Harajuku sokak modası, Japonya’nın başkenti Tokyo’dan çıkan sayısız ilginçlikten biri. Adını şehrin aynı adlı bir bölgesinden alan bu kültür, kendini dilediğince ifade etmeye ve her türlü tarzı beraberce kullanmaya dayalı.
Kat kat, renk renk kıyafetler, abartılı makyajlar, anime ve mangalardan fırlamış gibi görünen insanlar ve alabildiğine gülen yüzleri... Son yıllarda tanınırlığı giderek artan ve popüler kültürün birçok alanını etkileyen Harajuku kültürü, Japonya’nın dünyaya hediye ettiği çok sayıda ilham kaynağından sadece biri. Hiçbir moda kuralını tanımamaya, türleri ve tarzları birbirine karıştırmaya ve kendini özgürce ifade etmeye dayalı bir sokak modası akımı Harajuku. Eklektik bir tarzı, bir renk cümbüşünü ve kat kat giyilmiş kıyafetleri ifade ediyor.
Harajuku, esas olarak Japonya’nın başkenti Tokyo’da, Shibuya bölgesinde bulunan bir semtin adı. Aynı adlı tren istasyonu ile günümüzde büyük giyim mağazalarının bulunduğu Omotesandō Sokağı arasında bulunan mevkiye verilen isim. Ancak Harajuku adı uzun süredir Japon gençliğinin alternatif moda ve kültür merkezi olarak biliniyor. Buradan tüm dünyaya yayılan ve artık uluslararası çapta bir üne sahip olan Harajuku sokak modası akımı ise günümüzde başlı başına bir giyim tarzını ve alternatif bir kültürü ifade ediyor.
Doğu ve Batı’nın karşılaştığı akım
Harajuku sokak modasının ortaya çıkışı, 1940’lı yılların sonuna, İkinci Dünya Savaşı sonrası Müttefiklerin Japonya’yı işgal ettiği döneme dayanıyor. Savaş sonrasında ülkeyi işgal eden Amerikalılar, Shibuya bölgesine askeri bir merkez inşa edip uzun bir süre burada yaşıyor. Kısa bir süre içerisinde de Omotesandō Sokağı’nda, ülkede yaşayan Amerikalılara yönelik mağazalar açılıyor. Böylece birçok Japon da bu bölgeye taşınıyor. Günümüzde Harajuku sokak modası olarak bilinen akımın ilk örnekleri de bu dönemde Japon geleneksel kültürünü Amerikalılara yönelik Batılı kıyafetlerle beraber kullanan Japon gençlerinde görülmeye başlanmış.
Kısa sürede bağımsız tasarımcıların bu bölgeye taşınmasıyla bölge alternatif kültürün merkezi olmaya başlıyor. Burada yaşayanlar kendilerini “Harajuku tayfası” olara tanımlıyor. Geleneksel moda akımlarının kendilerine dayattığı uyuma, düzgünlüğe ve tutarlılığa dayalı tüm normları yıkıp kendi normlarını getiriyorlar ve diledikleri gibi giyinmeyi bir ifade biçimi haline getiriyorlar. 1964 Tokyo Olimpiyatları sonrası ülkeye birçok turistin gelmesiyle bu akım iyice güçleniyor. Bütün tarzları, renkleri, türleri ve formları bir arada kullanan, özgürce giyinen bir moda akımı ortaya çıkıyor.
Tamamen özgün!
Harajuku moda akımı, genel olarak eklektik bir tarzda kendini ifade etmeye dayanıyor. Bunu yaparken de tek kural var: Tamamen özgün olmak. Harajuku tarzında giyinenler bambaşka tarzları bir arada kullanıyor, kat kat giyiniyor, mağazalardan aldıkları kıyafetleri kendi zevklerine göre modifiye ediyor ve göz tırmalayıcı birçok rengi üst üste, karmakarışık biçimde bir araya getiriyor.
Fakat Harajuku’nun kendi içerisinde alt türleri de var. Kimisi Viktorya döneminden kalma porselen bebekler gibi giyiniyor, kimisi “lolita” ya da “Gotik lolita” olarak biliniyor. Popüler kültüre ait bir karakter gibi giyinmek anlamına gelen “cosplay”, küçük bir kız çocuğu olarak giyinilen “gyaru”, kara surat anlamına gelen “ganguro”, Japon geleneksel sanatına dayalı “yamanba”, androjen bir görüntü çizilen “visual kei”, sevimli manasına gelen “kawaii” ve tam bir renk cümbüşü olan “decora” bu sonsuz alt türlerden en çok bilinenleri. Çoğu zaman bu alt türler de kendi içerisinde karmaşık biçimde kullanılıyor. Önemli olan tek şey özgün olmak ve alabildiğine gülümsemek!
Ana akımın yükselen ilgisi
Harajuku kültürü esas yükselişini 1980’lerin sonu ve 1990’ların başında yaşadı. Kendini bu kültürde ifade eden gençlerin merkezi olmaya başlayan bölge, ününü giderek artırdı ve uluslararası çapta ün kazandı. Omotesandō ve civarındaki bölgelerin pazar günleri trafiğe kapatılan sokakları, bu kültüre ait gençlerin bir araya geldiği ve toplu bir sokak defilesi sunduğu etkinliklere ev sahipliği yapmaya başladı. Kimi sosyal bilimcilere göre bu kültür, gençlerin bir şekilde ana akıma ve kendilerine dayatılan normatif kodlara isyan etme biçimi oldu.
Giderek popülerleşen Harajuku kültürünün ülke sınırlarını aşması ve dünyanın dört bir yanında yankılarını sürdürmesiyle birlikte ana akım popüler kültür de bu duruma tepkisiz kalmadı tabii ki. Başta, 2000’lerde Gwen Stefani’nin Harajuku kültüründen ilham alması, bu akıma uygun giyinip Harajuku Girls adlı şarkısıyla aynı adı taşıyan bir turneye çıkması Harajuku’yu popüler kültürün alanına taşıdı. Bu kültürün doğuşuna tanıklık eden bazı Japonlara göre Harajuku’nun bir popüler kültür ürünü haline gelmesi ve büyük medya kuruluşları tarafından ilgiyle takip edilmesi onun ruhuna aykırı bir durumdu; varlık sebebini de ortadan kaldırıyordu.
Etkisi biteceğe benzemiyor
Günümüzde kültüre adını veren semt, Tokyo’nun moda merkezlerinden biri haline gelmiş durumda. Omotesandō Sokağı’nda neredeyse bütün büyük moda şirketlerinin mağazaları bulunuyor. Kimilerine göre ana akım moda normlarına isyan etmek için ortaya çıkmış bir kültürü özünden koparan, ticarileştiren gelişmeler bunlar.
Harajuku kültürünün ana özelliklerinden biri de yıllar içerisinde gelişip sürekli olarak dönüşmüş olması. 1940’lardan bu yana çağın koşullarına ayak uydurarak gelişmeye devam eden bir kültür Harajuku. Bu da belli moda kuralları yaratmak yerine herkese kendi istediğini giyme özgürlüğü vermesinden kaynaklanıyor. Kendisi sürekli değiştiği için modası da asla geçmiyor. Kendini ifade ettiğin, ne istersen onu giydiğin ve aklına gelen her şeyi birleştirmeye cesaret ettiğin sürece şıksın bu anlayışa göre. Dolayısıyla Harajuku’nun etkisi bitecek ya da unutulacak gibi görünmüyor.