Ataların kaderini atalara bırakmak: Aile Dizimi

Ataların kaderini atalara bırakmak: Aile Dizimi

Zeytin Ağacı dizisiyle bir anda popüler olan ve gündemdeki yerini koruyan Aile Dizimi, çok merak ediliyor. Psikolog Serap Akın ile Aile Dizimi hakkında merak edilen her şeyi konuştuk.

“Zeytin Ağacı”, İnternet üzerinde yayımlanan popüler film ve dizi platformu Netflix’te uzun süredir en çok izlenen ilk 10 içinde yer alıyor. Dizi, bilenlerin iyi bildiği, bilmeyenlerin ise anlamaya çalıştığı Aile Dizimi uygulamasını bir anda en çok konuşulan konulardan biri haline getirdi. 2019 yılında hayata gözlerini yuman felsefeci, psikolog ve psikoterapist Bert Hellinger tarafından ortaya konan Aile Dizimi uygulaması, psikolojinin yararlandığı yöntemlerden biri. Onu bu kadar ilgi çekici kılan ise grup çalışmalarında karşımıza çıkan “temsilci fenomeni”.

Herkesin kaderi kendine ait

Aile Dizimi kolaylaştırıcısı olarak danışanlarıyla çalışan Psikolog Serap Akın ile konuyu enine boyuna konuştuk. Serap Akın, Aile Dizimi’nde kişideki problemin sorumlusunu bulmaktan öte bir felsefe olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Kişinin aile büyüklerinden üstlendiği zor kaderleri -herkesin kendi kaderini taşıyabilecek güce sahip olduğunu hatırlayarak- kendilerine bırakabilmesi sözcüklerle pek mümkün görünmez. Aile Dizimi, bu cümlenin her insanın kendi hikayesinde yankılanışını izlemesine olanak tanır. Kişi ancak kendi ‘halini bilerek’ kalbini idrak haline açabilir ve kendi hayatını, kaderini taşıma sorumluluğunu üstlenebilir. Aksi halde başkalarının zaten yaşanmış ve bitmiş olan hikayelerinin içinde oyalanarak yaşam amacını gerçekleştiremediği bir hayalle hayatını tamamlar. Ona acır, buna üzülür, ötekine kızar ve koca bir hayatı dolu dolu yaşayamadan gider…”

Psikolog Serap Akın, Aile Dizimi uygulamalarında, katılımcıların beden dilini anlamın önemine işaret ediyor.
Psikolog Serap Akın, Aile Dizimi uygulamalarında, katılımcıların beden dilini anlamın önemine işaret ediyor.

Gündemden düşmeyen Aile Dizimi’ni anlamak pek kolay değil. Bize Aile Dizimi’ni nasıl tanımlayabilirsiniz?

Saçımızın ya da gözümüzün rengi nasıl anne babamızdan, büyükanne büyükbabamızdan geliyorsa yine onlardan gelen birtakım kaderlerin bilinçdışı üstlenilmesi anlamına geliyor. Peki, bu nasıl oluyor? Kişinin geçmişinde, atalarına dair pek anlatılmamış, belki de sır olan bir olay var. Yaşanmış o kadar büyük bir acı var ki insanlar onu hissetmemek için üzerini kapatıyorlar. İşte burada tıpkı bir insanda travmayla; travmanın bedenselleştirilmesi üzerine nasıl çalışıyorsak Aile Dizimi’nde de üzeri kapatıldığı için yaşanamamış duygular, gösterilememiş tepkiler gibi tamamlanmayı bekleyen hareketlerin tamamlanmasına olanak sağlanır. Durdurulmuş gözyaşları, dondurulmuş hareketler, bazen de söylenememiş sözler ya da gösterilememiş öfkenin ifade bulması beklenir. Beden, travma anında bütün bunları sinir sistemine nasıl kaydediyorsa ailenin de bir sinir sistemi varmışçasına bu kayıtları kendi suretleri olan çocuklara ve torunlara aktarır.

Travmada kişiyle nasıl çalışıyorsunuz?

