Tüm yönleriyle Yeşilçam

Tüm yönleriyle Yeşilçam

Türkiye sineması dediğimizde aklımıza ilk olarak Yeşilçam dönemi gelse de aslında kökleri çok daha eskiye dayanıyor. Defalarca izlediğimiz ama asla sıkılmadığımız filmleri anlayabilmek için her şeyin en başına gitmek gerekiyor. İşte tüm yönleriyle Yeşilçam ya da Türkiye sineması. 

Türkiye sinemasının tarihçesi

Yeşilçam adıyla da bilinen Türkiye sinemasının tarihi Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. II. Abdülhamit döneminde sinemanın ilk kez Anadolu’ya geldiği tahmin ediliyor. Osmanlı döneminde ilk toplu sinema gösterimi ise 1896 - 1897 yılları arasında Sigmund Weinberg tarafından İstanbul’da yapıldı. Bu gösterimde Lumiere Kardeşler yapımı “Bir Trenin La Ciotat Garı’na Gelişi” filmi izleyicilerle buluştu.

1910’lu yıllara gelindiğinde İstanbul Şehzadebaşı’nda “Milli Sinema” adı altına bir sinema faaliyete geçti. O dönem İstanbul Sultanisi’nde gösterimler düzenleyen Milli Sinema ekibi daha sonra dönemin ikinci sineması olan Ali Efendi Sinemaları’nı açtı. Sinemanın kurumlaşması ise I. Dünya Savaşı döneminde gerçekleşti. Alman ordularının filmleri bir propaganda unsuru olarak kullanıldı. Bunun iyi bir yöntem olduğunu fark eden Enver Paşa, 1915 yılında Merkez Ordu Sinema Dairesi’ni kurarak sinemanın kurumlaşmasında önemli bir adım atmış oldu. Yine aynı dönemde ilk Türk sinemacı Fuat Uzkınay’ın “Ayestefanos’taki Rus Abidesini'nin Yıkılışı” belgeseli Türk sinemasının ilk eseri olarak 14 Kasım 1914 yılında gösterime girdi.

1930 ve 1960 arası ilk sesli ve Türkiye, Mısır ile Yunanistan ortak yapımı olan “İstanbul Sokaklarında” çekildi.

Tiyatrocular dönemi (1922-1939)

Tiyatrocular dönemi, Türkiye sinemasında tiyatro kökenli sanatçıların bütünüyle egemen oldukları bir dönemdi. Dolayısıyla bu süre boyunca, sinema ile tiyatro arasındaki ayrım çizgisi oluşmadı ve tiyatroya ilişkin alışkanlıklar sonraki yıllarda da etkili olacak biçimde baskın geldi. Muhsin Ertuğrul ile başladığı kabul edilen tiyatrocular dönemi ile modern anlamda Türkiye sinemacılığının adımları atılmış oldu. 17 sene boyunca yazar, yönetmen, senarist, yapımcı ve oyuncu olarak sinemaya katkıda bulunan Ertuğrul, 1922 yılında Kemal ve Şakir Seden kardeşlerle anlaşarak ilk film stüdyosunu kurmaya karar verdi. Böylelikle Haliç’te orduya ait olan Defterdar Mensucat Fabrikası’nın bir pavyonu kiralanarak stüdyo haline getirildi. Stüdyo kurulduktan sonra Muhsin Ertuğrul’un çektiği ilk film, “İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk” ya da “Şişli Güzeli Mediha Hanım’ın Facia-ı Katli” oldu. Muhsin Ertuğrul’un çektiği filmleri daha sonra, “Boğaziçi Esrarı”, “Ateşten Gömlek”, “Kız Kulesi’nde Bir Facia”, “Leblebici Horhor” ve “Sözde Kızlar” takip etti. 

Tiyatrocular dönemi oyuncu ve Türkiye’nin ilk kadın yönetmeni Cahide Sonku efsanesinin dönemiydi.
Tiyatrocular dönemi oyuncu ve Türkiye’nin ilk kadın yönetmeni Cahide Sonku efsanesinin dönemiydi.

Görsel Kaynak: haberturk.com 

Geçiş Dönemi (1939-1952)

Türkiye sinemasında geçiş dönemi tiyatroculardan büyük oranda etkilendi. Ancak asıl amaç tiyatrodan kopup farklı bir yol bulmaktı. Bu dönemin önde gelen sinemacılarının birçoğu yurt dışında eğitim alan ve aynı zamanda ses mühendisliği ve fotoğraf gibi alanlarda da eğitim görmüş kişilerdi.

Geçiş Dönemi’nin en önemli ismi ise Faruk Kenç’ti. Yönetmenliğini yaptığı “Taş Parçası” filmiyle döneminde dikkatleri çekmeyi başarmıştı. Bu film tiyatro havasında çekilmiş olmasına rağmen yeni bir mizansen anlayışının yanında ilk kez üç boyutlu dekorların kullanımıyla da dikkat çekti.

Sinemacılar Dönemi (1952-1963)

1948 yılında Türkiye sineması kökten değiştirecek bir düzenleme ile “Belediye Eğlence Resmi” desteği ile birçok film şirketi kuruldu.

