Devasa plazalarda çalışan, bir saatlik öğle molasında sosyalleşmeye çalışan, yorgun argın kavuştuğu hafta sonunu biraz yeşil görmek için yollarda geçiren beyaz yakalı çalışanlar “başka” bir çıkış yolu arayışında... İşte istatistiklere göre geçen üç yılda katlanarak artan İstanbul’dan Ege’ye beyaz yakalı göçünün anatomisi.
“Hayaller Alaçatı’da sörf, hayatlar metrobüs” diyerek sabah kalabalığında yollara düşen, henüz ofisine varamadan akşam dönüş trafiğini düşünmeye başlayan yorgun İstanbullular, artık şu cümleyi daha çok kurar oldu: “Neden ısrarla bu şehirde yaşıyorum!”
Neden göçüyorlar?
İstanbul’un kalabalığı, trafiği ve kaotik ruhu hepimizin malumu. Ancak İstanbul’un bir taraftan insanı kendisine bağımlı kılan, aşk-tutku benzeri bir büyüsü de yok değil. Bu yüzden İstanbul’un havasını solumuş birinin “Haydi ben gidiyorum!” demesi pek de kolay olmuyor. Peki nasıl oluyor da bu insanlar, tüm arkadaş çevrelerini, her gün uğradıkları mekanları, tanıdık sokakları kısacası şehirlerini bir anda geride bırakabiliyorlar?
Bu soruyu, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü içinde yer alan Teknopark şirketlerinden birinde yazılım mühendisi olarak çalışan 30 yaşındaki Erdem Özdemir şu şekilde cevaplıyor:
“Yıllarca yaşamış olsanız da İstanbul’da en küçük ve önemsiz görünen günlük aktiviteleri yapmak bile bir zaman sonra çileye dönüşüyor. En basitinden her şey için sıra beklemeniz, sevdiğiniz bir restoranda altı kişilik bir masayı kapmak için günler önceden plan yapmanız gerekiyor. Bir de tabii İstanbul’da hayatta kalabilmek için sert, aceleci ve sinirli bir insana dönüşme gerçeği var. Tüm bunlar bir araya gelince, benim için artık İstanbul’da yaşamak yıpratıcı bir yarıştan farksız hale gelmişti.”
Zaten Aydın’da doğup büyüyen ancak üniversite ve çalışma hayatı nedeniyle İstanbul’da uzun yıllar yaşayan reklamcı Emre Ayral, kendi karar sürecini şu şekilde özetliyor: “İstanbul, her gencin vermesi gereken bir sınav gibi. Her şey yeterince zor, hızlı ve yorucu. İstanbul’dan öğrenilecek çok şey olsa da, her yıl hak kazandığım bir-iki haftalık iznimde buralara gelmek için koca yılı İstanbul’un itişmesi içinde geçirmek bana çok mantıklı gelmemeye başladı. Doğup büyüdüğüm topraklara, Aydın’a geri döndüm.”
Ege’de en çok hangi bölgeleri tercih ediyorlar?
Daha önceki yıllarda İstanbul’dan ayrılıp Ege’ye yerleşmek naif bir “emeklilik hayali” sayılırken, Y kuşağı bu klişeyi yerle bir ederek hayatlarının en üretken çağında İstanbul’dan ayrılmayı tercih ediyor.
Fotoğraf Kaynak:
http://www.startupdergi.com/wp-content/uploads/2015/03/depark.jpg
İstanbul’dan ayrılıp Ege’ye gelen beyaz yakalı nüfusun en çok tercih ettiği şehirler arasında İzmir başı çekiyor. Yaşam koşullarının İstanbul’a göre nispeten daha rahat olması ve iş imkanları nedeniyle İzmir, Ege’ye adım atan modern zaman göçmenlerinin ilk adresi. Özellikle Urla’da bulunan İzmir İleri teknoloji Enstitüsü’ne ait Teknopark ve 9 Eylül Üniversitesi’ne ait teknoloji geliştirme bölgesi DePark’ta bulunan bilişim şirketleri, özellikle bilişim sektöründen pek çok kişinin rotasını İzmir’e doğrultmasına neden oluyor. Yine İstanbul merkezli bazı şirketlerin merkez ofislerini İzmir’e taşıması veya İzmir ofislerinden çalışma fırsatı tanıması gibi nedenler İstanbul’dan fazlasıyla yorulan beyaz yakalılar karşı konulmaz bir fırsat halini alıyor.
