Kuzey Anadolu fay hattının geçtiği şehirlerden İstanbul, bin yıllardır depremlere şahit oluyor. Büyük İstanbul depremi ise 1999 Gölcük depreminden bu yana hep gündemimizde ama en ufak sarsıntıda bile pek de hazır olmadığımız ortaya çıkıyor. Peki “hazır olan” şehirlerde durum ne? İdeal olanın ne kadar gerisindeyiz?
Eylül ayında yaşanan ve can kaybı olmadan atlatılan Silivri depreminin ardından, akıllarda hep aynı soru var: Benzer şekilde fay hatları üzerine kurulmuş dünyadaki diğer şehirlerde deprem nasıl yaşanıyor? İlk akla gelen şehirlerden biri Tokyo. Sık sık ve yüksek şiddetli depremler yaşanmasına rağmen neredeyse hiç can kaybı yaşanmayan, hatta depremin günlük hayatın sıradan bir olaya dönüştüğü Tokyo’da alınan önlemler neler?
Görsel Kaynak: pixabay.com
Tokyo’nun depreme hazırlanma yolları
İlk göze çarpan uygulamalardan biri, Japon hükümetinin deprem ve tsunami izleme mekanizmalarına büyük yatırımlar yapması. Bu mekanizmalardan biri, 1952 yılında kurulan ve Japon Meteoroloji Ajansı bünyesinde yer alan Tsunami Uyarı Sistemi, altı bölgesel merkezde, karada ve denizde gerçekleşen sismik hareketleri inceliyor. Meteoroloji Ajansı, bu sistemi kullanarak herhangi bir depremden sonra üç dakika içerisinde tsunami uyarısı yapabilmeyi hedefliyor. Deprem olduğunda, büyüklük ve merkez bilgileri ulusal televizyonda yayınlanıyor ve ardından tsunami riskiyle ilgili bilgi veriliyor.
İkinci önemli strateji, binalardaki mühendislik çalışmalarında saklı. Binalar sarsılacak şekilde değil, sallanacak şekilde inşa ediliyor. Öyle ki başkentin sembolü Tokyo Sky Tree, 634 metreyle dünyanın en yüksek ikinci kulesi ve depreme dayanıklılığıyla da ünlü. Yapının merkezi, beton ayağı şok emici amortisör sistemi sayesinde dış çelik elementlerle bağlantılı. Deprem olunca merkezi ayak ve çelik yapı zıt yönlerde yaylanıyor. Böylelikle kuleye etki yapan enerjinin yüzde 50’si dengeleniyor ve kule depremin yıkıcı etkilerine karşı direnç sağlıyor. Afetler sırasında ülke çapında bilgi yaymak için kullanılan bu kulenin işlevi oldukça önemli. Kule, doğal afet risklerine karşı ustaca inşa edilmiş Japon sisteminin temel bir unsuru haline gelmiş durumda.
Sarkaç gücü yöntemiyle binalar güvende
Japonya, deprem ve tsunami ile ilgili teknolojilerde lider ülkelerden biri fakat dünya üzerinde depremle yaşamak zorunda kalan diğer ülkelerde de farklı yöntemler geliştiriliyor. Sarkaç gücü ismi verilen yöntem de bunlardan biri. Özellikle gökdelenler için olan bu çözüm, binaların üst yanlarında büyük bir kütleyi askıya almaya dayanıyor. Şöyle ki: Çelik kablolar kümeyi desteklerken kütle ve bina arasındaki yapışkan sıvı, binayı korumaya çalışıyor. Sismik aktivite binayı sallamaya başlayınca sarkaç enerjiyi dağıtarak ters yönde hareket ediyor. Mühendisler titreşimi azaltmak için "ayarlı kütle sönümleyici" veya "harmonik soğurucu" isimli aletleri tercih ediyor. Harmonik soğurucunun işlevi titreşimi önlemek ve yapının dinamik yanıtını en aza indirmek olarak özetlenebilir.
