Özellikle depremden bire bir etkilenen bölgelerdeki insanlarımız başta olmak üzere tüm Türkiye’yi etkileyen travmatik bir süreçten geçiyoruz? Bu travmayla nasıl başa çıkacağımızı Psikoterapist Fundem Ece ile konuştuk.
Türkiye 6 Şubat günü, Kahramanmaraş merkezli iki şiddetli depremle sarsıldı. Büyük bir yıkıma yol açan depremler, Kahramanmaraş başta olmak üzere, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa, Adıyaman, Hatay, Osmaniye ve Adana’da deyim yerindeyse taş üstünde taş bırakmadı.
Depremin yaraları el birliğiyle sarılmaya çalışılırken, başta deprem bölgelerindeki insanlarımız olmak üzere, toplum olarak çeşitli şiddetlerde yaşadığımız bu ortak travmayı tanımlamak ve yaşananlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda fikir sahibi olmak için Uzman Klinik Psikolog/Psikoterapist Fundem Ece’den bilgi aldık.
Fundem Hanım, tüm Türkiye’yi derinden etkileyen günler yaşıyoruz. Toplumsal travmanın tanımını ve aşamalarını aktarabilir misiniz?
Toplumsal travma, aniden yaşanan bir olayın toplumun büyük bir kısmını etkilediği travma çeşididir. Aşamaları ise kısaca sırasıyla “inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme”dir. Yaşanılan durum beklenmedik olduğundan, maruz kalan kişi ya da kişiler ilk etapta “Bu durum benim başıma gelmiş olamaz” diye düşünerek durumu inkar ederler. Sonraki aşamadaysa “Bu durum neden benim başıma geldi?” diye öfke duyabilirler ve çevrelerine de agresif tutumlar sergileyebilirler. Bir diğer aşama olan “pazarlık”ta ise kişi “Ben ne yaptım da başıma bu geldi?” ya da “Şu şöyle oldu, bu yüzden bu oldu. Keşke böyle olmasa da şöyle olsa…” gibi düşüncelerle zihninde bir denge oturtmaya çalışır. Depresyon ise son aşamadan bir öncesidir. Ancak bazen kişiler son aşamaya geçiş sağlayamayabilir. Yaşamış oldukları travma çok ağırdır ve bu durumu kabullenip belli bir süre sonra hayatlarına devam edemezler, depresyon evresinde kalırlar. Çevresindekiler bunu fark ettiğinde, o kişinin travma sonrası stres bozukluğu yaşadığını öngörerek travma alanında çalışan bir psikoloğa yönlendirmeleri gerekir. Depresyon aşamasını da atlatan kişi son olarak kabullenme aşamasına geçer ve bu durumun yaşandığını, bunun başına geldiğini kabullenmeye başlayıp “Hayatıma nasıl devam edeceğim?” diye düşünmeye başlar ve harekete geçer.
Depreme maruz kalan insanlar ne gibi psikolojik sıkıntılar yaşayabilir?
Yüksek korku ve kaygı durumları, suçluluk ve panik duygusu, uyku bozuklukları, travma sonrası akut ve kronik bozukluklar, depresyon ve aşırı tetikte olma hali depremi yaşayanların karşılaşabileceği psikolojik sorunlardandır. Depremzedeler durumları stabil hale geldikten sonrasında da yakınlarını kaybetme endişesi ile hep bir arada olma isteğinde bulunabilir. Kapalı alanda bulunmaktan endişe duyabilirler ya da tek başına kapalı alanda bulunmak istemeyebilirler. Yaşadıkları kayıplar ve şahit oldukları travmatik sahneler nedeniyle bu durum uyku, yeme problemi gibi hayatın işlevini etkileyen alanlara yansıyabilir.
Çadırlarda ya da konteynırlarda kalan afetzedelere nasıl bir psikolojik destek verilmeli? Yakınları destek verirken nelere dikkat etmeli, nasıl yaklaşmalı?
Her şeyden önce insanlar temel ihtiyaçlarının giderilmesini ister. Çevrede destek sağlayan kişilerin “Bak yanındaki kişi kimleri kaybetmiş, sen yine şükret” gibi toksik olumlama yapmamaları gerekir. Çünkü bu kişiye fayda sağlamayacaktır, aksine halihazırda dağılmış zihnini daha da dağıtacaktır.
Bu nedenle “Bir ihtiyacın olduğunda ben buradayım” mesajını karşıya vermek en etkili yöntemdir. Ya da kişilere “İhtiyacın nedir, sana nasıl yardımcı olabilirim?” gibi sorularla kişiye özgü ihtiyacı anlamaya çalışmak doğru bir adım olabilir.
Çocuklara ölüm, evsiz kalma vb gibi içinde bulundukları durum nasıl anlatılmalı? Doğru yaklaşım nedir?