TÜİK verilerine göre, Ege Bölgesi’nin 2016 yılı itibariyle Türkiye içinden aldığı iç göç rakamı 228.339. Bu rakamın yüzde 45-50’sinin İstanbul’dan gerçekleştiği tahmin ediliyor. Yine TÜİK verilerine göre Aydın, Manisa, Denizli ve Muğla gibi şehirler İzmir’in ardından Ege’nin en çok beyaz yaka göçü alan şehirleri arasında geliyor.
Ege’de ne yapıyorlar?
Ege’de kurumsal hayat İstanbul’daki kadar olmasa da gelişip büyümeye devam ediyor. Ancak Y kuşağıyla birlikte yükselen girişimcilik rüzgarına kapılıp kendi şahıs şirketini / internet girişimini kuran da var; e-ticarete atılıp yeteneklerini değerlendiren de. Örneğin İstanbul’da halkla ilişkiler ve reklamcılık okuduktan sonra büyük reklam ajanslarında çalışan Emre Ayral, memleketi olan Aydın’da kendi butik reklam ajansını kurarak kendi işinin patronu olmayı seçenlerden. Az çalışanla nitelikli işler çıkarmayı ve işini kurumsal şirket soğukluğunda değil “esnaf samimiyeti” ile icra ettiğini söyleyen Emre, toplantılar ve ziyaretler için İstanbul’a seyahat ettiği her günün sonunda yaşadığı yerin kıymetini bir kez daha hatırladığını söylüyor.
Yedi ay önce çekirdek ailesiyle birlikte İstanbul’dan Bodrum’a yerleşen taze anne Ece Naz Dalma, Bodrum’a taşınma kararını nasıl verdiklerini şu sözlerle anlatıyor: “Aslında İstanbul'dan ayrılmaya çok uzun zaman önce karar vermiştim. Özellikle trafiği, kalabalığı, doğadan kopuşu ve gereksiz pahalılığı İstanbul'u benim açımdan yaşanmaz kılıyordu. Sadece yerleşeceğimiz yer hakkında kararsızlıklarım oldu. Ege’de gerçekten yaşanabilecek o kadar çok güzel yer var ki karar vermek cidden zor. Yakın bir arkadaşımızın aniden Bodrum’a taşınmasıyla birlikte biz de rotayı buraya çevirdik. 15 gün içinde kendimizi Bodrum’da bulduk!”
Eşi ve 1,5 yaşındaki kızıyla birlikte başladığı Bodrum macerasını “Muhtemelen hayatımda kendim ve kızım için verdiğim en doğru karar” diye tanımlayan Ece Naz, bu süreçte global şirketlerin pazarlama departmanlarından sıyrılıp hayattaki tutkularından biri olan takı tasarım işiyle uğraşıyor ve ürünlerini sosyal medya aracılığıyla yurt dışına pazarlıyor.
Gelecekle ilgili planları ne?
İstanbul’dan Ege’ye göç eden beyaz yakalıların önemli bir kısmı, İstanbul’la olan ilişkisini bir süre sonra turistik düzeye çekiyor. Yani taze Egeli beyaz yakalılar için İstanbul, artık arkadaş düğünleri gibi özel günler ya da toplantı ve festival benzeri etkinlikler için gidilen uzak bir şehre dönüşüyor.
İstanbul’dan Ege’ye göçen beyaz yakalıların ortak beklentisi ise, İstanbul dışındaki illerde de istihdam yaratılması ve ülke ekonomisinin İstanbul’un tekelinde kalmaması yönünde.
Alıştığı şehri bir kalemde ardında bırakıp yepyeni bir hayata adım atan yeni nesil Egelilerin, (özellikle Y kuşağına mensup 24-35 yaş arası neslin) bir sonraki kariyer ve yaşam hedefi ise herhangi bir lokasyona bağlı kalmaksızın özgürce çalışabileceği bir “dijital göçebelik” ekosisteminin bir parçası olabilmek.