Çocukken mahallenin tüm muhtaç hayvanlarını eve getirirdi. Okuldan sonra medya sektöründe işler yaptı. Ancak içindeki hayvan sevgisi her şeyin ötesine geçti ve Türkiye’nin ilk yük hayvanlarını koruma ve kurtarma derneğini kurdu. At ve eşekler başta olmak üzere çok sayıda canlıyı istismardan kurtaran Okan Oflaz ve arkadaşları hayvan seven herkesten destek bekliyor.
Hayvan hakları, özellikle yük hayvanları denince artık sizin isminiz akla geliyor. Çocukken de hayvanları çok sever miydiniz? Hayvan hakları aktivizmine nasıl yöneldiniz?
Çocukken de hayvanları çok severdim. En iyi arkadaşlarım onlardı. Hayvan sevgisini ilk önce aileme borçluyum zaten. Çok küçük yaşlardan itibaren, eve sokaktan getirdiğim annesiz kalmış yavru kedi ve köpekleri ailem hep kabul etti. Tek koşulları eve getirdiğim her hayvana benim bakacak olmamdı. Hatta işi abartıp iki yıl boyunca Zıp Zıp adını verdiğim süt kuzusunu besledim evin içinde, babamın hediyesiydi. Ben ortaokula giderken, kapımızda beslediğimiz köpekleri belediye zehirlemesin diye iki saat annem camda beklerdi. Ben uyurdum, sonra annem uyurdu, ben uyanır beklerdim. Belediye arabası sokağa girdiği zaman sokaklara dökülürdük ki onları öldürmesinler...
Eylemci ruh yıllar içinde kişiliğimin bir parçası oldu. Kendini bizler gibi rahatça ifade edemeyen canlılara verilen kasti zararları gördükçe, aktivizme daha çok yöneldim. Yıllar önce bu zorlu yola çıktığımızda herkes bize “deli” dedi. Savaşçı ruhumuzu asla kaybetmedik. “Deli” denenlerin neleri değiştirebileceğini yıllar içinde gösterdik. Belki de bu yüzden hemen akla biz deliler geliyoruz.
Şaka bir yana, ülkede bu konuda çalışan ilk ve tek dernek olmamızdan ve benim de medya sektörünün içinden gelmem sebebiyle, basın mensubu arkadaşlarım ve kıymetli ünlü dostlarımın desteğiyle daha büyük fark yaratabilecek güce sahip olduk. Hayvanların en büyük şansı da bu oldu. Çocukluğum köpek itlafı yapan belediyelerin ellerinden kedi köpekleri kurtarmakla, araba çektirilen atlar için kavga etmekle geçti. O yüzden aslında çok bir şey değişmedi. Hani derler ya, yedisinde neyse yetmişinde de odur, diye… İşte o söz benim hikayemi anlatıyor. Mesleğimin ve arkadaş çevremin, içimdeki hayvan sevgisiyle birleşme hali aslında işte böyle bir aktivizme yönelmemi sağladı.
WARF (Yük Hayvanlarını Koruma ve Kurtarma Derneği) nasıl hayata geçti?
Aslında hep hayalimdi WARF. Uzun yıllardır bireysel olarak ve dostlarımla birlikte kendi imkanlarımızla bir şeyler yapıyorduk. Yıllar geçtikçe hep daha fazlasını hayata geçirmek istedik. Türkiye’nin dört bir yanındaki hayvanların hayatına dokunduk. Sadece Türkiye değil, mesela Suriye’de bombalanan hayvanat bahçesinden vahşi hayvanların kurtarılması için de çalıştık. Zamanla baktık ki farkındalık büyüyor, vakalar artıyor. Edirne’den Kars’a kadar insanlar bize ulaşıyor. Bu kadar büyümeye başlayınca istedim ki ben yarın ölüp gidersem bu dünyaya bir fidan ekmiş olayım. Birbirinden kıymetli yol arkadaşlarımın da desteğiyle WARF’ı kurdum. Acıyla, emekle, özveriyle, kıymetli paylaşım ve dostluklarla bu dernek hayata geçti. Yaralı bir atın başında, onu yaşatmak için savaşan ve aynı anda gözyaşı döken insanların bir araya gelmesinin meyvesi WARF.