Travmada, kişinin öncelikle bedeni ve duyumsamalarıyla çalışıyoruz. Dediğim gibi, travma anında kişi ya kaçmak istiyor kaçamıyor ya dişle tırnakla saldırmak istiyor saldıramıyor; parçalamak belki öldürmek istiyor ama bu hareketi tutuyor. Ya donduğu için tutuyor ya kaçacak yeri olmadığı için ya da bayılıp kaldığı için. Bazen de sosyal alanda vermek istediği tepkileri tutuyor. Bunu bilmiyoruz ama orada tamamlanamayan, ifade edilememiş her hareket, sinir sisteminde bir yerlerde sıkışıp kalıyor. Biz bedenle çalışırken kişi bazen anıyı hatırlıyor, bazen çok iyi hatırlayamasa da beden o anıya dair hareketleri ifade etme isteğini göstermeye başlıyor. Anı açıldığında ya da anıya dair duyumsamalar gelmeye başladığında, bedende de hareketi tamamlama isteği başlıyor. Bedenin bu şarj olmuş enerjiyi yavaş yavaş güvenli ortamda sağaltmasına alan açıyoruz. Gelen hareket neyse kişinin kendisine ve başkasına zarar vermeden yapmasını (örneğin minderle, yastıkla, ayağının altına koyduğumuz yumuşak bir taban kullanarak) sağlamaya çalışıyoruz. Kişinin bunu yaparken, uygulama içinde kaybolmamasını sağlamalıyız. Biz kişinin, bedeninin farkında olarak o hareketi tamamladığını izlerken kolaylaştırıcı olarak şu anda bulunduğu mekâna ve zamana oryante bir şekilde bunu yapabilmesine olanak sağlıyoruz. 

Aile Dizimi’nde, danışan, temsilciler ve kolaylaştırıcı kendi payına düşen idraki yaşıyor.
Aile Dizimi’nde, danışan, temsilciler ve kolaylaştırıcı kendi payına düşen idraki yaşıyor.

“Tamamlanamayanı tamamlamak”

Peki, Aile Dizimi’nde ne gibi farklılıklar var?

Aile Dizimi’nde de üzeri kapatılmış olayların bir daha hiç konuşulmaması ya da dilden dile farklı aktarılması nedeniyle orada da bilinmek görülmek istenen bazı şeyler oluyor. Aile Dizimi grup çalışmalarında, temsilci algısı kullanılarak hareketlerin tamamlanmasına, duyguların gerektiği kadar ifade bulmasına tanık oluyoruz. Temsilciler önce alana kendini bırakıyor. Temsilciye bir hareket, bir ifade geliyor. Temsilci gülebiliyor, ağlayabiliyor ya da beden diliyle birine saldırmak istediğini veya bir cürüm işlemiş olduğunu gösterebiliyor. Travma anında gerek travmayı yaratan gerekse travmaya maruz kalan; olaya bir biçimde dahil olan her bireyin temsilcisi, orada tamamlanamayan hareketleri temsilciler aracılığı ile bize gösteriyor. Sonra gerekirse sözlü geri bildirim alıyoruz. Ancak bir kolaylaştırıcı için öncelik her zaman beden dilinin ne anlattığıdır.

Öyleyse temsilci burada bedeniyle neyi gösterdiğinin farkında değil.

Evet, hiç farkında değil. Farkında olmaması da bizim için daha iyi. Beden dilinin işaretlerini, meditatif alanda çalışan kişiler daha çok kullanıyor. Genel bir dil var orada. Bazı kitaplarda bazı ifadelerin anlamları hakkında bilgiler bulunsa da eğitimlerde öğretilen, daha çok içselleştirmeyle öğrenilen bir şey. Bizim eğitmenimiz, içselleştirmeye dayalı çalıştığı için bize de öyle öğretti. Zaman içinde kas gibi gelişen bir şey beden dilini okumak. Siz dizim sırasında beden dilini okumaya odaklanmıyorsunuz. Nasıl temsilci alana girdiğinde hareket ya da duygu ona geliyorsa kolaylaştırıcıya bütün temsilcilerin enerjisi akıyor. Kolaylaştırıcı biliyor orada ne olduğunu. Fakat önemli olan hem orada harekete geçen temsilcilerin kendi idrakini yaşaması, hem dizimi yapılan kişinin kendine dair idrak yaşaması. Aile Dizimi’nin amacı bu zaten. Öbür türlü siz falcı olursunuz.

Serap Akın, dizimin gerçekleştirilme amacının danışanın kaderini taşımaya, kaderine ortak olmaya çalıştığı kişiyi kendi kaderine bırakabilmesi, ardından hayatına dönmesi olarak tanımlıyor.
Serap Akın, dizimin gerçekleştirilme amacının danışanın kaderini taşımaya, kaderine ortak olmaya çalıştığı kişiyi kendi kaderine bırakabilmesi, ardından hayatına dönmesi olarak tanımlıyor.

