Gökhan Zincir bir seramik yaratıcısı ve şu an Galata’nın kalbinde 40 by Gökhan Zincir adında satış yaptığı bir seramik dükkanı ve seramik meraklıları için atölyeleri var. Seramikle tanıştıktan sonra yıllarını verdiği kurumsal hayat kariyerini sonlandıran Gökhan Zincir ile yaratıcı tasarımlarını ve seramik sanatının inceliklerini konuştuk.
“Kendisini bir seramik tasarımcısı ya da sanatçı olarak değil, seramiği araç olarak kullanan bir yaratıcı olarak görüyor.''
Gökhan Zincir 39 yaşında bir seramik yaratıcısı. Kendisini bir seramik tasarımcısı ya da sanatçı olarak değil, seramiği araç olarak kullanan bir yaratıcı olarak görüyor. Aslen İzmirli olan Zincir, Ege Üniversitesi Sinema Bölümü’nden mezun olduktan sonra İstanbul’a taşınmış. Yaklaşık 16 - 17 yıl reklam ve televizyon sektöründe senaryo yazarı, kreatif direktör ve proje tasarımcısı olarak kariyerini sürdürmüş. Ardından iki yıl önce yaptığı işlerin onun için yeterli olmadığını fark edip kurumsal hayatından istifa etmiş ve kendi adına tasarımlar yapmaya başlamış.
Seramik çalışmalarınızın dışında farklı tasarımlarınız da var mı?
Şu an seramik çalışmalarımla ön plandayım. Fakat arkada hazırladığım birçok farklı koleksiyon var. Diğer yandan dokumaları hedef alan yeni bir marka hazırlıyorum. Bu marka tamamen geleneksel Türk dokumalarının modernize edilmiş hallerinden oluşan bir yaşam kültürü markası olacak. Bunun dışında bir şalvar koleksiyonu hazırlıyorum, ufak ufak moda dünyasına da girmeye başlayacağım.
Seramik sanatında yaratıcılığın payı nedir?
Bir şeyi yaratma dürtüsü çok kuvvetli ve aynı zamanda baş etmesi de çok zor bir duygu. Bir düşünceyi ve akla gelen bir hayali gerçekleştirme sürecinin tamamı keyifli olduğu kadar da zorlu bir süreç. Aslında bir doğum sancısı gibi düşünebilirsiniz. Önce bir fikri buluyorsunuz, ardından geliştiriyorsunuz ve sonra sancılı bir şekilde o fikrinizi gerçeğe dönüştürüyorsunuz. Bu durum özellikle kendini ifade etme telaşındaki bir insanı en iyi anlatan şeylerden biri.
Seramiğin çıkış noktası çamur ve siz ona şekil veriyorsunuz. Bir sanatçı olarak yaratma sürecini nasıl tanımlayabilirsiniz?
Seramikle bir şeyler yaratmanın, yaratma dürtüsüne olumlu pek çok katkısı var. Çamur bildiğiniz gibi ilkel ve ham bir malzeme. Hantal bir görünümü var. Hiçbir şeye benzemiyor. İçerisinde nem ve hava olan toprak gibi düşünün. Hiçbir ifadesi ve anlamı olmayan bir ham malzemeyi alıp binlerce duygu ve ifade yüklediğiniz formlara, dokulara, şekillere dönüştürmeye çalışıyorsunuz.
Öte yandan çamura her dokunduğumuzda ondan nem ve hava çalıyoruz. Biraz aşk ve nefret ilişkisi aslında... Eğer çok severseniz, yani çok dokunursanız size karşılık vermez; hemen kurur ve kötüleşmeye başlar. Onu çok sevmeli hem de ona çok doğru dokunmalısınız. Çamura şekil verirken ona nasıl dokunmam gerektiğini ve ne kadar müdahale edebileceğimi düşünüyorum. Dolayısıyla çamurla ruhsal olarak da ciddi bir alışveriş halindeyiz. Ben ona şekil verirken o da benim ruhumu terbiye ediyor.
İlham aldığınız bir seramik sanatçısı var mı?
Ben Birsen Canbaz’ın öğrencisiyim. Kendisi Türkiye’de en sevdiğim seramik sanatçısıdır. Altı yıl onun atölyesinde sıkı bir öğrencilik dönemim oldu. Ardından kendi kanatlarımla uçmaya başladım.
Seramik bir ürün elde ederken nasıl bir süreç izleniyor?
Ben elle çalışan bir sanatçıyım, hiç torna bilmiyorum. Benim için süreç temelde üç aşamadan oluşuyor. Birincisi serbest şekillendirme ve rötuş, ikincisi fırınlama ve sonuncusu da sırlama.
