Türkiye’ye kış neden gelmiyor

Türkiye’ye kış neden gelmiyor

Kış geldi geçiyor, Türkiye doğru düzgün ne kar ne de yağmur gördü. Kışa neden giremiyoruz? Uzmanlar bu durumu neye bağlıyor ve neler öneriyor? 

İhtiyacınız olan ekstrem spor sigortasını seçin, yeni maceralara gönül rahatlığıyla atılın.
İhtiyacınız olan ekstrem spor sigortasını seçin, yeni maceralara gönül rahatlığıyla atılın.

Türkiye’de yağış için yeni yılı bekleyenler ocak ayının sonlarına gelirken beklediğini bulamadı. Türkiye gibi Avrupa’da da tüm zamanların en sıcak ocak ayı yaşanıyor. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok ülke, küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkan mevsimsel anormalliklerle karşı karşıya. Normal şartlar altında bu aylarda yoğun kar ve yağmur yağışları alan bölgeler “yazdan kalma” günler geçiriyor.

Geçen yıl eylül ayı başlarında Bolu, Kayseri, Iğdır ve Ardahan'ın yüksek kesimlerinde kar görülürken, sıcaklıklar ani bir şekilde düşmüştü. Hatta geçen kış, 29 yıl sonra Antalya’ya bile kar yağmıştı. Şimdilerde ise kayak merkezlerinde dahi kar yok. Küresel ısınma nedeniyle yüksek kesimlerde dahi kar yağmasına elverecek ısı oluşmuyor. Bu durum doğanın da dengesini bozuyor. Örneğin ayılar hala kış uykusuna yatmadı ve bazı derelerde su seviyesi sudaki canlı hayatını tehdit eder hale geldi. Tarımsal kuraklık nedeniyle gıda krizi de kapıda.

Peki, bu noktaya nasıl gelindi? Türkiye’ye beklenen kış neden bir türlü gelmiyor?

Aralık ayındaki yağışlar yüzde 57 düştü

Bunun ilk cevabı elbette yıldan yıla etkisi katlanarak hissedilen küresel ısınma. Son yıllarda yaşanan gelişmeler nedeniyle, dünyayı küresel ısınma ve iklim değişikliğine götüren süreçler ve bu süreçlerin etkileri eskisinden çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Dünya ısındıkça ısınıyor! Bilim insanları küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmak gerektiğini ifade ediyor.

Isınma nedeniyle olumsuz etkilerin en fazla görüldüğü ülkelerden biri de Türkiye. Hatta pek çok yerli ve yabancı bilim insanı, Türkiye’nin küresel ısınmanın etkilerini en şiddetli hissedecek ülkelerden biri olabileceğini ifade ediliyor.

Bu yılki değerlendirmelere göre Türkiye’de son 52 yılın en sıcak aralık ayı yaşanıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre aralık ayında düşen yağış oranı ise önceki senenin aynı dönemine kıyasla yüzde 57 oranında azaldı. Kış mevsiminin yağışsız geçmesi, su kaynaklarının önemli oranda azalmasına yol açıyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, suyun dikkatli kullanılması hususunda vatandaşlara çağrıda bulunuyor. İstanbul Su ve Kanalizasyon (İSKİ) verilerine göre İstanbul’daki barajların doluluk oranı son 10 yılın en düşük seviyesinde! Bu durumun su ve gıda yetersizliğinden ekolojik sistemin bozulmasına kadar ulusal güvenliği de tehdit eden pek çok sorunu ortaya çıkabileceği ifade ediliyor. 

La Nina, Türkiye’yi de etkiliyor. La Nina olduğu dönemlerde Türkiye daha da kurak bir döneme giriyor.
La Nina, Türkiye’yi de etkiliyor. La Nina olduğu dönemlerde Türkiye daha da kurak bir döneme giriyor.

Uzmanlar ne diyor

Uzmanlara göre kuraklığın önümüzdeki süreçte Türkiye’nin en önemli sorunu haline gelmesi şaşırtıcı olmayacak.

BBC News Türkçe’nin kuraklıkla ilgili olarak hazırladığı haberde görüşlerini paylaşan İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Deniz Demirhan, iki farklı sürecin içinde olduğumuzu söylüyor: “Bunlardan biri iklim değişikliği süreci. Zaten bu iklim değişikliği süreciyle beraber küresel sıcaklıklarda bir artış var. Türkiye de bundan payını alıyor. Türkiye’de ortalama sıcaklıklar her geçen yıl yükseliyor. Son üç senedir farklı bir çevrim daha kuraklığımıza etki ediyor. O da La Nina. Bu süreç Pasifik okyanusundaki sıcaklık değişimlerini anlatır. Atmosferde her şey birbirine bağlantılıdır. La Nina olduğu dönemlerde ülkemiz daha da kurak bir döneme girer. Beklenen kar yağışı hiçbir yerde gerçekleşmedi.”