Temsilcilerin katıldığı grup çalışmalarında oluşan, bazı teorilerle açıklanmaya çalışılan o alan en çok konuşulan konu sanırım. Nasıl oluyor, anlaşılmaya çalışılıyor. Buna “Temsilci Fenomeni” de deniyor. Sizce Aile Dizimi için bir araya gelen insanlar, Jung’un ortaya koyduğu kolektif bilinçdışına mı dahil oluyor?

Evet, bana göre öyle. Ben de kendi sayfamda tam da bundan bahsediyorum. Temsilcilerle çalışırken Jung’un bahsettiği kolektif bilinçdışı alana ulaşıyoruz. Özellikle olayların haricinde arketipler ortaya çıkabiliyor. Arketiplerle de özdeşleşebilirsiniz. Onlarla da çalışabiliyoruz. “Bilen alan” dediğimiz yer kollektif bilinçdışı. Sonuçta enerji kaybolmuyor. Düşünce de bir enerji ve orada birikiyor. Görülmek, duyulmak, bilinmek istiyor hikayeler. İnsanların hikayeleri, üzerleri örtüldükçe ortaya çıkmak istiyor. Olaya spiritüel açıdan yaklaşan insanlar diyor ki “Arafta kalan ruhlar var. Onları ışığa göndermek lazım.” Psikoloji camiası ise durumu başka türlü adlandırıyor. Genel olarak farklı şekillirde anlatılanlar, aynı noktaya varıyor. İnsanın kendisine ait olmayan ve onu gerçek anlamda yaşamaktan alıkoyan, sanki aileden gelen bir sorumlulukmuş gibi taşımaya çalıştığı yüklerini bırakması…

Temsilciler, çalışma sırasında bir başkasının ya duygusunu ya da o kişinin atalarından birini temsil ediyor. Bunu yaşarken kendisine nasıl bir fayda sağlayabiliyor?

Kişi ya çok özdeşleştiği ya da hiç içine alamadığı, kalbini açamadığı birisini ya da bir duyguyu temsil edebiliyor. Mesela benim bir halam vardı. Ben onu katı ve soğuk bulurdum. Kendim çok sıcağım ya! Halbuki dışardan ben de öyle görünüyorum. Kendini göremiyorsun, ona ne kadar benzediğini fark edemiyorsun. Birinin temsilinde tıpkı halam gibi bir kadını temsil ettim. Direkt halam aklıma geldi. “Halam da böyle” diye. Sen farklı mısın sanki? Birçok yönden halamla özdeşleşmişim. Aslında birçok kişiyle özdeşleşiyoruz. Herkesten bir şey beğenip alıyoruz ya da beğenmeyip yargılayıp üstümüze yapıştırıyoruz. İkisinden biri oluyor. Orada o idraki yaşayıp halamla yakınlaşmaya başladıktan sonra kendime şefkatim arttı.

Sadece idrak etmek bile katılığı ortadan kaldırdı öyleyse.

Kişideki suratsızlık, soğukluk, katılık gözle görülmek için artıyor. Aynaya baktığında büyüyor, fazlalaşıyor. İnsanların gözüne görünüyor; sana görünmüyor bir tek. Sen fark edince de kaybolmaya başlıyor. Eskisi kadar insanlara da batmıyor. Sen de öyle olmak zorunda hissetmiyorsun. Kendini korumak için bir duvar örüyorsun etrafına. Kendini nasıl koruyacağını iyi bilemediğin için o duvar seni koruyor zannediyorsun. Halbuki sadece insanları senden uzak tutan soğuk bir duvarla sosyalleşmekten kopuyorsun. O zamandan beri en katı görünen insanların, aslında kırılganlığa en yatkın, en yumuşak kalpli insanlar olduklarını çok iyi biliyorum. Sınırı nasıl koyacağını bilmediği için baştan duvar örüyor. O duvarı yıkıp içeri girip çok zarar veren de oluyor kişiye. Ayrıca “sınır koymayı neredeyse hiç bilmeyen insanlar, aslında sınırları en çok ihlal edilmiş insanlardır” gibi iddialı bir cümle de kurabiliyorum. O duvara rağmen zarar verme kapasitesi olanlar da bilinçli ya da bilinçsiz, bunun en çok farkında olanlar.  

