Storytelling yani hikaye anlatıcılığı, günümüzde çok popüler bir kavram haline geldi. Özellikle çocuk eğitiminde önemli bir yeri olan hikaye anlatıcılığının çocuklardaki etkilerini oyuncu ve hikaye anlatıcısı Özlem Yıldırım ile konuştuk.
Storytelling yani Türkçe karşılığı ile hikaye anlatıcılığı, günümüzde pek çok alanda kullanılan popüler bir kavram. Oysa hikaye anlatma eylemi yüzyıllar öncesine kadar uzanıyor. Çocukluğumuzda bize masallar, destanlar, efsaneler anlatan büyüklerimiz de aslında hikaye anlatıcılığı yapıyordu. Yüzyıllar önce ortaya çıkmış hikayeleri hâlâ bilmemizin nedeni, o zamandan beri nesilden nesle aktarılarak bugüne ulaşması.
Televizyon, internet gibi teknolojik araçların olmadığı zamanlarda sosyalleşme ve eğlenme aracı dildi. İnsanlar, anlatıcıların anlattığı hikayeler ile farklı dünyaların kapılarını aralar, hayal güçlerini geliştirerek hem eğlenir hem öğrenirlerdi. Aslında kaybolmaya yüz tutmuş, işlevi ortadan kalkmış gibi görünen hikaye anlatıcılığı bugün yeniden ortaya çıktı ve rağbet görmeye başladı.
Günümüzde bu kadar popülerleşmesinin nedeni; şirketlerde, sahne sanatlarında ve eğitimde kullanılıyor olması. Örneği; NIKE, IBM, Microsoft gibi şirketlerin bünyelerinde “Chief Storytelling Officer” ya da “Chief Storyteller” diye pozisyonlar yer alıyor Çünkü hikaye anlatımı hayal dünyasını tetikliyor, bu da yaratıcılığın gelişmesine katkı sağladığı için şirketlerin beslendiği bir kaynak haline geldi.
Hikaye anlatıcılığı çocuk gelişiminde çok etkili!
Hikaye anlatıcılığının eğitimdeki önemi son zamanlarda daha çok anlaşılmaya başladı. Hikaye anlatımı çocuklara anlamlı ve amaçlı bir şekilde konuşmayı öğretiyor. Çocukların kelime hazneleri gelişerek dili kullanmaları ve yeni bir dil öğrenme becerileri, dolayısıyla iletişim becerileri artıyor. Mantıksal düşünme, yaratıcılık ve hayal gücü konularında gelişimlerini sağlıyor. Okumak, yeni hikayeler yazmak ve anlatmak konusunda istekleri artıyor.
Hikaye anlatıcılığının çocuk eğitimi ve gelişimindeki rolünü, oyuncu ve hikaye anlatıcısı Özlem Yıldırım ile konuştuk. Yıldırım, özel eğitim kurumlarında ve dijital platformlarda, okul öncesi ve sonrası çocuklar özelinde hikaye anlatıcılığı üzerine çalışmalar yapıyor.
Hikaye anlatıcılığının özellikle pandemi döneminde eve kapanmak zorunda kalan çocuklar için büyük bir katkısı olduğunu tahmin etmek zor değil. Eğitim kurumlarının çocukların evde kaliteli vakit geçirmesi için bu yöntemi tercih ettiğini belirten Yıldırım, pandemi koşullarında çocukların eğitimi ve gelişimi için hikaye anlatıcılığına başvurmanın önemli olduğunu vurguluyor.
Çocuklar da yetişkinler de aslında hikaye anlatıcılığına yabancı değiller, drama eğitimleriyle büyük benzerlik gösteriyor. Çocuklarla yapılan drama dersinde, belirlenen bir kazanım özelinde çocuklara oyun oynatılıyor, doğaçlama yaptırılıyor ve oyun sonunda birlikte bir değerlendirme yapılıyor. Yani oyun sırasında “ne yaşadı, ne düşündü, o deneyim ona ne yaşattı, dersteki etkinlikler ona ne gibi farkındalıklar kazandırdı” sorularına yanıt aranıyor. Tüm bunları gerçekleştirirken didaktik bir üsluptan uzak durulması gerektiğini belirten Yıldırım, “Amacımız kazanımı çocuğa buldurtmak. Kazanımın ne olduğunu baştan söylemiyoruz, dersin sonunda onun ağzından duymak istiyoruz. Oyun sırasında hem bedeni hem zihni aktif olduğu için oyunla öğrendikleri, çocuk için daha kalıcı oluyor. İnanarak yaptığı için yaşayarak öğrenmiş oluyor. Hikayeleri dinlerken de aynı prensip geçerli” diyor.
