Tarihi Balat semtinin en güzel yanlarından biri de hemen hemen her gün düzenlenen mezatları… Buralarda işinin ehli satıcılar size bir el arabasının tek kalmış tekerleğini “dekoratif obje” diye sunabiliyor.
Bir akşam işyerinden bir arkadaşımla birlikte Balat’taki bir akşam yemeğine gitmek için biraz erken yola çıkmış ve varacağımız adrese herkesten önce varmıştık. Ne gam… Balat’ta yapacak çok şey vardı, kendimizi ara sokaklarda bulduk. Güzel reçeller, zeytinyağları ve baharatlar satan dükkanlardan birkaç öteberi aldıktan sonra eskici dükkanlarına daldık. İkinci el elbise, palto, ayakkabı, çanta, takı ve çeşitli aksesuarların olduğu dükkanlar oldukça renkliydi.
Neler neler var...
Kıyafet satan bu dükkanlardan sonra düzensiz bir sırayla sokaklara yayılmış olan eskicilere geldi sıra. Bu eskicilerin dükkanlarında neler yoktu ki… Lambalar, şamdanlar, masa süsleri, bardak, çanak, tabak, çömekler, tencereler, terlikler, ayakkabılar, manzara resimleri, halılar, duvar halıları, masa örtüleri, kilimler, küllükler, tabakalar, takılar, değersiz taşlı yüzük ve küpeler, portreler… Bir evden bir yaşamdan çıkabilecek neredeyse her şey…
Herkese açık mezat
Her birini dinleseniz ayrı ayrı hikayeler anlatan tozlu ve güzel binbir çeşit obje. Bu çeşit çeşit objenin yanında ise her dükkanda birer tabela duruyor. “Çarşamba, Cuma, Cumartesi, Pazar mezat. Sen de getir, sen de sat”… O sırada içinde bulunduğumuz dükkana giren bir başka eskici dükkanın sahibine elindeki mezata çıkaracağı eskilerden bahsediyor. Eşyaları nereden aldığını, hangi müzayedeye getireceğini anlatıyor. Kulak misafiri olduğumuz bu sohbet üzerine “Nedir bu mezat, müzayede?” diyerek sorduk, “Tabelaya bakma her gün var aslında” dediler. Dükkandaki seçilmiş bazı eski eşyaların da dahil olduğu bu mezat dışarıdan antikasını, kıymetli gördüğü bir eski eşyasını getiren herkese açıktı.
“Hiç bu kadar güzel gaz lambası gördün mü?”
İlk fırsatta buraya yeniden gelmek ve bir mezatı izlemek kararıyla oradan ayrıldık. Tekrar yolumuzun düşmesi birkaç haftayı buldu. Bu kez Balat’ta oturan ve yeni taşındığı evini kıymetli antika eşyalarla doldurmaya kararlı bir çift de bizimleydi. Müzayedeye girerken henüz heyecanın dorukta olduğunu hissettik. Saatine uygun gelmemize rağmen başlamışa benziyordu. Fener Antik Mezat’ta düzenlenen müzayede ya da mezat aslında farklı mekanlarda da olabiliyordu. Sıraya dizilip beş altı arkadaş yerimize yerleştik. Daha ne olduğunu anlamadan biri elimize birer çay tutuşturdu. Biz hariç herkes tanınıyordu burada. Ablalar abiler havada uçuşuyordu. Ürünler tanıtılırken kimin eşyası olduğu söyleniyordu. Mezatı sunan dilbaz satıcı, sadece ürünü satmaya geleni değil, alması gereken kişiyi de yakından tanıyor gibiydi. “Abicim bak bu tam sana göre kaçırma, böylesi bir daha gelmez,” derken geri kalan seyirciyi de kucaklıyor, “Şuna bakın hiç bu kadar güzel bir gaz lambası gördünüz mü tam abime göre” diyordu.
Heyecanı yükseltmek için taktikler var
Gelenlerin çoğu farklı farklı eskiciler, ya da buranın meraklılarıydı kuşkusuz. Karşılıklı anlaşmalar vardı. Her satış usulüne göre ilerliyordu. Bir kere satılacak olan eşyayı belli fiyatın altında satmak istemezse satıcı satışa razı gelmeyebiliyor. Ancak mezatı yöneten kişi ona küçük göndermeler yaparak ikna etmeye çalışıyor. Kimi eşyalar bir liradan, beş liradan satışa çıkıyor. Fiyat yeterince yükselmezse numaralar da başlıyor. Örneğin bir satışın ortasında fiyatlar beşer lira farkla yükselirken biz izleyiciler ise heyecandan nefeslerimizi tutmuş bu eski kutunun sahibinin önde oturan kırmızı saçlı teyze mi yoksa gerideki sakallı adam mı olacağını merak ediyorduk. Derken, satıcı elinde telefonla konuşa konuşa dışarıya çıktı. Hep bir ağızdan yapılan konuşmalarla duyduk ve öğrendik ki bu aslında fiyatın artmasını beklerken süreyi uzatmak için yapılan bir numaraymış! Satıcı mezatın kızıştığı noktada dışarıya çıkar kendisi beklenene kadar heyecanın artmasını izlermiş.
Gereksiz bir eşya ihtiyaca dönüşebilir
Eşyaların tanıtılması hususunda nerede, ne zaman yapıldığı, hangi malzemeden olduğu, kırık yeri olup olmadığı, ağırlığı yahut hafifçeliği gibi noktalar es geçilmiyor, detaylı olarak paylaşılıyor. Hiç aklınızda olmayan bir eşyayı alıveresiniz geliyor. Bu kadar dinleyince bir ilişki kuruyorsunuz çünkü ister istemez de olsa…. “Yahu bu guguklu saat ne kadar da güzel, ahşapmış içindeki kuş, çatısı da kırmızı ben bir daha böyle bir saati imkanı yok bulamam, ne yapalım saati çalışmıyorsa şuradaki adam tamirciymiş ona yaptırırım” demeniz öyle kolay, öyle olası ki…. Sadece özellikleri veya arkasındaki hikaye de anlatılmıyor. Nerede nasıl kullanırız sorularınıza da yanıt veren bir anlatım söz konusu. Örneğin, bir el arabasının tek başına kalmış, kocaman tahta tekerleği gibi hiç işinize yaramayacağınızı düşündüğünüz bir eşya “dekoratif tekerlek” diyerek satışa sunulabiliyor. Evinizde nicedir boş duran bir köşeye veya cafe ya da lokanta gibi bir işletmeye çok yakışacağı da vurgulanıyor. Tekerleği satın almamak neredeyse hayati bir hataya dönüşüyor eliniz ceplerinize gidiveriyor.
Bizler ise elimizde üzerinde gerçekten özenle çizilmiş desenler bulunan bir dolapla dönecektik. Ancak pazarlık yapılıp satış işlemi bittikten sonra dolabı satın alan arkadaşımız, Balat’taki evine çok yakışacak bu güzel eşyayı sahipsiz bırakmak istemedi ve dışarıda başında beklemeye başladı. Bu sırada kendisine ismiyle seslenerek “Abimizin dolabı kıymetli başından ayrılmıyor” diyerek şaka yaptı mezatın sunucusu. İşlem tamamdı, üçüncü çayımızı içerken artık tanınan birer sima, üzerine şaka yapılan birinin arkadaşı, mezat aleminden fertleriydik...