Thomson Reuters Vakfı, dünya metropollerini kadınlar açısından inceleyip bir harita çıkardı. İstanbul, kadınlar için 19 kent içinde en tehlikeli 10. kent oldu. Cinsel şiddet ve taciz konusunda ise altıncı sırada. Peki İstanbullu kadınlar bu şehirde kendilerini ne kadar güvende hissediyor, sorduk...
Araştırmaya göre dünyada kadınlar için en tehlikeli kent Kahire olurken, haritaya Paris ve Londra son sıralardan girdi. Biz de İstanbul'da yaşayan farklı kesimlerden kadınlardan, şehrin tehlikelerini anlatmalarını istedik. Kadınların en büyük korkuları gasp, taciz, şiddet... Herkes kendince önlemini alıyor ama sonuç olarak bu korkular, kadınları daha çok eve hapsetmiş oluyor.
“Ayakkabımı bağlıyormuş gibi yapıyorum”
Eda Adilak (Pilates eğitmeni ve araştırma proje koordinatörü): “Yolda yürürken arkamdan birinin bana yaklaştığını hissedersem kafamı sağa sola çevirip kolaçan ediyorum. Eğer mesafe azalmışsa kenara geçip ayakkabılarımı bağlıyormuş gibi yaparak yaklaşan erkeğin geçip gitmesini bekliyorum. Tehlikeli olduğunu hissettiğim ya da gözleriyle taciz eden kişilerle karşılaştığımda onlarla direkt göz teması kuruyorum. Gözlerine dik dik bakıyorum. Öfkemi hissettirdiğim için çoğunlukla başka tarafa yönelip kaçıyorlar. Eve yalnız gideceksem daha evin kapısına yaklaşmadan anahtarımı çıkarıyorum ki kapıda anahtar bulmakla vakit kaybetmeyeyim. Kapıya gelmeden önce arkama bakıp biri var mı diye kontrol ediyorum. Kapıya geldiğimde sırtım kapıya dönük bir şekilde birkaç saniye bekleyip kapıyı öyle açıyorum. Taksiyle döndüğüm zamanlarda evin önünde inmiyorum. Taksici sokağı geçince eve giriyorum. Taksicilere de güvenmiyorum. Trafik de çok tehlikeli benim için. Yaya olarak hiçbir zaman yolun boş olmasına güvenmiyorum. İlla ki kırmızı ışığı bekliyorum. Hatta kırımızı ışık yansa bile araçların durduklarını görüp emin olunca karşıya geçiyorum. Bana göre İstanbul kadınların kaygı seviyelerini yükselten, onları paranoyaklaştıran bir şehir.”
“Biber gazı taşıyorum”
Tuğçe Akari (Sosyal medya uzmanı): “İstanbul'da yaşıyor olmanın benim için en tehlikeli yanı, artık sadece geceleri değil gündüz de güvende hissetmiyor olmam. Eskiden geceleri tenha sokaklara girmezsem, kalabalık içinde yürürsem güvende hissediyordum. Şimdi gece gündüz fark etmiyor. Eskiden şehrin belli semtleri tehlikeliydi. Şimdi her yeri... Çocuğumla gittiğim parkta bile çantamın çalınması ya da para isteyen madde bağımlıları tarafından etrafımın çevrilmesi gibi tehlikeler söz konusu. Ama en kötüsü de başınıza bir şiddet olayı geldiğinde etrafınızdakilerin buna kayıtsız kalması oluyor. Aldığım en basit önlem, biber gazı taşımak. Şimdiye kadar hiç kullanmam gerekmedi. Ama varlığı güvende hissettiriyor. Eğer gece dışarıdaysam ve çok korkmuşsam birini arıyorum ve eve gidene kadar tehlikeli olduğunu düşündüğüm tüm o yolu telefonda konuşarak kat ediyorum.”
“Can güvenliğim için 20.00’de evde olmam gerek”
Leyla İşbilir (Sekreter): “Gazi Mahallesi’nde yaşıyorum. Beyoğlu'nda çalışıyorum. Gazi'de olay bitmiyor. Uyuşturucu çeteleri cirit atıyor. Uç sol ile uyuşturucu-mafya grupları birbiriyle çatışıyor. Polis müdahalesinde vatandaş da zarar görüyor. Kendimi bu tür olayların içinde bulmamak için evime erken gidiyorum. Bu durum da benim sosyal hayatımı yok ediyor. 90'lı yıllarda bu kadar olay olmuyordu. O çok şiddetli Gazi olaylarının yaşandığı dönemde bile 15 gün sonra her şey normale dönmüştü. Evimize istediğimiz saatte girip çıkıyorduk. Can güvenliğim için saat 20.00'den önce evde olmam gerekiyor.”
“Tanımadığım erkeği tersliyorum”
Gülizar Dinç (Güzellik uzmanı): “Özellikle dışarıda yürürken çok dikkatliyim. Gözümü, kulağımı dört açıp etrafımdaki insanları kontrol ederek hareket ediyorum. Evde yalnız yaşıyorum. Kapının kilitli olup olmadığını birkaç kez kontrol ediyorum. İş yerime tanımadığım biri geldiğinde konuşmalarını, davranışını gözlemliyorum. İlk kez gördüğüm birine asla güvenmiyorum. Birkaç kez görüştüğümde, diyalog oluşsa bile soru sorarak tanımaya çalışıyorum. Hiç tanımadığım bir erkek yolda bana bir soru sorarsa tersliyorum. Kısaca, özellikle erkeklere güvenim yok. Kendime zarar gelmemesi için mesafeli davranmak zorunda hissediyorum.”
