boyutu da oldukça önemli. Beyindeki hasarın önlenmesi ve tedavisi kadar hastanın psikolojik olarak da tedavi edilmesi gerekiyor. Uzman Psikolog Merve Karaca da anosognozinin teşhisinin zor olduğuna değiniyor. Beyin hasarı sonrası gerçekleşen anosognozide, hastalar vücutlarının etkilenen kısımları ile ilgili aktivitelerden kaçınabileceğine, felç ya da hasara dayalı başka bir eksikliği kabul etmeyebileceğini söylüyor. Karaca, anosognoziyle ilgili sağlık çalışanlarına ve hasta yakınlarına şu tavsiyelerde bulunuyor:
“Hastalığın tanımından da anlaşıldığı üzere bireyler içinde bulundukları durumun farkındalığında değiller. Sağlık çalışanlarına ve hasta yakınlarına bu noktada büyük sorumluluk düşüyor. Sağlık çalışanlarının anosognozi tanısını koyması ve aileyi tedavi planı konusunda bilgilendirmesi büyük önem taşıyor. Kişinin hastalığa dair farkındalığının olmayışını inatçılık olarak değerlendirmek yerine bunun hastalığının bir semptomu olduğunu unutmamak gerekiyor.
Dinlemeli, yargılamadan yaklaşmalı ve her ne olursa olsun bu süreçte yanında olduğumuzu hissettirmeliyiz. Şayet kullanması gereken ilaçlar varsa takibi hususunda dikkatli olmalı ve tedavi planına harfiyen uyduğundan emin olmalıyız. Bunun yanı sıra hastada demans söz konusu ise hasta durumu kabul etmeyebilir ya da hafızaya dayalı eksiklikleri küçümseme eğiliminde olabilir. Psikiyatrik durumlarda ise hasta davranışını ya da psikiyatrik semptomunu rasyonalize edebilir. Hatta çoğu zaman konfabülasyon ile sonuçlanabilir. Hasta gerçek dışı olayları olmuş gibi yansıtabilir. Yakınınızda yukarıdaki belirtilere benzer özellikler taşıyan biri varsa bir psikiyatriste veya ruh sağlığı alanında çalışan bir uzmana başvurmaları konusunda teşvik etmeniz oldukça hayati önem taşıyor."