Boğazın incisi: Kız Kulesi

Boğazın incisi: Kız Kulesi

Tarihçesi milattan önceki zamanlara dayanan zarif ve çekici yapı: Kız Kulesi… İstanbul’un sembolleri arasında yer alan bu mistik yapı; efsanelere, masallara, filmlere, resimlere, şiirlere ve şarkılara da her dönem ilham veriyor. Antik Çağ’dan Roma İmparatorluğu’na, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar bütün dönemleri görmüş boğazın incisi Kız Kulesi’ni gelin yakından tanıyalım…

Tarih boyunca farklı amaçlara hizmet eden Kız Kulesi, İstanbul’daki en eski yapılardan biri. 18 metrelik boyu beş katlı yapısıyla yıllar içerisinde pek çok kez şekil değiştiren, restorasyon atlatan kulenin tarihi MÖ 5’inci yüzyıla kadar dayanıyor. Yapılan araştırmalara göre kıyıdan kopan bir kara parçasının adacık oluşturmasıyla kuleye ev sahipliği yapan yer ortaya çıkmış. Daha sonra bu adacık, vergi toplayan bir gümrük istasyonu, deniz feneri, savunma kulesi, radyo istasyonu, sürgün yeri, hastane ve şu anda restoran ve müze olarak farklı amaçlara hizmet ederek asırları devirmiş. Üsküdar’ın Salacak sahiline 150-200 metre açıklıkta yer alan Kız Kulesi, 2 bin 500 yılı aşkın geçmişiyle İstanbul’a renk katıyor. Özellikle gün batımında bolca fotoğraflanmasıyla, barındırdığı aşk hikayeleriyle, masallarıyla, hakkında yazılan şiir ve şarkılarla dillere destan olmuş durumda. 

Kız Kulesi’nin gece ışıklandırması.
Kız Kulesi’nin gece ışıklandırması.

Antik çağdan bugüne...

MÖ 400’lü yıllar, Kız Kulesi’nin üzerinde bulunduğu kayalıklardan bahsedilen ilk zaman dilimi. Bu tarihlerde Atinalı bir komutan boğazdaki gemilerden vergi alabilmek için adaya küçük bir kule inşa etmiş. Kule, Sarayburnu’nun bulunduğu lokasyondan getirilen bir zincirle boğazın giriş çıkışlarının kontrol altına alındığı bir gümrük istasyonu haline gelmiş. Ada üzerindeki ilk belirgin yapının MS 1100’lerde Roma döneminde yapıldığına inanılıyor. İmparator Manuel Comnenos, şehrin savunması için biri şu anda Topkapı Sarayı’nın bulunduğu bölüme, biri de şu anda Kız Kulesi’nin bulunduğu adacığa olmak üzere iki ayrı kule inşa etmiş. Bu kuleler arasına da zincir bağlayarak hem düşman gemilerini engellemiş hem de adanın gümrük istasyonu görevini devam ettirmiş. Daha sonra kulenin bu denli büyük bir zinciri kaldıramadığı ve yıkıldığı söyleniyor. Bizans döneminde de sık sık onarılan ve yeniden inşa edilen kule, özellikle İstanbul’un fethi sırasında önemli bir görev üstlenmiş. Venediklilerin bir üs olarak kullandığı kule, kuşatma sırasında Bizans’a yardım amaçlı Venedik filosuna ev sahipliği yapmış.

Osmanlı döneminde de stratejik konumuyla pek çok farklı amaca hizmet eden kule, İstanbul’un fethinden sonra küçük bir kale olarak İstanbul Boğazı’nda arz-ı endam etmiş. Kalenin içerisine yerleştirilen toplarla da merasimlerin, dini ve diplomatik törenlerin gözdesi haline gelmiş. Padişahların tahta geçişi uzunca bir süre bu küçük kaleden atılan toplarla halka duyurulmuş. 17’nci yüzyılda kuleye fenerin de eklenmesiyle kule aynı zamanda bir deniz feneri işlevi görmeye başlamış. Bu dönemde kimi zaman seyir ve dinlenme yeri kimi zaman da sürgün ve idam yeri olarak kullanılan Kız Kulesi, 19’uncu yüzyılda İstanbul’da yayılan kolera ve veba salgınları dolayısıyla bir karantina hastanesine dönüşmüş. Daha sonra geçirdiği değişimler ve tadilatlarla çehre değişirmiş ve 1812-1813 yılında yapılan Osmanlı-Barok mimari tarzıyla, dilimli kubbesiyle ve üzerine yerleştirilen bayrak direğiyle bugünkü görüntüsüne benzer bir hal almış. Cumhuriyet dönemindeyse önce askeriyeye sonra deniz hatlarına devredilerek deniz feneri ve radar istasyonu olarak faaliyet göstermiş. Bugünse gündüzleri kafe ve restoran olarak, akşamları da özel davet ve organizasyonlara ev sahipliği yaparak asırlardır ara vermediği hizmetine devam ediyor.

