Haziran 2018’de, ölümünden 25 ay sonra, hep aynı yerde yaşayan, yatan, yaşlanan ve öldürülen Tarçın köpeğin heykelinin açılışı yapıldı. 18-19 yıl ona kol kanat geren mahalle sakinleri istedi, mahalle sakini heykeltıraş İskender Giray yaptı. Ölümü hariç, her şey sıcak bir aile filmi gibi…
Yandaki küçük apartmanda bir hacı amca var. Beni bahçede kedi, köpek, kuş beslerken gördüğünde “Allah razı olsun senden!” der ama ne söylediğini uzaktan anlamazsanız küfür etti zannedersiniz, öyle ters ve suratsız biri. Onun ağzından böyle sözler duymak bu sebepten daha değerli, çünkü düşünmediği şeyi söylemeyeceğini tarzından hissediyorsunuz. Güven veriyor.
Tarçın’ın mahallesiyle ilişkisi bana hayatımızdaki böyle insanları hatırlattı. Nitekim Mayıs 2016’da 18-19 yaşındayken ölen Kadıköy’ün gedikli sakinlerinden Tarçın da aksi bir komşumuzmuş. Bellediği birkaç insan hariç kimseye yüz vermez, kuyruk sallamazmış. Buna rağmen, Haziran 2018’de heykelinin dikildiği Moda Burnu’ndaki kaldırımda geçirdiği uzun ömründe şehrin başka yerlerinden bile hayranlar biriktirmiş: “Bak sevgilim, işte bu Tarçın.” Sıcacık gözleriyle birlikte muhtemelen bu riyadan uzak tavrıydı insanları büyüleyen. Yüze sahte gülmeyen, dedikodu yapmayan komşu işte, aksiyse aksi! Bir gün küçük bir cilve yapsa dünyanın en mutlu insanı eder sizi. Çünkü yalan söylemediğini bilirsiniz.
Tarçın 18-19 yıl önce kendisi gibi bir bebekle birlikte, hayatı boyunca yaşadığı ve öldüğü bölgede peydahlanmış. İkiliyi besleyen bir kadıncağız varmış o zaman. Fakat bebekler bir yaşına gelmeden taşınmış, taşınırken de birini sahiplenip götürmüş. Tarçın’a başka bir komşu bakmaya devam etmiş. Kısırlaştırmanın henüz Kadıköy’de de sıkıntılı olduğu dönem; Tarçın hamile kalıp beş bebek doğurmuş. Bebekleri mahalleli sahiplendirmiş, Tarçın kısırlaştırılmış. Ondan sonra da insan komşuları tarafından yemeği, suyu eksik edilmemiş.
Herkese yüz vermezmiş ama güvendi mi gidip kapıları çalarmış. İstediği geceler sokakta, o meşhur köşe kaldırımda yatar, istediği geceler favori insanlarından birinin evine gidip tanrı misafiri olurmuş.
Küçük bir bıçkın kız ve kocaman korkusu
Moda’ya yolunuz düşerse mutlaka heykeline gidip bakmalısınız. Boyunu görünce gülme tutuyor insanı. Neredeyse kedi! “Bu kadarcık mıydı Tarçın?” diye sordum hayretle, cevap “Bir tık daha büyüktü” oldu hep. Hele yıllarını onunla selamlaşarak geçirmiş insanlardan ne kadar bıçkın bir kız çocuğu olduğunu dinledikten sonra görünce, gerçekten gülmeden edemiyor insan.
Tarçın, o boyuyla kainatın hakimiymiş meğer. Yöresindeki sahipli sahipsiz tüm köpeklerin hanım ağasıymış. Heykelinde gördüğünüz pozisyonda, her an ayağa fırlayacak biçimde ağırlığını ön bacaklara vererek oturur, bir köpek belirince hop dikiliverirmiş. Ağzında diş kalmadığı son yıllarında bile otoritesini kimse sarsamamış.