Rötuşta, elle yaptığımız formu zımpara ve nemli sünger yardımıyla daha kusursuz hale getiriyoruz. O objeyi ne kadar güzelleştirmek ve ne kadar kusursuzlaştırmak istediği sanatçının kendisine kalmış bir durum. Fırınlama ise çok teknik bir iş. Çünkü seramiğin esas sihri, ateş. Seramiği çok yüksek derecedeki ısıyla buluşturduğunuzda, o form sertleşiyor. Daha mukavemetli hale geliyor. Dolayısıyla işin içine bu aşamada simya giriyor.
Sırlama için ise yaptığımız formu renklendirme ve dekore etme aşaması diyebiliriz. Şöyle düşünün; bir kişiyi giydirdik, şimdi sıra saç ve makyaja geldi.
Tüm bu aşamaların öncüsü ise temel aşama diyebileceğimiz “yaratıcılık” aslında. Çünkü seramiğin hammaddesi çamur. İstediğiniz şekli almaya hazır ve nazır. Sadece sizi bekliyor. Burada bence temel farkı yaratan kısım, teknik olarak saydığım bu aşamalardan çok bir seramik sanatçısının ya da zanaatkarının duygu ve düşüncelerinden ne yapmak istediğine karar verdiği o ön hazırlık süreci. Kuluçka süreci. Çamura ilk dokunduğunuz andan rafa koymaya hazırlayacağınız final ürüne gelene kadar olan süreç çok meşakkatli bir süreç.
Seramik sanatçısı olmakla hobi olarak yapmak arasındaki temel farklar neler?
Ben de yaratıcı bir alan dahi olsa bambaşka bir iş yaparken, bir atölye çalışması sayesinde seramiğe bulaştım. Elimi çamura buladığım ilk andan itibaren bunun bir hobi olmayacağına karar vermiştim. Çünkü seramik kendini adama gerektiren bir alan. Bence haftada bir gün, günde dört saat hobi dersleriyle seramik sanatçısı olunamaz. Bu bir süreç işi. Ama evet, bunu yapan insanlar şu an yok mu? Var. Buradaki kilit nokta şu: Seramik yapmakla, seramik aracılığıyla bir şeyler tasarlamak çok farklı şeyler. Bence işin artistik tarafıyla hobi tarafı arasındaki ince kırmızı hat bu.
Ben seramiği, kendimi ifade etmek için bir araç olarak kullanmayı önemsedim. Günümüzde hobi kurslarıyla birlikte seramikte yaşanan kirliliğin içinde biraz daha artistik bir yerde durmak istedim. Sadece fincan yapmayayım, heykelsi birtakım formlar çalışayım ama çalıştığım bu formlarla da insanlar çay ve kahve içsinler gibi bir stratejiyle harekete geçmiştim. Amacım seramik yapmak değil, seramiğin hammaddesini kullanarak tasarımlar yapmak. Bu işte profesyonel olarak ilgilenen herkese de aynısını tavsiye ediyorum.
Satış yaptığınız dükkan 40 by Gökhan Zincir’in ismi nereden geliyor?
Kahve kültürü markama 40 ismini koymamın temel sebebi, kültürümüzdeki kahve güzellemesinden geliyor. Ben aslında fincan satmıyorum. Ya da kahve enstrümanları satmıyorum. İnsanlar arasında 40 yıllık hatıra vesile olacak birtakım objeler, onların muhabbetlerine eşlik edecek kahve ya da çay keyiflerine eşlik edecek formlar tasarlıyorum. Bu da işin kültürel boyutu aslında.
Turistlerin dükkanınıza ilgisi nasıl?
Galata özellikle turistik bir alan olduğu için tüm müşterilerimize kültürümüzdeki 40 yıllık hatır güzellemesini anlatıyorum ve onlardan çok sıcak tepkiler alıyorum. Turistler Türkiye’ye bir seyahat gerçekleştiriyor ve ülkelerine dönecekleri vakit sevdiklerine buradan bir hatıra almak istiyorlar. Özellikle hediyelik olarak düşündüklerinde sadece bir sanatçının yaptığı fincan değil, 40 yıl hatırı olacak bir vesile alma kültürü onların da hoşuna gitti.
İstanbul Modern’deki mağazada tasarımlarınız satışa çıktı. Bu süreç nasıl oldu?
Benim için çok keyifli bir noktaydı. İstanbul Modern, İstanbul’da “sanatla ilgili bir alan” denildiğinde akla ilk gelen yerlerden biri. İstanbul Modern’de değerli tasarımcıların, değerli işlerini mağazada sattıklarına inandığım için bana böyle bir teklifle gelmeleri beni çok mutlu ve gururlu hissettirdi. Böylece bir şeyleri doğru yaptığımdan emin oldum. Burada satışlara üç ay önce başladık. Şu an gayet iyi gidiyor.
Ürünlerinizin satıldığı yerler ve sergilendiği alanlar var mı?
