Son yıllarda e-ticaret dünyasında dikkat çeken ve "ürün iadesiz para iadesi" olarak adlandırılan bir uygulama, büyük perakendeciler arasında hızla yayılıyor.
Küresel çapta online alışveriş, son yıllarda hızlı bir büyüme gösteriyor. Birçok alanda analiz hizmeti sunan Invesp Cro’nun verilerine göre 2025 yılında küresel e-ticaret satışlarının 8 trilyon ABD dolarını aşacağı öngörülüyor. İstinye Üniversitesi verilerine göre de 2024 yılında Türkiye, e-ticaret büyüme hızında dünya genelinde üçüncü sırada yer aldı. Alışverişlerde tüketicin en çok önemsediği konulardan biri olan “ürün ve para iade”si konusunda bir süredir yeni bir yönelim öne çıkıyor. Online alışverişin en çok “tıklanan” Amazon, Shein, Target ve Temu gibi dev internet siteleri, iade talebinde bulunan müşterilere, ürünleri geri istemeden para iadesi yapmayı tercih edebiliyor. Peki, bu sistem nasıl işliyor ve lojistik sektörü üzerinde nasıl etkiler yaratıyor? Sistemin detayları bize önemli fikirler verebilir.
Ürün iadesiz para iadesi nedir
Bu yönelimin satıcılar açısından temel argümanı “astarının yüzünden pahalıya gelmesi”. Kullanıcı açısından bir hayli avantajlı olduğu kabul edilebilecek “ürün iadesiz para iadesi”, bir müşterinin satın aldığı ürünü iade etmek istemesi durumunda, satıcının para iadesini onaylamasına rağmen ürünü geri istemediği bir prosedür. Bu uygulama;
- Ürünün düşük maliyetli olması durumunda, ürünün geri alınması süreci (lojistik ve işleme maliyeti) ürünün değerinden daha yüksekse,
- Ürün kusurlu veya zarar görmüş haldeyse, tekrar satılamayacak durumdaysa,
- İade sürecini basitleştirerek müşteri sadakatini artırmak hedefiyle,
- İade edilen ürünlerin depolama, sınıflandırma ve yeniden satış süreçlerinden kaçınmak, depolama ve iş gücünden tasarruf etmek amacıyla devreye alınıyor.

Lojistik ve nakliyede farklı dinamikler yaratıyor
Bu yenilikçi uygulama, lojistik ve nakliye süreçlerinde farklı dinamiklerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Uygulamanın sektöre yansıması genellikle olumlu.
İade nakliyelerinin azalması: Ürünlerin geri gönderilmemesi, tersine lojistik (reverse logistics) yükünü azaltıyor. Bu da hem nakliye maliyetlerini düşürüyor hem de karbon ayak izini küçültüyor.
Depolama ve envanter yönetimi: İade edilmeyen ürünler, depolama alanlarındaki karmaşıklığı azaltıyor. Depolardaki görevlilerin, iade edilen ürünleri ayırma, inceleme ve yeniden stoklama işlemlerine ayırdığı zaman ve şirketlerin buna ayırdığı alan azalıyor.
Bağış ve yeniden dağıtım: Bazı perakendeciler de iade edilmeyen ürünlerin bağışlanmasını veya yerel yardım kuruluşlarına yönlendirilmesini teşvik ediyor. Bu teşvik sosyal sorumluluk projelerine destek sağlıyor.
Sahtekârlık ve kötüye kullanım riskleri: Önemli bir olasılık da ürünlerin geri gönderilmemesi nedeniyle bazı müşterilerin sistemi kötüye kullanması. Bu nedenle firmalar, yapay zeka destekli analizlerle iade taleplerini inceleyerek sahtekarlıkları minimize etmeye çalışıyor.
Sistemin müşteri açısından oldukça cazip bir seçenek olduğu açık. Müşteriler hem paralarını geri alıyor hem de ürün ellerinde kalıyor. Özellikle üründe küçük hatalar varsa veya düşük değerli ürünler söz konusu olduğunda, müşterilerin iade süreciyle uğraşmaması alışverişte memnuniyeti artırabilir. Bu noktada önemli olan perakendecilerin uygulamayı dengeli bir biçimde hayata geçirmesi. Şu da dikkate alınmalı ki bu sistem sürekli ve geniş çapta uygulanırsa tüketicilerin alışkanlıkları değişebilir, ürün değer algısı olumsuz yönde etkilenebilir.
Sistem ya müşteri memnuniyetinde bir devrim yaratacak ya da kötüye kullanım durumuna göre ortadan kalkacak. Son söz olarak bu yeni yönelimin hem perakende hem de lojistik alanında yaratacağı yenilikler yaşanarak görülecek.