Görsel Kaynak: pixabay.com
Örneğin, Peru'daki yapılarda plastik örgüyle duvarları güçlendirip geleneksel yapıları daha güçlü hale getirmek etkili bir yöntem. Mühendis ekipleri lokal olarak uygulanabilen ya da kolayca elde edilebilen malzemeler kullanarak depreme dayanıklı yapılar tasarlamak için de çalışıyorlar. Hindistan'da mühendisler ise betonu güçlendirmek için bambu kullanıyorlar. Endonezya'da bazı evler, kum veya taşla doldurulmuş ve eski lastiklerle biçimlendirilmiş yatakların üzerinde duruyor.
Görsel Kaynak: pixabay.com
Türkiye sarsıntılarla baş edecek yeterliliğe sahip mi?
Deprem İzolasyon teknolojisi dünyada 30, Türkiye’de ise yaklaşık 15 yıldır kullanılan bir sistem. Can kaybının yanında mal kaybının da azaltılması için geliştirilmiş bu teknolojinin, 2013 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde bulunan 100 yataktan fazla kapasiteli tüm devlet hastanelerinde kullanması zorunluluğu getirdi. Hastanelerin yanı sıra havalimanları, köprüler, veri merkezleri gibi binalarda da bu teknoloji kullanılıyor. Deprem izolasyon teknolojisi kapsamında kullanılan cihazlar genel olarak ABD, İtalya, Almanya, Yeni Zelanda gibi ülkelerde üretiliyor. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalarla artık Türkiye’de de üretim başlamış durumda.
İzolasyon teknolojisi belirli kriterler sağlandığında yapımı bitmiş binalara da uygulanabiliyor. Ortalama beton kalitesiyle ortalama mühendislik hizmeti görmüş ve bitişik nizama sahip binalar yıkılmadan, bodrum katında kolonları kesip araya izolatör yerleştirilerek binayı daha güvenli hale getirmek mümkün. Türkiye’de Sismik İzolasyon adı verilen bu sistem dışında kullanılan bir sistem mevcut değil. Ancak binalar deprem yönetmeliği ile yapılıyor. Konut, havalimanı, köprü, okul gibi yapılar için sınır değerleri belirlemiş bu sınır değerlerini aşmayacak şekilde statik projeler inşa ediliyor.
Dünden bugüne İstanbul’un deprem karnesi
Kayıtlara geçen en eski İstanbul depremi 1 Şubat 363’te yaşanmış. Sarsıntılar İstanbul’un etrafındaki geniş bir bölgede hissedilmiş ve Romalı tarihçiler bu depremi “Bir felâket oldu” diye kaydetmişler. Günümüze kadar en etkili depremleri ise şöyle özetleyebiliriz:
● 434: İstanbul dört ay boyunca sarsıldı, deniz surlarının bir bölümü yıkıldı.
● 26 Ocak 446: Sarsıntıdan şehrin bazı kapıları büyük hasar gördü ve deprem üç ay boyunca devam etti.
● 25 Eylül 477: İstanbul 40 gün boyunca aralıksız sallandı. Bir sonraki yılın eylül ayında yeniden büyük bir deprem oldu ve şehrin meydanlarını süsleyen heykeller devrildi.
● 15 Ağustos 553: İstanbul 40 gün boyunca sallandı. Yedikule’nin etrafındaki surlar yıkıldı. Sarsıntılar tam bir yıl sonra yeniden geldi. Bu kez kiliselerle surların geri kalan kısmı yerle bir oldu ve Marmara’da patlayan dev dalgalar şehrin iç kısımlarına kadar ilerledi. Aynı günlerde İzmit de sarsıldı ve baştan başa yıkıldı.
● Ekim-Kasım 557: Yer altı gürültüleri, şiddetli bir fırtına ve yağmurla gelen deprem günlerce devam etti. O devrin tarihçileri, sarsıntıların şiddetinden gökteki birkaç yıldızın bile yer değiştirdiğini yazdılar.
● Ocak 1010: Ocakta başlayan sarsıntılar mart ayına kadar hiç kesilmedi. Depreme yer altından yükselen korkunç gürültüler de eşlik etti ve bugün Fatih Camii’nin yerinde bulunan büyük kilise yerle bir oldu.
● 1034 ilkbaharı: Şehir tam 140 gün boyunca beşik gibi sallandı. Binlerce evde ve kilisede büyük hasarlar meydana geldi.