Hikayelerin içeriğinin rolü büyük
Bu işin odağında hikaye var ama peki nasıl bir hikaye? Hikayenin konusu kadar dili de önemli. Örneğin ötekileştiren, cinsiyetçi, didaktik, mesajını direkt sözle ifade eden hikayeler tercih edilmemeli. Aksine dinlerken ve izlerken şaşırtan, farklı bir deneyim yaşatan, konuya farklı bir bakış açısı getirebilen hikayelerin kıymetli olduğunu belirten Yıldırım, hikayelerin bir yol göstericisi olduğunu şöyle anlatıyor:
Çocukların hayal gücü zaten yeterince zengin. Hikaye anlatıcısının ona, doğru bir yol gösterici olması gerekiyor. Doğru bir yol gösterici olursan çocuk hayal dünyasını nasıl şekillendirebileceğini ve kurduğu hayalleri nasıl ifade edebileceğini öğreniyor. Hayallerini ifade edebilen ve şekillendirebilen çocuk ileriki hayatında da karar alma aşamasında, amaçlarını belirleyip bu doğrultuda hayatını şekillendirme evresinde çok daha kolay ilerliyor. Ne istediğini bilen, istediği şeylerin peşinden koşma cesaretine sahip bireyler ortaya çıkmış oluyor.”
Bir bireyin hayatta en çok karşılaştığı sorunlar, “Kendimi nasıl doğru ifade edebilirim, yapmak istediğim şey ne, istediğim şeyi buldum ama nasıl gerçekleştirmeliyim?” gibi sorulardan oluştuğunu belirten Yıldırım, “Çocuğa küçük yaşta kurduğu hayale inanmayı öğrettiğin zaman, hayal kurduğu şeyleri gerçekleştirebileceği inancını verdiğin zaman bu çocuğun başarılı olma yüzdesi çok yüksek. Bu durumu artık eğitimciler de bildiği için drama derslerine ve hikaye anlatıcılığına çok önem veriyorlar” şeklinde ifade ediyor.
Hikayedeki karakter rol model olmalı
“Hikayede karakter yaratmak çok önemli. Nasıl ki dizilerde, filmlerde bir karakteri beğenirsek sürekli seyretmek isteriz, idol ve rol model olarak kabul ederiz; aynı şekilde hikaye anlatımında da bu durum ön planda. Bir çocuk için rol model olabilecek bir karakter yarattığın ve çocuğa onu sevdirdiğin zaman çocuk ondan ilham almaya başlıyor” diye belirten Yıldırım, “Mesela karaktere cesaret eklersen; bilime önem veren, sezgilerini takip eden, etrafındaki insanlara karşı anlayışlı, dil, din, ırk gibi farklılıklara karşı saygılı bir karakter yaratırsan ve seçtiğin hikaye de çocuğun hayal dünyasına hitap eden, onu heyecanlandıran, merakını kaşıyan bir hikaye olursa çocuk çok etkileniyor ve o karaktere özeniyor. O karakterin özelliklerini benimsemeye başlıyor” diye ekliyor.
Çocukların tepkileri olumlu
Çocuklar her hikayeyi can kulağıyla dinlemiyorlar elbette. Hatta başlangıçta masal ya da hikaye anlatılacağını duyunca burun kıvırmaları da kuvvetle muhtemel. Özlem Yıldırım’ın da benzer hikayeleri var, şöyle ki: “Bazı çocukların kafasında masal sıkıcı bir şeymiş gibi yerleşmiş. Başta masal dinleyeceklerini öğrenince olumsuz bakan çocuklar, ben masal anlattıktan sonra pür dikkat dinlemeye başladılar. Tüm çocuklar dinlerken merak ediyor, karakterle ilgili sorular soruyor, “masalın sonunu daha farklı yapabilir miyim” diyenler oluyor. Okul öncesi dönemdekilere hikayeler anlattırıyorum, okul dönemindekilere ise yazdırıyorum ve hepsi bu konuda çok fazla istekli oluyor. Özellikle konsantrasyonunu toparlamakta güçlük çeken, arkadaşlarıyla ekip olarak çalışmakta zorlanıp bireysel olan çocuklarda çok iyi sonuçlar alınıyor. Bu sebeple bu tür masal ve hikayeler, karşı tarafın beynine ve kalbine işleyebilecek kişilerin ağzında hayat bulduğu zaman, eğitimde gerçekten çok büyük bir yeri dolduruyor.”
Hikaye anlatıcısı olmak için gerekenler
Elbette her meslek gibi hikaye anlatıcılığının da incelikleri ve yetenek isteyen tarafları var. Hatta bir süredir hem online hem de offline storytelling kursları mevcut. Yıldırım da aynı şekilde hikaye anlatıcılığını meslek olarak yapmak için birkaç kriter olması gerektiğini söylüyor. Bir şeyleri anlatma üstüne tecrübesi olan, anlattığı şeylere inanan, güzel diksiyonu olan, hayal gücü kuvvetli ve içindeki çocuğu yaşatan; renkli, eğlenceli bir şekilde anlatım yapabilen; anlatımına yeni, farklı soluklar katabilen ve kendi tarzını oluşturan kimselerin bu konuda daha başarılı olduğunu, dinleyenler için daha tercih edilesi olduğunu, çocuklar tarafından da daha çok ilgi gördüğünü belirtiyor.
“Anlattığın şeye kendin inandığın zaman, karşı taraf da inanıyor. Önce kendin inanmalısın. Ezberlediğin bir şeyi sadece doğru bir diksiyonla aktarmak yeterli değil. Masalın veya hikayenin derdi ne, anlatmak istediği şey ne, ona odaklanmak gerekiyor” diyen Yıldırım’a göre bir hikaye anlatıcısının o evreni yaratabilmesi ve yazarın yarattığı evreni çocuğa sunarken iyi bir aracı olabilmesi önemli.