Tek korkusu varmış Tarçın’ın; hemen hemen tüm sokak köpeklerinde olan gök gürültüsü korkusu. Aslında ev köpeklerinde de olabiliyor bu korku, ama sokakta doğup büyümüş canlıların alışmış olacağını, aldırmayacağını düşündüğü için, nasıl korkup sığınacak yer aradıklarını, nasıl titrediklerini fark edince çok afallıyor insan. Hatta, böyle bir akşam belli etmeden dükkanlardan birinin tuvaletine sığınmışlığı olmuş, ertesi sabah dükkanı “Allah Allah, burası ıslak köpek kokuyor!” diyerek açan esnafın yüzünü hayal etmek lazım!
Tarçın’ın komşuları Sennur Ulugönül ve Dalton’la yakınlaşması da bu vesileyle olmuş. Yollarının ölene dek kesişmesini “2010 yılında gök gürültülü yağışlı bir gün Dalton’la kafede otururken yanımıza gelip sığındı, küçücük oldu, korkudan titredi. O günden itibaren gecelerini bizimle birlikte evde geçirdi” diye anlatıyor Sennur Hanım. “Hiçbir zararı, zorluğu olmayan bir hayvandı. Akşam eve gelir, yemeğini yer, bir kenarda yatar uyurdu. Sabah kalkınca birlikte çıkardık, gündüzünü her zamanki köşede, emlakçının önünde geçirirdi” diye sevgiyle anıyor. Tarçın, çok sevinmemekle birlikte evin nüfusuna kendisinden sonra eklenen İnka (5 yaşında) ve Kumpir (3 yaşında) bebek kardeşlerine son derece sabır göstermiş.
Tarçın’ın hiç haz etmediği köpek komşularından biri, heykeltıraşı İskender Giray’ın köpeği Paşa’ymış. İskender Beyle söyleşi için buluştuğumuzda Paşa’yla tanıştım. Sekiz yaşında, yedi yıl önce Ankara’da artık istenmediği için kapının önüne bağlandığı bir gecekondudan kurtarılmış melek gibi bir köpek. Belki Tarçın da benim gibiydi, fazla iyi niyetli köpeklere kızıyordu kendilerini insanlardan sakınmayı bilmiyorlar diye…
Trafik canavarı
Gecelerini Sennur Ulugönül Ailesiyle geçirdiği yıllar boyunca, önünde yattığı Lima Emlak ve o sokaktan başka bir komşusu her gün ona ciğer pişirmeyi sürdürmüşler. Sadece son yılında merdivenleri çıkamadığı için eve giremez olmuş Tarçın; o ayları yine Sennur Hanımların apartmanında geçirmesine diğer apartman sakinleri sağ olsunlar, itiraz etmemiş. Etrafımızda komşu dediğimiz nice kötü insan varken, bir hayvanın ıslak tüy kokusundan, uçan bir tutam tüyünden kime ne zarar gelebilir?
Son akşam ortada görünmemiş Tarçın. Nerede derken, haber, koşturmaca, klinik, ölüm...
Tarçın’ı her zaman yattığı, şimdi heykelinin de olduğu yerde girilmez sokağa giren bir araç ezmiş. Üzerinden önce ön tekerleriyle geçmiş, sonra arka tekerleriyle bir daha. Öldü diye birileri çöpe atmaya çalışırken düşürmüşler, hareket etmiş Tarçın, ama kliniğe götürülürken yolda ölmüş.
Olay duyulunca büyük infial yaratmış. Aracın bulunması için Twitter’da müthiş bir seferberlik… Araç kiralık çıkmış, hemen o hafta sokağın girişindeki trafik yönü tabelası değiştirilmiş.
En tatlı dost olabildiği gibi en acımasız düşman da olabiliyor komşu insan…
Heykelin başına gelenler
Tarçın, aynı gün yine trafik kazasında ölen diğer mahalle sakini Sarıkız ile birlikte gömülürken, kadir bilen, sevgi bilen insan komşular insandan olmayan komşularımızın sıcak hikayelerine dikkat çekmek için bir şeyler yapmayı düşünmüş. Heykelini dikmek bunlardan biri. Yine bir komşu olan, hani Tarçın’ın hiç sevmediği melek Paşa’nın babası İskender Giray’la konuşulup anlaşılmış.