2100’e kadar sıcaklık en az 4 derece artacak

Dr. Deniz Demirhan ayrıca La Nina sürecinde olmadığımız dönemlerde de son 50 yıla bakıldığında yağış ortalamalarında bir azalma ve afetlerde bir artış olduğuna dikkat çekiyor: “90’lı yıllardaki afet sayısı 50-100 arasındayken, 2020’lerden sonra ise 950’ler civarında. Nasıl geldik bu aşamaya? İlk olarak endüstriyel devrimin yapılmasıyla başlayan bir süreç. İnsan kaynaklı atmosfere salınan gazlar sera etkisini katbekat artırdı. Yerden yukarı olan hareketler kümülonimbus dediğimiz bulutların oluşumunu tetikliyor. Yaz ortasında kuvvetli sağanaklar ya da doluya yol açabiliyor. 2022-2023 kış döneminde Türkiye’de yağışlarda azalma olması bekleniyor. Günümüzde sıcaklık artışı kontrol edilebilir düzeyde değil. 2100’e kadar sıcaklığı 4 derece artması bekleniyor.”

Demirhan neler yapılabileceğine dair de şunları söylüyor: “Kişisel farkındalığımızı artırabiliriz. Kendimize ‘Karbon ayak izimi ne oranda azaltabiliyorum? Evden çıkarken elektrikli aletleri kapatabiliyor muyum? Suyu nasıl kullanıyorum?’ gibi soruları sorabiliriz. Ama asıl önemlisi Paris Anlaşması’na ve COP 27 ile birlikte karbon emisyonlarının azaltılması sürecine endüstriyel süreçlerimizi düzenleyerek dahil olmamız.”

İstanbul’daki baraj doluluk oranları, içerisinde bulunduğumuz dönemde yüzde 30 seviyelerinde seyrediyor.
İstanbul’daki baraj doluluk oranları, içerisinde bulunduğumuz dönemde yüzde 30 seviyelerinde seyrediyor.

Türkiye’de yüksek basınç etkisi

hurriyet.com.tr’ye iklim değişikliği ve kuraklık konusunda görüşlerini aktaran İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Meteoroloji Mühendisi Dr. Güven Özdemir’e göre de iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek için bir an önce harekete geçmek gerekiyor.

Fosil yakıt kullanımı, sanayileşme ve şehirleşme gibi faktörler nedeniyle dünya genelindeki sıcakların 2030 yılında 2 dereceye kadar yükselebileceğini ifade eden Özdemir, Türkiye’de de sıcaklıkların arttığını dile getiriyor. Bununla birlikte Özdemir, Türkiye’nin uzun bir süredir “yüksek basınç” etkisi altında olduğunu, sıcaklıkların artmasında ve yağışların azalmasında bu durumun da etkili olduğunu ifade ediyor. Tüm bu etkenlerin birleşmesiyle kuraklık, Türkiye’nin en önemli gündem maddesi haline geliyor.

Tarımsal kuraklık tehlikesi gıda güvenliğini de riske ediyor.
Tarımsal kuraklık tehlikesi gıda güvenliğini de riske ediyor.

Tarımsal kuraklığa dönüşebilir

Güven Özdemir, Türkiye’nin son sekiz yıldaki en kurak kışı yaşadığını ifade ederek barajlardaki kritik değerlere de işaret ediyor: “Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu dışındaki bölgeler de kuraklığın pençesinde. İstanbul’daki baraj doluluk oranları, içerisinde bulunduğumuz dönemde yüzde 30 seviyelerinde seyrediyor. Bütün Marmara göz önüne alındığında ise su oranında yüzde 60’lık bir azalma söz konusu. Baraj kapasitesi 860 milyon metreküp ama 300 milyon metreküp civarı su var. O da 90 gün civarında yeterli olur.”

Özdemir’e göre, yağışsız geçen kış mevsimi nedeniyle yaşanan meteorolojik kuraklık, deniz kirliliği ve yeraltı sularındaki azalma gibi faktörlerle birleşince hidrolojik kuraklığa dönüştü. Hidrolojik kuraklık ise yakın gelecekte derelerin ve göllerin kurumasına, yeraltı su kaynaklarının daha da azalmasına neden olabilir.

Özellikle büyük şehirlerde fosil yakıt kullanımı, düzensiz göç, çarpık ve dikey kentleşme, nüfus artışı ve yeşil alanların tahrip edilmesi gibi pek çok faktör, kuraklığı giderek büyüyen bir soruna dönüştürüyor. Özdemir, kuraklık karşısında etkin bir mücadele verilebilmesi için temiz enerji kullanımının artması, “ormanlaşmanın” yaygın hale gelmesi gerektiğini ifade ediyor.

Su Politikaları Derneği Başkanı ve eski DSİ Genel Müdür Yardımcısı Dursun Yıldız’ın basında yer alan görüşüne göre Türkiye’deki kış kuraklığının tarımsal kuraklığa dönüşme riski de var. Barajlardaki doluluk oranlarının azalması içme suyunun kalitesini düşürebilir, zaten azalan su kaynaklarının da kullanılamaz hale gelmesine neden olabilir. Azalan kaynaklar nedeniyle ulusal güvenliği tehdit edebilecek olaylar yaşanabilir. Kısacası kuraklık, pek çok endişe verici hususun tetikleyicisi haline gelebilir.