Kız Kulesi eskiden Damalis, Leandros ve Arcla olarak biliniyordu.
Kız Kulesi eskiden Damalis, Leandros ve Arcla olarak biliniyordu.

KIZ KULESİ’YLE ANILAN EFSANELER

Yılanlı hikaye

Kız kulesinin en meşhur efsanelerinin başında yılanlı hikaye geliyor. Efsaneye göre Bizans imparatorunun bir kızı olur. İmparator dönemin önde gelen bilginlerinden kızını eğitmelerini, tahta hazırlamalarını ister. Ancak bilginlerin en yaşlısı (bazı kaynaklara göre dönemin kahinlerinden biri olarak da geçer) kızın 18 yaşına gelmeden bir yılan tarafından sokularak öldürüleceğini kehanet eder. Bunun üzerine imparator kızını bütün tehlikelerden uzağa, denizin ortasındaki adacığa gönderir. Prenses, onarılan kule içerisinde yıllarca yaşar. Ancak kehanetten kaçmak mümkün olmaz…

Kuleye gönderilen sepetlerin birinin içerisinden çıkan yılan, prensesin ölümüne neden olur. İmparator, olanları duyunca kahrolur. Kızının en azından ölüsünü yılanlardan korumak ister ve onu mumyalatıp bir tabuta koydurur. Tabutu da Ayasofya’nın yüksek duvarlarından birinin üzerine yerleştirir. Ancak yine de tabutun üzerinde iki delik vardır, yılanların prensesi ölümden sonra da rahat bırakmadığı rivayet edilir... Aynı hikayenin bir de Selçuklu Dönemi versiyonu var. Burada da Selçuklu Sultanlarından biri rüyasında kızının yılanlar tarafından ısırılarak öldürüleceğini görür. Bunun üzerine kızını Kız Kulesi’ne kapatarak kuleye giriş çıkışı yasaklar. Öyle ki su ve süt dahi her şey özel borularla adaya ulaştırılır. Ancak yıllar sonra hanım sultan hastalanır. Dönemin en iyi hekimlerinden biri sayesinde zar zor iyileştirilir. Sonrasında hanım sultana pek çok hediye gönderilir. Bu hediye sepetlerinin birinin içerisinden çıkan yılan aynı rüyada olduğu gibi kızın ölümüne sebep olur.

Kız Kulesi’nin eski dönemlerden kalma bir görüntüsü.
Kız Kulesi’nin eski dönemlerden kalma bir görüntüsü.

Görsel Kaynağı

Hero ve Leandros efsanesi

Bu meşhur kavuşamama hikayesinin Çanakkale boğazıyla ilintili olduğu söylense de Kız Kulesi’ne de sıklıkla yakıştırılan hikayelerin başında geliyor. Efsaneye göre Hero, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in rahibelerinden biridir. Tapınaktaki (Kız Kulesi) kumrulara bakmakla görevlidir. Her yıl tapınakta törenler gerçekleştirilir. Aşkı arayanlar, sevdiklerine kavuşamayanlar gelir Afrodit’e yakarırlar. Hera rahibe olduğu için ona aşk yasaktır. Ancak bir gün boğazın karşı yakasından Leandros adında başka bir rahip gelir. Her ikisi de ilk görüşte birbirlerine aşık olurlar. Görüşebilmelerinin tek yolu, Leandros’un boğazın azgın sularını aşmasıdır. Aynı zamanda iyi bir yüzücü olan Leandros, Hero’nun da yol gösterici feneriyle kuleye gelir ve aşklarını kutsarlar. O geceden sonra her gece Kız Kulesi iki aşığın yasak sevişmelerine tanıklık eder. Leandros, yine her gece olduğu gibi boğazın serin sularında sevgilisine ulaşmak için kulaçlarını atarken fırtınanın etkisiyle Hero’nun tuttuğu fener söner. Fenerin sönmesiyle Leandros, karanlıkta yolunu kaybeder ve bir süre sonra yorgun düşerek boğularak ölür. Leandros’un öldüğünü öğrenen Hero da bu acıya dayanamaz ve kendisini boğazın serin sularına bırakarak peşinden gider.

