Yıllardır büyük bir tedirginlik içinde İstanbul’da yaşanması muhtemel büyük depremi beklerken, 6 Şubat günü Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle sarsıldık. Bir yandan ülkece tarihimizin en yıkıcı kara depremi olan bu korkunç afetin yaralarını sarmaya çalışırken, bir yandan da depremle ilgili bizi bekleyen muhtemel risklere kafa yormadan edemiyoruz.
Tam da bu sebeple, önümüzdeki süreçte daha büyük trajediler yaşamamak için bir deprem ülkesi olduğumuzu yüksek sesle kabul ederek bilgilenmek her zamankinden daha önemli.
Deprem Türkiye’nin kaderi mi?
Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan bir köprü konumunda olan ülkemiz, dünyanın en önemli deprem kuşaklarından olan Azor Adaları’ndan başlayıp Güneydoğu Asya’ya kadar uzanan Alp - Himalaya deprem kuşağında yer aldığı için Türkiye için bir “deprem ülkesi” demek mümkün. Bilim insanları, yerkürenin en karmaşık coğrafyalarından olan Türkiye, güneyde kuzey ve kuzeybatıya hareket eden Afrika ve Arap plakaları ile kuzeydeki Avrasya plakaları arasında yer aldığı için de deprem aktivitesi son derece yoğun olduğunu belirtiyorlar.
Yani Bilim Akademisi Üyesi Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür’ün de her fırsatta altını çizdiği gibi “Anadolu coğrafyası var oldukça, orta ve yüksek şiddetli depremler de var olacaktır. Bu yüzden bu topraklardaki yaşamı deprem gerçeğine göre yeniden tasarlamamız gerekmektedir.”
Depremi riskinin değişken olduğunu kabul etmek gerekiyor
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası verilerine göre 2018 yılı itibariyle ülkemizde yaşayan nüfusun yüzde 42’si ise birinci derecede riskli deprem bölgelerinde yaşıyor. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın son noktalarından Kocaeli, İstanbul, Bursa; Ege Bölgesi’ndeki diri faylar üzerine kurulmuş illerimiz İzmir, Manisa, Aydın, Muğla ve son olarak Kahramanmaraş depremlerinin etkilediği bölgede yer alan Adana, Hatay, Maraş, Malatya, Gaziantep gibi illerimiz bahsi geçen yüzde 42’lik dilimin yaşadığı yerler arasında gösterilebilir.
Bununla birlikte deprem, coğrafyayı sürekli değiştiren ve yeniden şekillendiren bir doğa olayı olduğu için bu risk haritalarının da belli aralıklarla güncellenmesi gerekiyor. Çünkü özellikle yıkıcılığı büyük depremler, diri olmayan fay hatlarını tetikleyebiliyor veya sismik gerilimin daha uzak noktalara taşınmasına neden olabiliyor. Örneğin; 1999 Marmara Depremi’nde toplumu en çok bilgilendiren bilim insanlarından Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, 6 Şubat depremlerinden sonra gerilimin Feke-Saimbeyli hattından güneye doğru uzanan Çukurova Fayı’na aktarıldığını ve Adana’nın risk haritalarında belirtilenden çok daha riskli bir hale geldiğini her fırsatta dile getiriyor.
Öte yandan İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Övgün Ercan, Türkiye’nin deprem üretimi açısından en az riske sahip şehirlerini sıralarken şu önemli noktaya da değiniyor:
“Konya, Karaman, Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Yozgat, Samsun, Sinop, Kastamonu, Bartın, Kırklareli, Kırıkkale, Kırşehir, Aksaray, Niğde, Mardin, Şırnak, Siirt, Batman, Ardahan, Mersin, Antalya ve Zonguldak deprem açısından güvenli illerimizdir. Ancak bir kentin deprem üretim odağı olması ayrı, çevresinden deprem dalgaları geçerken sallanması ayrıdır. Ankara başkentimiz de etki alanında ancak güvenli bir ilimizdir.”
İstanbul’u nasıl bir senaryo bekliyor?
Kahramanmaraş ve Hatay başta olmak üzere, Osmaniye, Adana, Malatya, Gaziantep, Diyarbakır, Adıyaman, Şanlıurfa, Kilis illerimizde de büyük can kaybı ve maddi hasara neden olan 6 Şubat 2023 depremleri, doğal olarak yıllardır sorulan o soruyu yeniden gündeme getirdi: “İstanbul’da da bu büyüklükte bir deprem olacak mı?”
Tarihsel deprem verilerine göre yaklaşık 250 yıllık periyotlarda sismik olarak aktifleşen İstanbul bölgesi, içinde bulunduğumuz yıllar itibariyle 250 yıllık dönemin sonuna gelmiş bulunuyor. Yani sayısal verilere göre böyle bir felaketin İstanbul’da da yaşanması son derece olası.
Prof. Dr. Celal Şengör ve Prof. Dr. Naci Görür, İstanbul’da önümüzdeki yıllar içerisinde 7 ve üzeri şiddette bir deprem yaşanma ihtimalinin yüzde 70 ile yüzde 80 arasında olduğunu belirtiyor ve İstanbulda yaşayanlara kentin en az 100 km dışında yaşamayı öneriyor. Silivri, Kartal, Maltepe, Zeytinburnu, Bakırköy ve Adalar’ın yıkım bakımından en riskli bölgeler arasında gösterildiği İstanbul, 2022 itibariyle Türkiye nüfusunun dörtte birini, Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) miktarının da yarısından fazlasını bünyesinde barındırıyor.