Çocuklara yaşadıkları durumu ilk olarak duygusal açıdan en yakınlarındaki kişi açıklamalı. Eğer bir kayıp varsa bunu ilk kez gördüğü bir profesyonelden duyması doğru olmayabilir. Yaş grubu gözetilerek, hisleri hakkında konuşmak ve hissettiklerinin normal olduğunu aktarmak önemli. Konfor alanından uzaklaştığı için yaşadığı olumsuz duyguların zamanla geçeceği, bu durumun da en kısa süre içerisinde düzeleceği açıklanmalı.
Öte yandan çocuk grubuna oyunlar oynatmak, eğer istiyorsa temas kurmak iyi olabilir. Çocukların duygularını ifade etmelerine izin vermeli ve kendi duygularımızı da çocuklardan saklamamalıyız. Bir kayıp durumunda "ölüm" kelimesi olduğu gibi kullanılmalı. "Gitti" kelimesinden özellikle uzak durulmalı. Çocuk ölümün geri dönülemez olduğunu bilmeli ve ölen kişinin geri dönüşünü ümit etmemelidir. Kayıp olmaması durumunda olayın gerçekliği ve ciddiyeti, çocuğa çocuğun anlayabileceği bir dilden aktarılması ve soyutlamalardan kaçınılması önerilir. Çocuğun istemesi durumunda, (özellikle 0-2 yaşlarda gözlenir) fiziksel temasta bulunmak faydalı olabilir. Ancak böyle durumlarda ilk temas talebi ya da davranışı çocuktan gelmeli. Durumu çocuğa açıklarken çocuk kitapları ve oyuncaklardan faydalanabiliriz.
Afeti birebir yaşamayıp psikolojik etkilerini uzaktan yaşayanlarda ortak bir “hayat rutinini dahi devam ettirmeden duyulan utanç” duygusu görüyoruz. Bu süreçte hissettiğimiz başka hangi duyguları normal kabul edebiliriz?
Utanç çok baskın bir duygu oluyor doğru! Yetersizlik, öfke, kaygı gibi duygular da görülebilir. Kişilerin kendini çaresiz hissetmesi ve bu konuların temelden çözülmeyip bugün bu kadar kayba yol açması bunların başında geliyor. Destek verme ve harekete geçme ihtiyacı bu duygularla baş edebilmek için en baskın davranışlar arasında. Bu nedenle de kişiler birlik olup bilinçli yardım sağladıkça ve bu yardımların da yerine, kişilere ulaşabildiğini fark ettikçe, kendilerini daha işe yarar ve faydalı hissedebiliyor.
Bir yandan haberleri takip etmek, bir yandan yardım etmek istiyoruz, bir yandan da çalışma hayatı devam ediyor. Bu haller arasında nasıl denge kurmamızı önerirsiniz?
Denge kurmak en zorlayıcı olanı. Çünkü bir yandan depremzedelerin yanında olup fayda sağlamak isteyen bir tarafımız harekete geçerken bir yandan da işlerimize devam etmemiz bekleniyor. Fiziki olarak yanlarında olamamak uzaktan da olsa haberlerle takip etme ihtiyacını getiriyor. Ancak bu zaman zaman zarar verici, yıpratıcı bir duruma sebebiyet verebilir. Bu durumdan çok etkilenen ve çalışma hayatını sürdürmek zorunda olanların iş verimliliğinde azalma görüyoruz. Bu nedenle firma sahiplerinin bilinçli olup çalışanlarına şirket içi eğitimler vermeleri ve öz düzenleme, regülasyon gibi çalışmaları düzenli olarak sağlamaları gerekir.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Kişilerin yaşanılan bu üzücü durum sonrasında koşulları stabil hale geldiğinde birçok olumsuz psikolojik durum eşlik edebilir. Çevresindeki kişilerin bunları fark edip ne olursa olsun göz ardı etmemeleri çok önemli. Bu bağlamda travma alanında çalışan bir psikologdan destek almaları gerekiyor. Ayrıca kişiler deprem sonrasında farklı farklı tepkiler vermiş de olabilirler. Tüm bu tepkilerin normal olduğunu ve kimsenin birbirini yargılamaması gerektiğini de eklemek isterim.
Öte yandan travmadan etkilenmek için bu konuları birebir yaşamış olmaya gerek yok. Olaya dair görüntüleri görmek ve sesleri duymak dahi tramvayı yaşamak için yeterli etmenler. Bu nedenle yaşanılan durumdan etkilenip hayatına olumsuz yansıyan yani işlevselliğini eksi yönde etkilenen herkesin çocuk, genç, yetişkin ayırt etmeksizin, terapi desteği almasını da tavsiye ederim.
KUTU
Türk Psikologlar Derneği’nden çağrı
Röportajın sonuna şu bilgiyi eklemek de faydalı olacaktır. Türk Psikologlar Derneği, tüm şubelerinin, TPD Travma, Afet ve Kriz Birimi ve alan akademisyenlerinin eşliğinde deprem sahasında faaliyete geçirilmek üzere psikososyal müdahale programı hazırladığını duyurdu. Derneğin müdahale programı kapsamında görev almak üzere gönüllü psikologları psikolog.org.tr sitesinde bulunan form aracılığıyla başvuruda bulunmaya davet etti.