Çiftliğiniz Beykoz’da. Burayı nasıl kurdunuz? Neler yaşadınız bu süreçte?
Çiftliğin kurulması tam bir cinnet haliydi aslında. Senelerce atlarım oldu ama o atların başında bakıcıları vardı. Bu kadar hayvanın sorumluluğunu aldığım ilk gün oturup hepsine bakıp ağladığımı hatırlıyorum. Zira hepsi ağır hasta ve muhtaçtı. Kurtardığımız hayvanlar, şiddetin ve istismarın en büyüklerini yaşamış canlılar. Sahibinin dediğini yapmayınca baltayla doğrananını da hamileyken tecavüz edilip derileri yüzüleni de gördüm. Bana en çok acı veren kısmı ise tedavisi iyi giden hayvanların daha fazla yaşamak istememesi. Bu çok ağır. Yalvarıyorum, kal diye. O kadar kötülük yaşamışlar ki dayanacak güçleri kalmıyor. Büyük zorluklar yaşadık, hâlâ da yaşıyoruz. Ama bu sevgi ve bu sevginin getirdiği güç ile üstünden gelemeyeceğim bir şey yok.
Kaç kişilik bir ekibe sahipsiniz? Size gönüllü olmak istesek neler yapmamız gerekir?
Alanında uzman veteriner hekimler, iş insanları ve ünlü simalardan oluşan yaklaşık 20 kişilik kemik bir ekibimiz var. Bunun dışında gönüllü olmak için bize birçok kişi ulaşıyor. İlaç, yem yardımı ve bağış yapıyorlar. Derneğimizin internet sitesinden isteyen herkes bize ulaşabilir.
Çiftlikte birbirinden mutlu sayısız hayvan var. Biraz onlardan bahsedelim. Hangi hayvanlar yaşıyor çiftlikte? Sayıları nedir?
Çiftlikte 200’den fazla hayvan var. Çoğunluğu yük hayvanı. Kesimden, faytondan, mezbahadan kurtardıklarımızın yanı sıra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sahipleri tarafından ölsün diye terk edilen engelli hayvanlar var. Sizin de dediğiniz gibi onların mutlulukları yolumuza asıl nefes. Burası huzurevi, hayatlarının son baharı ve onlar da tadını çıkarıyorlar.
Size destek olmak isteyenler neler yapabilir?
Sosyal medya hesaplarımızı takip ederek ya da sitemiz www.yhkkd.com u ziyaret ederek bize bağışta bulunabilirler.
Sezen Aksu da büyük destekçiniz. Onunla yollarınız nasıl kesişti?
Sezen Hanım’ı dünyada sevginin en saf halini hisseden ve bunu da hissettiği haliyle yaşatan biri olarak tanımlıyorum. İlk kurulduğumuz zamanlar bizim bir belgeselimizi izleyip aramıştı. Sonra ben de kendisini arayıp hadi gelin, hep beraber neler yapıyoruz görelim, diye çiftliğe davet ettim. O gün bugündür hem kıymetli dostluğumuz hem de yol arkadaşlığımız başladı. Çiftlikten hiç ayrılmak istemiyor, ben de hiç gitsin istemiyorum çünkü o bir şifacı ve yüce sevgisiyle hem evlatlara hem bizlere öylesine şifa veriyor ki bunu burada sayfalarca anlatsam yine de tam anlamıyla aktaramam.
Bir de Özge Özpirinçci’nin sizden evlat edindiği Zilli var. O olay nasıl gerçekleşti?
Zilli dört aylıkken ona yük taşıttıkları için vücudu kesikler ve yaralar içindeydi. O yaralar kurtlanınca Diyarbakır Barınağı’na terk edilmişti. Sosyal medyadan Zilli’yi almak istediğimizi paylaşmıştım. Özge de gördü ve tedavisini yaptırmak istedi. Zilli için Diyarbakırlı olan babasına, “Baba bak, hemşerin zor durumda ona yuvamızı açalım mı?” diye sormuş. Babası da dayanamamış, kabul etmiş. Tedavisi bitince Özgelerin çiftliğine gitti. Zilli artık mutlu bir eşek.