Ben seramiği yapma sürecini tamamladıktan sonra bana gelen teklifin satışla, sergiyle veya endüstriyel bir tasarımla ilgili bir etkinlik olmasını hiç ayırt etmiyorum. Bunların tümüne yaptığım işlere karşı gelen talepler olarak bakıyorum. Çünkü ben satışa çıkacak noktalarda da hazırlıklarımı sergiye hazırlanır gibi yapıyorum.
Yaklaşık iki yıldır Nişantaşı Archive Design Store’da tasarımlarım satışa çıkıyor. Yerli ve yabancı birçok tasarımcının ürünleri burada satılıyor. Bunun dışında dört buçuk beş ay önce DEMSA grubunun yaptığı Turkish Design Avenue projesindeki tasarımcılardan biri olarak, Kanyon Harvey Nichols, Nişantaşı Brandroom ve Galeries Lafayette Emaar Square’deki mağazalarda ürünlerim satışa çıktı. Harvey Nichols gibi global bir markanın altında Türk tasarımcısı olarak bir locaya sahip olmak ve orada ürünlerin satışta olması da benim için çok keyifliydi. Dünyaca ünlü tasarımcılarla aynı dükkanların içinde satılmak bana da kendimi iyi hissettirdi.
Şu an Pera’da Han of Design’da yirmiye yakın Türkiye’nin en önemli tasarımcılarının katıldığı bir karma sergide üç ayrı koleksiyonum var. Sergi aralık ayına kadar sürecek. İki yıldır Design Week’de modern Türk Tasarımının Genetiği sergisinde ürünlerim sergileniyor. Aynı küratörün aracılığıyla bu sene Frankfurt Heimtextil’de Türkiye’yi tanıtan stantta ürünlerim sergilendi.
Dükkanınız haricinde Galata’da bir de atölyeniz var. Burada neler yapıyorsunuz?
Atölyemde yaratıcı düşünce ve seramik atölyeleri veriyorum. Hem farklı gün ve saatlerde düzenli derslerime gelen aylık öğrencilerim var hem de burada kısa süreli deneyim atölyeleri yapıyorum. Bu deneyim atölyelerinde de aslında az önce size tüm aşamalarını açıkladığım şekillendirmeden başlayarak sırlama aşamasının sonuna kadar bir ürünü seramikle yapmanın tüm süreçlerini iki derste öğrencilerime gösteriyorum. Daha önce seramiğe dokunmuş olmaları gibi bir şart da yok. Hatta çamura ilk kez dokunacak birinin benim atölyemde başlaması benim için daha iyi bir sonuç. Çünkü o bağı ilk kuran kişi, aracı olan kişi ben oluyorum.
Öğrencilerimin demografik özellikleri çok farklı. Beyaz yakalı üst düzey yöneticiler de var. Kurumsal hayatını belki de kariyerinin zirvesindeyken bırakıp, çok daha basit sade ama yaratıcı bir hayat tercih edenler de var. Üniversiteden daha yeni mezun olmuş ve tam ne yapacağını bilmeyen kişiler de var.
Atölye çalışmalarınız nasıl oluyor?
Öğrencilerimle çalışma sürecinde güzel şeyler konuşmaya, güzel şeyler dinlemeye, güzel şeyler atıştırmaya ve güzel şeyler üretmeye çalışıyoruz. Derslerimiz boyunca da ne yaparsak daha yaratıcı olabileceğimi, aklımızı nasıl çalıştırırsak insanlar üzerinde etkileyiciliği geniş ürünler yapabileceğimizi kovalıyoruz.
Benim atölyelerimi biraz daha yaratıcı ve estetik odaklı olarak düşünebilirsiniz. Ben öğrencilerime sadece bir bardak yaptıklarında kızıyorum. Çünkü yaptığımız şey bir bardaktan, tabaktan ve kaseden çok daha fazlası olmalı. Onların o ürünü yaptığına dair imzaları ürünün üzerinde görmeliyiz. Yani öğrencilerimin yaratıcı katkılarını işlerinin üstünde görmek istiyorum. Bu anlamda biraz zorlu bir eğitmen olduğumu söyleyebilirim. Çünkü normalde sadece belirli bir ücret karşılığında rahatlamak için geldikleri bu atölye çalışmalarında, ben aslında onları tam tersine daha çok strese sokuyorum. Her seferinde daha fazlasını bekliyorum çünkü ben kazandığım parayı ancak böyle hak edebileceğimi düşünüyorum. Yoğun bir atölye içeriğimiz var bu anlamda. Birilerinin hayatına bu şekilde dokunduğumu görebilmek bana çok iyi geliyor.
Tasarımlarınızda geleceğe dönük planlarınız var mı?
Uzun vadedeki planım şöyle; Gökhan Zincir markası altında birçok enstrüman tasarlayan, tasarım yelpazesi çok geniş bir yaratıcıya dönüşmek istiyorum. Yani sadece seramik sanatçısı veya tasarımcı olarak değil birçok yönüyle kendini insanlara gösterebilen bir yaratıcı olmak istiyorum.