Hayatın içinde yaşanan haller, kişide yarattığı yansımaya göre ihmal, istismar, travma olarak tanımlanabiliyor.
Hayatın içinde yaşanan haller, kişide yarattığı yansımaya göre ihmal, istismar, travma olarak tanımlanabiliyor.

Biz daha çok grup çalışmasına odaklandık ancak Aile Dizimi bireysel olarak da uygulanıyor. Burada sistem nasıl çalışıyor?

Bireysel çalışmada da danışanı imajinasyon ya da sembollerle çalıştırabiliyorsunuz. Bazı programlar var; oradaki figürleri kullanabiliyorsunuz. O programlarda “Genogram nasıl çıkarılır? Dişi nasıl çizilir? Erkek nasıl çizilir? Düşük ya da kürtaj nasıl gösterilir?” gibi sorulara karşılık gelen, büyüyüp küçülen figürler var. Bir kağıda basılı ya da oyuncak figürleri hareket ettirebiliyorsun alanın içinde. Kişiyi her bir figürün üzerine alarak kendini özellikle temsil ettirerek danışanla çalışıyorsunuz. Danışan bazen eşleşme yaşıyorsa ve o figürü temsil edemeyecekse devreye bizzat giriyorsunuz.

Bireysel ya da grup çalışması seçimini danışana mı bırakıyorsunuz?

Grup dizimine katılmak isteyen kişiye her zaman temsilcilik öneriyorum ben. “Temsilci olarak bir gelin görün” diyorum. İlle de Aile Dizimi istiyorsa müsaitlik durumuma göre çoğunlukla bir ön görüşmeye alıyorum. Örneğin yarın atölyeye gelecek birisi var. Ön görüşmeye alıp kendisini tanıyacağım. Neye dair çalışacağıma dair bir iç görüm önceden olacak. Temsilci olarak gelen kişide genellikle süreçlendirmeler başlamış oluyor. Yardım alması gerekiyorsa almış oluyor, neye ihtiyacı olduğunu az çok kestirebiliyor. Ayrıca temsil alanını tanıyor, temsilcilerin alanda nasıl hareket ettiklerini biliyor ve sürece daha güvenli bir yerden bu kez danışan olarak dahil oluyor. Daha önce süreçlendirme yaşamış olduğu için de dizimde açılan görüngülere daha idrak edebilen bir yerden bakabiliyor.

Sevilen birinin kaybı, düşük, boşanma gibi haller her zaman travma olarak mı ele alınmalı?

İhmal, istismar, travma gibi ele alıyoruz. Kişinin hayatının normal akışını etkileyen, beden bütünlüğüne zarar geleceğini hissettiren ya da zannettiren… Örneğin bir annenin saldırıya uğraması gibi… Baba anneye saldırdığında annenin beden bütünlüğü tehlikededir. Çocuk ise farklı bir tehlike, tehdit yaşıyor. Kendi beden bütünlüğü ile ilgili tehdit algılamıyor; annenin, bakım verenin beden bütünlüğüne yönelik tehdit algılıyor. Annenin başına bir şey gelirse çocuk bakım alamayacak. Çocuk orada dolaylı bir şey yaşıyor. Baba çocuğa da dönüp bir tokat atarsa o zaman annesinin uğradığı şiddete maruz kalma korkusu yaşıyor.

Ya da kürtajı ele alırsak… Bir bebek dünyaya gelirken kendisinden önce kürtaj olmuş bir bebek varsa o rahim cinayet mahali gibi. Annenin suçluluk duyguları var. Çocuk annenin her türlü duygu ve düşüncesini kendinin zannediyor zaten rahimdeyken. Doğduktan sonra da en az iki yaşına kadar anneyle bir. Anne onun uzantısı gibi. Bütün ihtiyaçlarını karşılayan bir uzvu gibi ki bizim coğrafyamızda 5 yaşından önce çocuğundan ayrışan anneye pek rastlamadım. Anneler çocuktan ayrışamıyor. Çünkü çoğu anne, kendisi çocukken erken dönem kesintisine ya da ihmale uğradığı için, alamadığı sevgiyi tamamlayabilmek için çocuk doğuruyor.

Kişi atasından aldığı kaderi ona bırakıp kendi kaderine yöneldiği bir hayat sürebilir.
Kişi atasından aldığı kaderi ona bırakıp kendi kaderine yöneldiği bir hayat sürebilir.