Paylaşımlarınıza bakınca çok duygusal biri olduğunuzu görüyoruz. Zulüm görmüş ya da hasta hayvanlarla hayatınızı geçirmek, kimi zaman onları kaybetmek… Hiç zorlanmıyor musunuz?
Zorlanmaz olur muyum? Düşünün ki bir canlıya evladım diyor, bağrınıza basıyor ve yaşaması için her şeyi yapıyorsunuz. Hele bir de o canlı gözünüzden sakındığınız bir canlıysa gittiğinde neden diyor, isyan ediyor ve kendinizi bitap hissediyorsunuz. Gün geliyor acıdan yataktan çıkamayacak hale geliyorum. Bir büyüğüm bana demişti ki büyük bedenlerin ve büyük ruhların büyük sevgileri olur. Bizim çocuklarımız da böyle. Kocaman bir sevginin kalbinizden, ömrünüzden, gözünüzden göç ettiğini düşünün. Nasıl bir acı! İşte o acı kalbime hançer gibi saplanıyor ama baş etmek zorundayım çünkü geride, giden kadar kalan daha onlarca can var. Sanırım acıyı acıyla bertaraf ediyorum. Bilemiyorum inanın bununla nasıl baş ettiğimi. Etmeye çalışıyorum, diyelim.
Sosyal medya üzerinden büyük bir etki alanınız var. Yaşadığınız birkaç ilginç olayı anlatabilir misiniz?
O kadar çok var ki... Bir gün biri “At, eşek sahiplenmiyoruz sanki senden banka kredisi çekiyoruz” demişti, çok gülmüştüm. Sonra düşününce banka kredisi çekmenin, bizden evlat edinmekten daha kolay olduğunu fark ettim gerçekten. Çünkü vebal alıyorsunuz, söz veriyorsunuz ve diyorsunuz ki bundan sonra sana hiç kimse oradan oraya git demeyecek. Bu minvalde hareket edince de epey zorlu oluyor o yol.
Yakın çevreniz ve aileniz sizin bu çabalarınızı destekliyor mu?
Yakın çevrem ve ailem elbette bana son derece destek gösteriyor ve hatta onur duyuyorlar bu gayretimle. Sinirlenip kızdıkları tek konu artık eskisi gibi onlara zaman ayırmamam. Haksız da değiller aslında, geçmişteki hayatıma dair pek bir şey kalmadı elimde. Bunu dile getirmişken buradan biraz onlardan da af isteyeyim, malum böyle bir hayata dahil olunca eskisi gibi olamıyor insan.
Sizce Türkiye’de hayvan haklarıyla ilgili nasıl adımlar atmak gerekiyor? Faytonlar kanayan yaramız. Bu konuya ilişkin bizlere ne gibi görevler düşüyor?
Kamuoyu oluşturulması ve farkındalık yaratmak için daha çok çalışılması gerek. Hayvan Hakları Yasası’nın acilen Kabahatlar Kanunu’ndan çıkarılıp TCK kapsamına alınması ve caydırıcı cezaların gelmesi gerekiyor. Aksi halde boşa kürek çekip duracağız.
Fayton konusuna gelince… Adanın topografik yapısı sebebiyle atların çalışması mümkün değil. İvedilikle kaldırılmasını bekliyoruz. Yıllardır taleplerimiz bu yönde. Özellikle Ekrem İmamoğlu’nun seçim bildirgesinde sözü vardı kaldıracağına dair. Sözünde durmasını bekliyoruz.
Hayvansever biri olarak cevabınızı tahmin etsek de yine de soralım. Hayvanlarda insanlarda bulamadığınız neyi buluyorsunuz?
Saf sevgi. Saf sevginin ötesinde belki de tam olarak anlatamayacağım dünya üzerindeki bir bağlılık hali. O kadar enteresan sevgiler yaşıyorum ki ölmek için bile sadece beni bekleyen, beklerken her şeyden vazgeçen ama kucaklaşınca gökyüzüne giden nice evlatlar. Ömrümden binlerce hayvan geçti, hepsi ayrı bir hikaye, hepsi ayrı bir sevgi, hepsi ayrı bir yolculuk…