Şekerin ne kadar zararlı olduğunu artık her yerde duyuyoruz. Aslında bu çok da yeni bir bilgi değil! Öyle ki eskiden şekerle ilgili araştırmaların sümen altı edildiği ortaya çıktı. O araştırmalar açıklansaydı belki de obeziteyle mücadele etmek daha kolay olacaktı...
Şeker öylesine seviliyor ki, ismi bir iltifat olarak kullanılıyor. Adeta bir sevgi sözcüğü… Dünyadaki en yaygın haz aracı; çocuk, yetişkin, yaşlı ayırmadan, istisnasız her ülke mutfağında kendine yer edinmeyi de başarıyor.
Ağır bir yemekte bile onun için yer ayırıyoruz. Her durumda en makbul hediyelerden biri. Oysa madalyonun öteki bir yüzü de var. Milyonlarca insanın favori gıdası zehir olarak ilan edildi bile! İnsan inanmak istemiyor ama bilime güvenmek şart!
Özellikle kilo kaybetmek isteyenlerin tatlıyı azaltması gerektiği her zaman bilinirdi ancak hiçbir dönemde şeker böylesine yerden yere vurulmadı. Alkol, sigara ve hatta uyuşturucu kadar kötü olduğunu söyleyenler var. Peki şeker neden böylesine düşman ilan edildi ve bundan sonra ne yapmak gerekiyor?
Zararları nasıl gizlendi?
Birkaç sene önce, basın vakti zamanında şekerin zararlarına dair bulguların bizden nasıl gizlendiğinin hikayesini aktardı. Özetle: 1972 yılında İngiliz bilim insani John Yudkin, şekerin zararlarını anlatan Pure, White and Deadly (Saf, Beyaz ve Ölümcül) adlı çalışmasını yayınladı. Kitap, şekerin zararlarının küçük bir kısmının bile anında yasaklanmasını gerektireceğini anlatıyordu.
Gıda endüstrisi Yudkin’in çalışmasını itibarsızlaştırdı, duyulmasını önledi. Yudkin’in kariyeri biterken tüm dünya şuursuzca şeker tüketimine devam etti. Bundan kâr edenlerin de yüzü güldü.
Şeker aklandı, yağ suçlandı
Hikayenin kötü adamları Yudkin’in çalışmasını gizlemekle kalmayıp Harvard Üniversitesi’nden üç araştırmacının yüklü paralar karşılığı bunun aksini iddia eden bir çalışma yayınlamalarını sağladı. Bu sayede sadece şekerin zararları örtbas edilmekle kalmadı, yağ suçlu ilan edildi. Sağlıklı beslenme az yağlı beslenme demekti. Obezite, kalp hastalıkları, şeker... Hepsi yağın ve kolesterolün suçuydu.
Fatura yağ ve kolesterole kesildi, diyetler buna göre yeniden düzenlendi. Ancak özellikle Amerika’da insanlar daha da şişmanladı, daha da sağlıksız hale geldi. Amerika’da obezite oranı 1950 yılında yüzde 12 iken bugün, halkın yüzde 60’i obez veya aşırı kilolu. Daha da üzücü olan çocuk obezitesinin yüzde 13 oranında olması. Bu değer, Batı Avrupa ülkelerinin yaklaşık iki katı. Obezite; kalp hastalıkları, diyabet ve kanseri de beraberinde getiriyor elbette. Şeker, kanser hücrelerini besliyor ve artırıyor. Benzer şekilde 1980 yılında İngiltere nüfusunun sadece yüzde altısı obezken bugün ülke nüfusunun üçte ikisi ya obez ya da aşırı kilolu.
Hazır gıdalarda daha çok şeker var
Bu örnekler yağ ve kolesterole açılan savaşın bir işe yaramadığını, tablonun çok daha kötüye gitmiş olduğunu ispatlıyor. Yani olay kendimizi güzel hissetmek için tatlıyı keserek rejim yapmaktan çok daha fazlası... Şeker bizi ölümcül şekilde hasta edebilme potansiyeline sahip. Peki neden böyle oldu? Yudkin, şekerin zararlarıyla ilgili ilk hipotezini 1957’de sunmuştu. Aradan 60 yıl geçti. Şimdi şeker her yerde. Özellikle “tatlı” değil, hazır gıdaların birçoğunda şeker var. Ekmekte, cipste, domates salçasında…
Ambalajları dikkatle okuyun
Bundan sonra alışverişinizi yaparken ambalajları biraz daha dikkatli okuyun. Şeker tüketiminizin sandığınızdan çok daha fazla olduğunu fark edeceksiniz. Bir kötü haber daha: Yağdan kaçayım diyerek tükettiğimiz light gıdalarda normal muadiline göre çok daha fazla şeker olduğunu biliyor muydunuz? Şekerin en ürkütücü özelliklerinden biri de bağımlılık yaratması. Tatlı sevmem diyen insan bile üst üste birkaç gün şekerli gıda tükettiğinde birden daha fazla şeker ister hale geliyor.
Peki ne yapmalıyız? Şeker gerçekten zehirse, böylesine zararlıysa ya hiç ya da olabildiğince az tüketmek gerekiyor. Hazır gıdalardan uzak durmak bu yolda çok önemli bir adım. Önemli olan kendimize yeterli süreyi vermek ve biraz sabırlı, iradeli olmak. Hiçbir şey sağlığımızdan kıymetli değil.