● 18 Aralık 1037: İstanbul aralıklarla üç defa sarsıldı. Bu tarihten başlayarak 1040’a kadar şehirde dokuz büyük deprem oldu. İnsanlar yiyecek bulamadılar ve açlığın ardından salgınlar çıktı.
● 23 Eylül 1063 veya 1064: İstanbul, Trakya’nın hemen hemen tamamı, Erdek ve İznik iki yıl boyunca sallandı.
● 14 Eylül 1509: 18 gün devam eden bir deprem yaşadı. Şehrin alçakta kalan mahallelerinde çok büyük hasarlar oldu ve 109 camiyle 1070 ev yıkıldı. Kara ve deniz surlarıyla Topkapı Sarayı’nı çeviren duvarlar kısmen çöktü. O zamanın kayıtlarına göre 13 bin kişi hayatını kaybetti ve sayısı bilinmeyen çok sayıda İstanbullu açılan yarıklara düşüp kayboldu.
● 12 Haziran 1542: 40 günlük sarsıntılar yaşandı.
● 1718’in yaz ayları: İstanbul üç gün boyunca cehennemi yaşadı. Yalı Köşkü ve etrafındaki binalar yıkıldı, Edirnekapı ile Yedikule taraflarındaki surlar yerle bir oldu. Birçok camiyle hamamın kubbeleri çöktü, sokaklar bina enkazlarından yürünemez hale geldi. 5 Mart 1719’da meydana gelen bir başka deprem ise 30 gün sürdü. Aynı senenin mayıs ayında ise bu kez İzmit tamamen yıkıldı ve sayılabildiği kadarıyla bin kişi hayatını kaybetti.
● 3 Eylül 1763: Deprem altı gün sürdü. Fatih ve Bayezid camilerinin kubbeleri yıkıldı.
● 22 Mayıs 1766: İstanbul, tarihinin en büyük deprem serilerinden birini yaşadı. Merkezi Marmara Denizi olan ilk sarsıntı Çorlu ile Büyükçekmece’yi yerle bir etti. Şehir, mayıs ayında yeniden sallandı ve birçok caminin kubbesi yıkıldı. O yılın sonbaharı hiç bitmeyen sarsıntılarla geçti. 5 Eylül’de İzmir harap oldu. Bu tarihlerden sonra her iki şehir de 28 yıl boyunca sık sık sallandı.
● 10 Temmuz 1894: Şehir art arda üç defa sarsıldı. Kapalıçarşı çöktü, Sirkeci rıhtımında 40 metrelik yarık açıldı. Deniz suyu ısınıp kaynar hale gelirken suların kıyılardan açığa doğru çekildiği görüldü ve binlerce ev yıkıldı.
● 17 Ağustos 1999: Merkez üssü Kocaeli/Gölcük olan deprem İstanbul’da da şiddetli bir şekilde hissedildi. Yaklaşık 45 saniye süren 7.4 şiddetindeki depremde resmi raporlara göre deprem bölgelerinde 17 bin 840 insan hayatını kaybetti, 23 bin 781 kişi yaralandı ve 505 kişi de sakatlandı. Büyük can ve mal kaybına neden olan depremde 285 bin 211 ev ve 42 bin 902 iş yeri de büyük hasar gördü.
● 26 Eylül 2019: Silivri açıklarında meydana gelen 5.8'lik depremde bazı ilçelerdeki binalarda çatlaklar oluştu. Avcılar’da bir minare yıkıldı, Şirinevler’de yan yatan bir bina tahliye edilirken Sultangazi ve Eyüp’te iki binada hasar oluştu.
1999 depremi öncesine ait bilgiler, 1952 yılında yayınlanan İstanbul Üniversitesi Jeoloji Enstitüsü’nden Nuriye Pınar ile Bayındırlık Bakanlığı’ndan Ervin Lahn’ın Türkiye Depremleri İzahlı Kataloğu kaynağına dayanan, Murat Bardakçı’nın 16 Ağustos 2015’teki Habertürk’te kaleme aldığı “Yarın büyük felâketin yıldönümü ve 250 senelik uğursuz periyodun da habercisidir” yazısından alıntıdır.