“Korkular eve kapatıyor”
Dilek Kaya (Fotoğrafçı): “Tek başımayken, geceleri karanlık ve ıssız caddeler, kadınların olmadığı sokaklar, takip edilmek, taksiye binmek, arkandan gelen ayak sesleri gibi şeyler korku verici. Yanımda para varsa çantaya daha sıkı sarılıyorum, soyulma korkusu yaşıyorum. Taksici dolandırıyorsa itiraz ettiğimde ya da yanımdan geçen birinin omuz atmasına laf ettiğimde, yani herhangi bir hak arama meselesinde polisin ve erkeklerin sözlü veya fiziksel şiddetini yaşıyorum. Gece gündüz fark etmeksizin erkeklerin her türlü sertliği, örneğin yürüyüş tarzları, küfür etmeleri, bilinçsizce bile olsa bunları rahatlıkla yapıyor olmaları aslında bize şiddet olarak yansıyor. Gece kısa mesafede bile taksi kullanıyorum ama bazı taksicilerden de korkuyorum. Çok gerekli değilse gece dışarı çıkmıyorum. Geceleri dış kapıyı, sokağa arkamı dönerek açmak da gerilimli bir iş. Anahtarı önce çıkarıyorum ve yan durarak, sokağı görecek biçimde kapıyı açıyorum. Dışarıdan bir ses gelince kapı gözetleme deliğinden kimin olduğunu görmek için daire kapısı dışına hareket sensörlü lamba koyduk. Gençken korkmazdım çok, yaşlandıkça bütün bu saydığım korkuları daha çok yaşamaya başladım. Kaçamamak, koşamamak, karşı koyamamak, fiziksel gücün azalması yüzünden yani. Fakat bu korkularımın üstüne gidiyorum. Çünkü bu korkularımın, gece sokağa çıkmama sınır getirdiğinin farkındayım.”
“En kötüsü de ‘içkili, dekolteli ve yalnız’
Zeynep Özdal (Turizm işletmecisi): “Gece dışarı çıktığımda gözüm hep saatte açıkçası. Sanki zaman ne kadar ilerlerse tehlike de o kadar artıyor gibi. En kötüsü de arkadaşlarımla eğlenmeye çıktığımda eve dönerken tek başına, dekolteli, içkili olmak. Pek çok erkek sanki ‘ayıp’ bir şey yapmışım gibi bakıyor bana. Sanki kadın içkili, dekolteli, yalnızsa laf atmak, elle taciz etmek, rahatsız etmek erkeklerin hakkıymış gibi davranıyorlar. Gündüz, iş yerinde, okulda yapamayacakları pek çok şeyi ‘gece hayatında’ yapma hakkı görüyorlar kendilerinde. Üstelik bu algı toplumun algısı. Çünkü eğer gündüz bir kamusal alanda tacize uğrayıp yardım istersem çevreden bir reaksiyon gelebilir ama gece olduğunda kimse sesini çıkarmıyor, olan bitene göz yumuyor. Sırf bu durumdan dolayı ben bile, taciz durumunda dönüp bağırma gücünü kendimde bulamıyorum. Ben bile ‘ayıp’ bir şey yaptığım hissinden kurtulamıyorum. Gece, tek başına dışarı çıkan, arkadaşlarıyla içki içip eğlenen kadına, ‘iffetsiz’ etiketi yapıştırılıyor. İffetsiz kadınlar da cezalandırılmalı diye düşünülüyor. Şort giymeyi çok seviyorum. Şort giydiğim ve eve geç geldiğim zamanlarda her 5 dakikada bir peşimden birinin gelip gelmediğini kontrol ediyorum. Daha apartmana varmadan anahtarı hazır ediyorum ki kapının önünde anahtar ararken vakit kaybetmeyeyim. Asık suratlı ve sert bir yüz ifadesiyle yürüyorum ki beni 'kolay lokma' sanıp daha çok rahatsız etmesinler. Yanaşıp adres soranlara bile ters cevap veriyorum çünkü yumuşak davranırsam beni kolaylıkla taciz edebileceklerini düşüyorlar. Elimi cebimde, cep telefonumu da elimde tutuyorum. Diğer elimle de biri saldırırsa kendimi savunabilmek için çantamı kavrıyorum.”
İşte en tehlikeli mega kentler
- Kahire, Mısır
- Karaçi, Pakistan
- Kinşasa, Kongo
- Delhi, Hindistan
- Lima, Peru
- Meksiko, Meksika
- Dakka, Bangladeş
- Lagos, Nijerya
- Cakarta, Endonezya
- İstanbul, Türkiye
- São Paulo, Brezilya
- Buenos Aires, Arjantin
- New York, ABD
- Manila, Filipinler
- Şangay, Çin
- Moskova, Rusya
- Paris, Fransa
- Tokyo, Japonya
- Londra, İngiltere
İstanbul, cinsel şiddette dünya altıncısı
İstanbul cinsel şiddet ve taciz kategorisinde dünyanın en tehlikeli altıncı şehri oldu. İlk beş ise sırasıyla Delhi, Sao Paulo, Kahire, Meksiko, Dakka. Kadınların genital sakatlama, erken yaşta zorla evlendirmeler gibi zarar verici kültürel pratiklerinden ne kadar korunduğunun incelendiği araştırmada İstanbul, kültürel pratikler açısından dünyanın en tehlikeli sekizinci kenti oldu. Kadınların sağlık hizmetlerine erişiminde ise İstanbul 13. sırada.