Varoluşçu psikoterapi bugün ve şimdi ile ilgilenir, Aile Dizimi ise atalardan gelenlerle ilgileniyor. İki alanı birleştirmek mümkün mü?

Aile Dizimi’ni biz neden yapıyoruz? İnsanlar bunu şöyle anlıyor: “Bende şu vardı, sorumlu bulundu. Bizim atalardanmış. Ben dedemin kaderini taşıyormuşum.” Böyle değil. Aile Dizimi tamamen o kaderi o kişilere bırakmakla ilgilidir. Çocuk annesinin hastalığını taşımaya çalışıyor, torunlardan biri de büyükanne ya da büyükbabalardan biriyle özdeşleşiyor. Onun kaderine ortak olmaya çalışıyor. O ata zamanında görülmemiş, görülmek istiyor. Araf kısmı orada devreye giriyor. Ben de bazen dizimde -kişi nasıl inanıyorsa öyle alabilir- yaratıcıyı, kaynağı, Tanrı olarak algılanabilecek “fenomeni” temsilen bir kişiyi dizime dahil ediyorum. Atayı -ataları temsil eden kişiler yeniden kaynağa dönmeye başladıklarında, onlar adına o kaderlerin kalıntılarını taşımaya çalışan kişide rahatlama başlıyor.

Kişi, Aile Dizimi’nde başkasının kaderini taşıdığını idrak ediyor. Kendi hayatında öyle bir travma yok, başını belaya sokması için bir neden yok. Ama gidip gidip aynı tür problemleri yaşıyor. Bakıyoruz orada kim var görülmemiş? Kim böyle bir şey yaşadı ve onun adına sen neyi, ne kadar, ne şekilde taşımaya çalışıyorsun onu bulduruyoruz kişiye. Ondan sonra kendi hayatına dönmesi, kendi kaderini taşıyacak hale gelmesini bekliyoruz. Dizimin gerçekleştirilme amacı, danışanın kaderini taşımaya, kaderine ortak olmaya çalıştığı kişiyi kendi kaderine bırakabilmesi. Ancak böylece kendi yaşamını dolu dolu alabilir ve onlardan, atalarından aldığı yaşamla iyi bir şeyler yapabilme şansı olabilir.

Bedenimiz bize ruhsal durumumuzu yansıtan sinyalleri ağrılar aracılığıyla gönderebiliyor.
Bedenimiz bize ruhsal durumumuzu yansıtan sinyalleri ağrılar aracılığıyla gönderebiliyor.

“Sinirlerde depolanan duygu, düşünce ve anılar”

Vücutta sıkışan enerjiden bahsetmiştik, sohbetimizin başında. Bu konuyu açabilir miyiz biraz?

Evet, enerji bedende bir yerde kalıyor. Bilim insanları da araştırıyor. Bu travma nerede tetikleniyor? Travma renkle, kokuyla, sesle ya da hareketle tetiklenebiliyor. Travmanın beyinde hangi bölgede yüzde yüz depolandığını bilmiyoruz fakat nerelerde işlemlendiğini ya da travma anında işlem yapamayan beyin bölgelerini biliyoruz. O rengin ya da kokunun anısını, nasıl açıyor? Bunlar yüzde yüz bilinmiyor. Beyin bölgelerinde ya da sinir sisteminde nerede depolanıyor? Ama benim bir teorim var yıllarca bedenle çalıştığım için. Mesela omurgayla çalışırken omurgada belli bir bölgeye geliyorum. Epeyce yaşlı bir amcayla çalışırken bir noktada amca başlıyor ağlamaya. Kızını kaybetmiş trafik kazasında. Kızıyla ilgili anıyı anlatmaya başlıyor bana. Bir bakıyorum midenin başladığı kalın bağırsağın kemerlendiği yer. Konu ince bağırsaktan geçmiş, biraz hazmedilmiş ama kalın bağırsakta hala duruyor. Bu durumda anlıyoruz ki toksin kısmı atılamamış düşüncenin.