İskender Giray, mahallesini Berkin Elvan, Ağaca Ağıt, Nur Köklü gibi eserleriyle süsleyen, bunların bir kısmını sokak işi olarak gönüllü üretip yerleştiren bir heykeltıraş. Çocukluğunda marangoz yanında çalışan hukukçu babasından zanaat öğrenmiş bir fizik mühendisi aslında. Telekomünikasyon sektöründe çalışırken hayatını değiştirip sanata yoğunlaşmaya karar vermiş.
Komşusu Tarçın’ın heykelini yapma teklifini sevinerek kabul etmiş. Heykel bronz döküm tekniğiyle hazırlanmış, kaidesi ise mozaik beton döküm. Elbette çok emek vermiş fakat heykelin Tarçın’ın ölümünden ancak 25 ay sonra yerine yerleştirilmesinin sebebi bir kazalar zinciri! İlk mum kopyaları kamyonetine yükleyip Gebze’deki döküm sponsoruna götürmüş. Fakat sanayi tipi çalışmada yanlış alaşım kullanılınca, bütün döküm çatlamış. Derken, eve dönüş yolunda araba bozulmuş. Tamir edildikten sonra tam hareket ederken, bu sefer, aslında sabit bir parça olan bir takoz çıkıp hassas dökümü kırmış! Her şey sil baştan...
“Bir heykeli bitirdiğinizde sabrınızı da bitirmiş olursunuz. Yeniden başlamak için zamana ihtiyacınız var” diyor İskender Giray. Aradan aylar geçiyor, yeniden enerji toplanıyor, işe başlanıyor. Mum kopyalar yine döküme hazır. Kamyonetine koyuyor, az ileride oturan babasını almaya gidiyor ki, yolda heykeli tutsun, başına bir şey gelmesin. Moda’dan babanın alınacağı Mühürdar’a kadarki kısacık mesafede bir çocuk park halindeki iki araba arasından önüne sarkıyor. Ani fren, her şey tuz buz… Dinlerken ben ağlamak istedim!
Betonu yastık etmek
Ve yine aylar… Hatta bir ara vazgeçiyor, çekiliyor projeden. Fakat içi elvermiyor. Üzerinde koskocaman Bonbon baskısı da var. Kazada Tarçın’ın başında bekleyen Bonbon, İskender Giray’ı da çamur modeli hazırladığı ilk zamanlarda atölyesinde ziyaret etmiş. “Hiç gelmediği yer” diyor o da hayretle. Bunun üzerine o heykel bitirilmez mi? Bonbon, artık Tarçın heykeli nihai halini alırken bir kez daha gelmiş hatta. Cama burnunu dayamış, girmiş, İstender’in gözlerine bakmış, Tarçın’ın karşısına oturmuş, yatıp uyumuş. Uyanınca gidip yine burnunu gitme vakti diye cama dayamış. Sanatçının belki de motivasyona en çok ihtiyaç duyduğu ilk ve son zamanlarda gelip “Arkadaşım, Tarçın’ı bitirmelisin” demiş gibi... Bütün evreleri izlemiş, “Bak bekliyorum” demiş gibi…
Bu sefer kazasız belasız atlatılmış tüm süreçler. “Heykelin kaidesi beton yastık. 18 yıl betonu yastık yapmıştı kendisine, ben de altına yastık koydum” diyor.
Bugün, bir hayvanın bir ileri bir geri üzerinden geçip giden, canlı hayvanı çöpe atmaya çalışan insanlarla halen birlikte yaşamamız dışında, Tarçın’la ilgili her şey yoluna girmiş durumda. Tarçın’ı mahallenin mekanlarından Beppe’nin Amerikan servislerinden, internet sitesi Dodo’nun yakında yayına girecek Tarçın hikayesine kadar farklı yerlerde bulabilirsiniz. Bulmanız da şart değil aslında; hepimizin sokağında en az bir Tarçın var, gök gürlediğinde korkudan yüreği ağzına gelen, betonu kendine yastık eden....