Hero ile Leandros efsanesi tasviri.
Hero ile Leandros efsanesi tasviri.

Battal Gazi hikayesi

Kız Kulesi’ne ait bir diğer efsane de Seyyid Battal Gazi ile ilgili. Battal Gazi, Emevi ordularıyla birlikte İstanbul kuşatmasına katılır. Kuşatmadan bir sonuç alınamayınca birlikler geri dönerler. Ancak efsaneye göre Battal Gazi kuşatmadan sonra Üsküdar’da kalmaya devam eder. Çünkü Üsküdar tekfurunun kızına aşık olmuştur. Yedi yıl kadar bir süre Üsküdar’da kalan Battal Gazi, sevgilisini kaçırmak ister. Ancak tekfur, kızını hazinelerle birlikte Kız Kulesi’ne kapatarak onu Battal Gazi’den uzaklaştırmaya çalışır. Bunun üzerine Battal Gazi, bir gece Kız Kulesi’ni basarak tekfurun kızını ve altınları da alıp Üsküdar’dan atına atlayarak gider. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” lafı da bu hikayeden gelir.

Galata - Kız Kulesi aşkı

Kız Kulesi asırlardır dillere destan olmuş pek çok aşka ev sahipliği yapmıştır ama kendisi denizin ortasında yapayalnızdır. Ancak bunca asırlık süregelen yalnızlık, karşısına inşa edilmeye başlanan Galata Kulesi’yle son bulur. Galata Kulesi, bütün heybetiyle tam karşısına konumlanmıştır Kız Kulesi’nin. İstanbul’un her köşesine hakim bu heybetli kuleye vuruluvermiş Kız Kulesi. Denizin ortasında duran nazlı ve zarif Kız Kulesi’nin bu aşkına da kayıtsız kalamamış tabii Galata Kulesi de. İki aşık yıllarca birbirlerini izlemişler ama kavuşmalarının önünde koskoca bir deniz varmış aşmaları gereken.

Bir gün Hezarfen Ahmet Çelebi çıkagelmiş. Anlatmış Galata Kulesi’ne Üsküdar’a uçacağını. Galata Kulesi vermiş mektuplarını Hazerfen’e, demiş ulaştır bunları yarime… Ancak rüzgar mani olmuş bu kavuşmaya. Mektuplar süzüle süzüle denize dökülmüş. Dalgalar kayıtsız kalır mı bu sevdaya? Almış mektupları, sürüklemiş Kız Kulesi’nin kucağına… Aşkının platonik olmadığını anlayan Kız Kulesi sevinçten havaya uçmuş. O gün bugündür iki kule de günden güne güzelleşmeye, ışıl ışıl parlamaya devam etmiş durmaksızın…

İstanbul’un sembollerinden iki kule: Kız Kulesi ve Galata Kulesi.
İstanbul’un sembollerinden iki kule: Kız Kulesi ve Galata Kulesi.

Sanatın kalbinde Kız Kulesi

Kız Kulesi yalnızca efsanelere ev sahipliği yapmıyor aynı zamanda sanatla da iç içe. Aşk, yalnızlık, kavuşma, sevda ve hüznün durağı Kız Kulesi, fotoğrafçıdan ressama, şairden yönetmenine kadar pek çok sanatçıyı etkileyerek sanatın her dalını sarıp sarmalamış durumda. Yeşilçam’da nice aşk sahnesi Kız Kulesi arka planıyla çekildi. Pek çok film ve dizi konusunu Kız Kulesi’nden almasa da geçiş sahnelerinde mutlaka Kız Kulesi’ne yer verdi. Fotoğrafın ve tuvallerin vazgeçilmez manzarası olmayı da gururla taşıyan kule, İstanbul’un sembollerinden biri olmayı fazlasıyla hak etti. Aşkı, sevdayı, yalnızlığı çağrıştıran eşsiz görüntüsüyle nice şaire de ilham oldu, hakkında şiirler yazdırdı. Bedri Rahmi Eyüboğlu, İbrahim Sadri, Cemal Süreya, Orhan Veli gibi şairlerin mısralarını süsleyen Kız Kulesi'ne Sunay Akın’ın mısralarıyla veda edelim:

“Kız Kulesi gibi ortada bıraktın beni...

Hani olurda bir gün

Bir sandala binip de gelirsen yanıma,

Unutma!

Bütün İstanbul aşık artık bana...”