Duygu ve düşünceler bedende yaşıyor gibi öyleyse…

Çin tıbbı, yaşanmışlıklara dair duygu ve düşünceleri organlarla ve elementlerle eşleştirir. Eğitmeni olduğum Dorn Metodu ise omurgada her omurun hizasında bulunan organlarla eşleştirme yapar. Çalışma tecrübem arttıkça omurların arasından, omurga kanalının içinden geçerek bedenin çeşitli bölgelerine dağılan sinirlerde depolanan duygu ve düşünce anılarının, o sinire temas edildiği anda ortaya çıkmaya başladıklarını gördüm. Mesela iki omur arasında sıkışan bir diski yerine oturttuğunuzda, o diskin sıkışıklık nedeniyle deforme olarak baskı yaptığı sinirin üzerindeki baskı kalkar. Baskının ortadan kalkmasıyla birlikte kişide rahatlama başlar ve kişi zorlu bir anıyı anlatmaya ya da duygusal boşalma yaşamaya başlayabilir. Bazen de yıllarca her kış soğuklar geldiğinde hissettiği ağrıyı bir daha hiç hissetmeyen biri, seanstan çok sonra tekrar görüştüğümüzde o acının neye dair olduğunu kendiliğinden anlatmaya başlar. Bu kısmı net olarak anlatmak, bilimsel verilere dayandıramadığım için çok kolay değil. Fakat tecrübe ettiğim bir konu olduğu için kendi açımdan oldukça güvenilir.

Aile Dizimi ile fiziksel hastalıkların çözümü mümkün mü?

Uzak Doğu felsefesi, “Kişi belli bir miktar canla doğuyor” der. Bazen bu cana can katılabilir. “Genellikle o canın nefes sayısı bellidir” denir. İslam’da da “nefes sayısı bellidir” denilir. Nefesi parasempatik sistemde uzun ve rahat alışverişlerle huzurlu kullanabilirsiniz. Ya da sempatik sistemde stresli yaşayan birisinizdir, hızlı hızlı nefes alıp verirsiniz. Böylece eğer nefes sayınız belliyse ve can miktarını belirliyorsa, bu matematikle canınız hızla tükenir. Eğer kişi yaşadığı idrakle ömrünü uzatabilecek kadar nefesini ve vücudunu rahatlatabiliyorsa… Ama gerçekten de belli bir ömre yetecek kadar canı kalmışsa… Belki de onu ölüme götürecek olan kadersel çarka girmiştir. Orada bir şey yapamazsınız. Ne yapsanız nafiledir.

“Kendi sürecini büyük ölçüde tamamlamış biriyle çalışabilirsiniz”

Aile Dizimi popüler olduğundan bir anda çok fazla eğitim ve danışmanlık hizmeti ortaya çıktı. Aile Dizimi için kişinin doğru uzmanı seçmesi nasıl mümkün olur?

Kişiler, e-devlet üzerinden zoom ile üniversite onaylı iki günlük seminere giriyor. Sonra Aile Dizimi yapıyor. Nasıl yapıyor? Bir tane kitap okuyor, mantığını da öğreniyor oradan. Hem de psikolog hem de klinik psikolog. Ama kendisi orada değil.

Aile Dizimi kolaylaştırıcısı seçme konusuna gelirsek bunun tek bir doğru yolu yok. Herkesin kendi doğrusu var. Herkesin yolu bir yere düşüyor. Ben kendi doğrumu, bana iyi gelen hocayı bulabilmek için üç yıl bir enstitüde eğitime giderek buldum. Hamileydim başladığımda. O eğitimde insanlara ne yapılmaması gerektiğini öğrendim. Sonra da şimdi ustam olarak tanıdığım usta öğreticime gittim, üç senede dağılmış olan bohçamı bir seansta toparladı. Aile Dizimi’nin risklerine dair şüphelerim orada, o seansta kayboldu. Bu işi yapmanın güvenilir bir yolu olduğuna, insanlara zarar vermekten uzak bir şekilde yapılabilir olduğuna orada karar verdim ve “Ben Aile Dizimi yapabilirim” diyebildim. Aile Dizimi için kendi sürecini büyük ölçüde tamamlamış biriyle çalışabilirsiniz. Psikanaliz görmüş birisi muhtemelen anlatılanı idrak edecektir. Ama sonrasında o kişi bile Aile Dizimi hakkında uygulamalı eğitime ihtiyaç duyacaktır. Sonuçta şu da çok önemli; destek alamayan destek veremez. Bu işi yapan kişilerin akran gruplarıyla çalışması da gerekli. İçinden çıkamadığı büyük bir olay varsa ve akranlarından aldığı yardımı da yetersiz buluyorsa, mümkünse ustasına gitmeli…

Daha fazla bilgi için sevgininkokleri.com adresinden yararlanılabilir.

Bu röportaj bilgi alma amaçlı yapılmıştır. Herhangi bir bilimsellik iddiası yoktur.