Yıldız da tıpkı diğer uzmanlar gibi bir an önce harekete geçilmesi, kuraklık ile mücadele için önemli adımların atılması gerektiğine vurgu yapıyor. Yıldız’a göre yapılması gereken öncelikli şey, Türkiye’deki su yönetimi paradigmasının, kurumsal altyapısıyla birlikte teknolojik ve idari olarak yenilenmesi: “Mart ve nisan aylarında bahar yağışlarının en az iki katına çıkması, ani ve şiddetli değil, uzun dönemli ve daha az şiddetli yağış görülmesi ve kar yağışları şart. Su yönetimi en riskli duruma karşı tedbirlerini almalı. Su yoksa, yönetilecek hiçbir şey yoktur. Bu da bizi teslim alır.”

Avrupa ısınıyor

İklim değişikliği, küresel sorunlar listesinde ilk sırada. Bir yanda ani ve anormal yağışlar bir yanda aşırı sıcaklıklar, ülkemizle birlikte tüm dünyayı olumsuz etkiliyor. Avrupa kıtasının geneli, tarihin en sıcak kışını yaşıyor. İngiliz The Guardian gazetesinin görüşlerine başvurduğu iklim bilimci Maximiliano Herrera, aralarında Polonya, Danimarka ve Çekya'nın da olduğu sekiz ülkede en sıcak ocak ayının yaşandığını açıkladı. İngiltere Meteoroloji Müdürlüğü'nde görevli Meteorolog Alex Burkill ise “Geniş bir alanda daha önce hiç görülmemiş aşırı sıcaklık söz konusu” ifadelerini kullandı.

İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Deniz Demirhan, hurriyet.com.tr’de yer alan görüşünde La Nina'nın üç sezondur Avrupa’ya etkisine değinerek “Üç sezon boyunca La Nina’nın devam etmesi en son 1998-2001 arasında gerçekleşmişti. Bu yıl da Avrupa’nın farklı bölgeleri farklı şekilde etkileniyor. Güney Avrupa’da şiddetli fırtınalar beklenirken Portekiz, İspanya, Güney Fransa, İtalya ve Balkanlar'da kıtanın diğer bölgelerine göre daha sık yağmur ve kuvvetli rüzgarlar görülebilir. Özellikle İtalya'nın Venedik kenti gibi şehirlerde yaşayanlar ya da tatile gidecek olanlar sele karşı önlemlerini şimdiden almalılar. Alpler'in güney yamaçlarında kuvvetli kar yağışı olabilir” diyor.

Bu kış başta ABD olmak üzere Kanada ve Meksika'da soğuk hava nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 50'yi geçti.
Bu kış başta ABD olmak üzere Kanada ve Meksika'da soğuk hava nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 50'yi geçti.

ABD hızla soğuyor

Avrupa'da durum böyleyken ABD'de tam tersi ciddi anlamda bir soğuma söz konusu. Aralık ayında ölümcül kar fırtınası, Kuzey Amerika'yı adeta esir aldı. Çoğu Buffalo'da olmak üzere pek çok bölge buzla kaplandı. Amerikalılar 30 santimetreyi aşan kar kalınlığı nedeniyle evlerinden bile çıkamadı. Başta ABD olmak üzere Kanada ve Meksika'da soğuk hava nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 50'yi geçti.

Konuyla ilgili listelist.com’un haberinde görüşüne baş vurduğu Dr. Güven Özdemir, ABD’yi etkisine alan soğuk hava dalgasının Sibirya ile Avrasya kar örtüsünün alanını genişletmesi ve kutup girdabının zayıflamasına bağlıyor ve ekliyor: “Şiddetli rüzgarla birlikte birkaç saat içinde kuzeybatı kesimlerinde kar etkili oldu. Ardından da yıkıcı ve hayatı olumsuz etkileyen dondurucu bir siklona dönüştü. Bu öldürücü siklonlar ve beraberinde getirdiği şiddetli kar yağışı, Amerika kıtasını etkisi altına alırken Avrupa kıtasının batısında yağışlı bir havaya neden oldu. Doğu Avrupa’da ise soğuk ve kurak, zaman zaman da mevsim normallerinin üstünde bir hava hakimiyeti oluştu.”

Tüm dünyanın öyle ya da böyle etkilendiği iklim değişikliği ve küresel ısınmaya karşı gezegeni kurtaracak önlemler hayata geçmeli. Pek çok bilim insanı oldukça uzun bir süredir tüm insanlığın iklim değişikliği, küresel ısınma ve kuraklık gibi tehditlerle karşı karşıya olduğunu ifade ediyor, uyarılarda bulunuyor. Bu ikazların ülke yöneticileri tarafından ne kadar ciddiye alındığı ise oldukça tartışmalı!

KAYNAKLAR

hurriyet

BBC News Türkçe

listelis