Sinemacılar Dönemi’nden söz ederken üzerinde öncelikle durulması gereken isim Lütfi Ömer Akad’tır. Sadece ele aldığımız dönemi değil, kendinden sonraki tüm dönemleri de derinden etkileyen Akad, Türkiye sinemasında gerçek anlamda sinemanın temellerini attı. Bugün, sinema eleştirmenleri ve tarihçiler tarafından Sinemacılar Dönemi olarak isimlendirilen dönem, Akad’ın oyuncu ve çevre seçimiyle ve kurgusuyla kameranın ilk kez sokağa taşındığı filmleri ile başlatılıyor.

Lütfi Ömer Akad
Lütfi Ömer Akad

Lütfi Ömer Akad’ın yanı sıra diğer isimlerine baktığımızda Metin Erksan, Atıf Yılmaz Batıbeki, Osman Fahir Seden ve Memduh Ün gibi sinemanın mihenk taşlarını görebiliyoruz. Sinema ile ilişkisini önce sinema eleştirmenliği daha sonra da ağabeyi Çetin Karamanbey’in asistanlığını yaparak kuran ve Türk sinemasında kendine has anlatımıyla tanınan Metin Erksan’ın ilk başarılı yapıtı 1958’de çektiği ‘Dokuz Dağın Efesi’ oldu. Erksan’ın bu döneme ait sözü edilmesi gereken bir diğer filmi de tutarlı senaryosu, görüntüleri ve kurgusuyla “Gecelerin Ötesi”ydi. Metin Erksan’ın 1962 yılında çektiği “Yılanların Öcü” ise dönemin çalkantılı siyasal ortamı içinde gergin tartışmalara yol açtı. Güçlü diyalogları, hareketli kurgusu ve temiz görüntüleri ile o yılın en başarılı filmi seçildi.

Beyoğlu Yeşilçam Sokağı
Beyoğlu Yeşilçam Sokağı

Yeşilçam’da altın yıllar: 1963-1980

“Eski Türk filmi” dediğimizde aklımıza gelen Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Türkan Şoray, Tarık Akan’ın da içinde bulunduğu jön isimler 1963 yılı ve sonraki dönemlerde ortaya çıktı. Sinemamızın altın çağı olarak da bilinen bu dönemde Türkiye Sineması’nın üretim verimliliği en üst noktaya çıktı. Bu dönemde kaliteli Türk filmleri birbiri ardına vizyona giriyordu. 1967’den itibaren hızla artan renkli filmler, piyasaya hakim oldu. Hatta bu dönem Türkiye Sineması Amerikan Sineması’nın bile önündeydi. 1966 yılında Türkiye Sineması 241 filmle dünya uzun metraj film üretimi sıralamasında dördüncü sırada yer alıyordu.  

Emel Sayın ve Tarık Akan
Emel Sayın ve Tarık Akan

Türkiye’de 1971-1980 yılları arasında geçen süre zarfında, başta siyasi ve ekonomik alanlarda olmak üzere birçok konuda köklü değişiklikler olmuştur. Siyasi, ekonomik ve sosyolojik değişimler her sektörü olduğu gibi sinema sektörünü de etkiledi. Televizyona artan ilgi, kitleleri sinemadan uzaklaştırdı ve sinema salonları kapanmaya başladı. 1977 yılında; Türk Sineması’na yasal düzenlemeler hazırlamak, yurt dışında film haftaları düzenlemek, yurtdışındaki festivallere katılacak filmlerin altyazı kopyalarını üretmek gibi görevleri yerine getirmesi maksadıyla Kültür Bakanlığı’na bağlı Sinema Dairesi Başkanlığı kuruldu.

Yeşilçam ismi nereden geliyor?

Türkiye sinemasına adını veren Yeşilçam Sokağı, İstanbul Beyoğlu’nda Taksim Meydanı’na yakın bir yerde bulunuyor. 1980 öncesinde tüm film şirketlerinin burada bulunmasından dolayı Türkiye sineması Yeşilçam ismini aldı. Sokak aslında daha önceden de sinema ve tiyatro ile ilintili bir sokak olarak biliniyordu. Hatta Pera bölgesi sayıları yirmiyi geçen tiyatro ve kumpanya alanlarını da içinde bulunduran bir merkezdi.

Yeşilçam geri döndü

Bir BluTV yapımı olan Yeşilçam’ın başrolünde Çağatay Ulusoy, Afra Saraçoğlu ve Selin Şekerci yer alıyor.
Bir BluTV yapımı olan Yeşilçam’ın başrolünde Çağatay Ulusoy, Afra Saraçoğlu ve Selin Şekerci yer alıyor.

Görsel Kaynak: blutv.com

Yeşilçam, Türkiye’de 1960’lı yılların siyasi ve ekonomik problemler arasında Yeşilçam sinemasındaki bir yapımcının hayatını anlatıyor. Semih Ateş (Çağatay Ulusoy) iflas etmiş ve her şeyini kaybetmiş bir sinema yapımcısı olarak karşımıza çıkıyor. O dönemde altın çağını yaşamaya başlayan Yeşilçam’da Semih Ateş hayata tekrar tutunmaya çalışıyor. Semih Ateş’in arkadaşı rolündeki Mine Cansu (Selin Şekerci) ise dönemin en gözde yıldızlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan Tülin Saygı da (Afra Saraçoğlu) Yeşilçam’da gerçek bir sanatçı olmak için çabalıyor.

Quick Konut Sigortası

Huzurlu bir ev için, hem hesaplı hem kapsamlı konut sigortan 2 dakikada hazır.

Detaylı bilgi için:

quicksigorta.com/konut-sigortasi