Himalayalar’daki “İskeletler Gölü” gizemini koruyor

Himalayalar’daki “İskeletler Gölü” gizemini koruyor

Himalaya dağlarının 5 bin metre yüksekliğinde yer alan Roopkund Gölü’nde, her yaz karların erimesiyle ortaya çıkan iskeletlerin sırrı hâlâ çözülemedi. Harvard Üniversitesi’nde doktora yapan Éadaoin Harney’nin yönettiği yeni bir araştırma, akıllardaki soruları daha da artırdı.

Hindistan’daki Himalaya dağlarının 5 bin metre yükseğinde yer alan Roopkund Gölü, yılın büyük bölümünde donmuş halde oluyor ve turistlerin büyük ilgisini çekiyor. Gözde bir turizm durağı olmasının nedeni, turkuaz renkli suları ve doğal güzelliğinden ziyade içinde sakladığı sır. Her yaz buzlar çözülür çözülmez, gölün hem dibinde hem de kıyılarında yüzlerce insan kemiği ortaya çıkıyor. Bu yüzden göle, “İskeletler Gölü” deniyor. Burada ölen insanların kim oldukları, nereden ve ne amaçla oraya geldikleri yıllardır araştırmalara konu oluyor.

1942 yılında, Roopkund Gölü’nde insan iskeletleri bulunduğundan beri, bölgede araştırmalar sürüyor ve durumu açıklamak için yeni teoriler ortaya atılıyor. Dağların 5 bin metre yüksekliğinde yüzlerce kişinin nasıl öldüğüne dair şimdiye kadar salgın hastalık, toprak kayması, toplu intihar gibi olasılıklar dile getirildi. 2004’te bölgeye yapılan bir keşifte iskeletlerin dokuzuncu yüzyılda yaşayan 200-300 kişiye ait olduğu öne sürüldü. Uzmanlar, kafataslarında çatlaklar bulunan bu insanların kriket topu büyüklüğünde yağan dolu nedeniyle öldükleri sonucuna vardı. Ölenlerin, kutsal bir ziyaret için yola çıktığı iddia edildi. Ancak Roopkund Gölü’nde kısa süre önce hayata geçirilen yeni bir araştırma, gölde bulunan iskeletlerle ilgili kafalardaki soru işaretlerini daha da çoğalttı çünkü beklenmedik yeni bulgulara rastlandı.

Çok uluslu bir araştırmacı ekibi tarafından buzul göldeki iskeletler üzerinde yapılan yeni incelemenin Nature Communications dergisinde yayımlanan sonuçları, kesin yanıtlar bulmaktan uzak. Tam aksine, yeni bulgular önceki teorileri çürütür ve akılları daha da karıştırır nitelikte. 

1942 yılında, Roopkund Gölü’nde insan iskeletleri bulunduğundan beri, bölgede araştırmalar sürüyor, durumu açıklamak için yeni teoriler ortaya atılıyor.
1942 yılında, Roopkund Gölü’nde insan iskeletleri bulunduğundan beri, bölgede araştırmalar sürüyor, durumu açıklamak için yeni teoriler ortaya atılıyor.

Hikâye tahmin edildiğinden çok daha karmaşık çıktı

Roopkund Gölü’nde 2004 yılında yapılan DNA araştırmaları neticesinde, tüm ölenlerin soyunun Güney Asya’dan geldiği, olay mahallinin geçmişinin dokuzuncu yüzyıla dayandığı ve kutsal bir ziyaret için yolculuk ettiği varsayılan bu insanların, tek bir neden (dolu yağması) sonucunda öldüğü öne sürülmüştü.

Son yapılan araştırma ise hikayenin çok daha karmaşık olduğunu gösterdi. Bu aşamaya gelene kadar, araştırmacılar Roopkund’dan alınan 38 iskelet üzerinde yeni bir genetik tetkik uyguladı. Ellerindeki genomları, dünyanın farklı yerlerinden bin 521 ölmüş, 7 bin 985 yaşayan insanınkiyle karşılaştıran bilim insanları, gölde bulunan kemiklerin en az üç ayrı insan grubuna ait olduğunu ortaya çıkardı. İlk grup 23 kişiden oluşuyor ve günümüzdeki Hintliler ile akrabalıkları var. 14 kişilik ikinci grup daha şaşırtıcı. Şu an Akdeniz’in doğusunda yaşayanlarla (özellikle Kıbrıslılar ve Yunanlar) zayıf da olsa bağları var. Üçüncü grubun soyu ise Güneydoğu Asya’ya uzanıyor.

Roopkund’dan alınan 38 kemikle yapılan en son araştırma, iskeletlerin hikâyesinin sanılandan çok daha karmaşık olduğunu gösterdi ve önceki teoriler büyük oranda yanlışlandı.
Roopkund’dan alınan 38 kemikle yapılan en son araştırma, iskeletlerin hikâyesinin sanılandan çok daha karmaşık olduğunu gösterdi ve önceki teoriler büyük oranda yanlışlandı.

Görsel Kaynak: www.geo.fr

Yeni bulgular eski teorilerin çoğunu çürütüyor

Harvard Üniversitesi’nde doktora yapan ve araştırmayı yöneten Éadaoin Harney, genom çalışmalarından elde ettikleri bulgular ışığında Doğu Akdeniz bağlantısı kurulmasının, gölün “yerel bir cazibe merkezinden ziyade, dünyanın her yerinden ziyaretçi alan” bir yer olduğunu gösterdiğini ifade etti. Yapılan ek bir analiz, incelenen ilk iki iskelet grubunun birbirleriyle genetik bağı olmadığını ve beslenme tiplerinin de farklı olduğunu teyit etti.

Bunun yanı sıra, bugüne kadar sanıldığının aksine, iskeletlerin suyun dibine aynı anda gömülmediği de ortaya çıktı. Hint soyundan gelen ilk iskelet grubunun gölün dibine inişinin yedinci ve onuncu yüzyıllar arasında, muhtemelen farklı olaylar neticesinde gerçekleştiği, diğer iki grubun ise 17’nci ve 20’nci yüzyıllar arasında sulara gömüldüğü anlaşıldı. Olaylar arasındaki büyük zaman farkı ve iskeletlerin farklı milletlere ait olması ise Roopkund’un hâlihazırdaki gizemini daha da artırdı.

Güncel araştırmanın sadece 38 kemik üzerinden yapıldığı, daha gölde yüzlerce kemik olduğu, ölümlerin nasıl gerçekleştiğine dair bilginin varsayımların ötesine geçemediği gerçekleri göz önüne alındığında, İskeletler Gölü’nün gizemini daha uzun yıllar koruyacağını söylemek yanlış olmaz. Ancak bilim insanları da pes edeceğe benzemiyor. Son araştırmanın ekibinde yer alan arkeogenetik uzmanı Niraj Rai, "Bu insanları Roopkund Gölü’ne ne getirdi, neden öldüler tam olarak bilmiyoruz” diyor ve saha çalışmalarına devam etmek üzere önümüzdeki yıl itibarıyla Roopkund’a geri döneceğini ifade ediyor.