Eylülde keyifle gezebileceğiniz keşif rotaları

Eylülde keyifle gezebileceğiniz keşif rotaları

Yazı uğurladığımız bu günlerde sonbaharın renkleriyle bezenen doğal güzellikler ile asırlardır farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan tarihi ve kültürel değerleri keşfetmenin tam zamanı! Eylülde püfür püfür esen rüzgarı arkanıza alarak yaz sıcaklarında gitmekten kaçındığınız turistik noktalara uzanan bir seyahate ne dersiniz? İşte eylülde keyifle gezilebileceğiniz keşif rotaları...

Antakya

Tarihte farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan Antakya, çok sesli kültürünü mutfağından sokaklarına kadar dört bir yanında yaşatıyor. Eylülde sırt çantanızı arkanıza alarak şehrin tarih kokan sokaklarını arşınlayabilir, damaklarda iz bırakan eşsiz lezzetleriyle Akdeniz’in kıyısından dünyaya uzanan bir gastronomi yolculuğuna çıkabilirsiniz.

New York Times’ın 2020’de yayınladığı mutlaka gidilmesi gereken 52 yer listesinde ülkemizi temsil eden tek şehir Antakya, ziyaretçilerini farklı dünya kültürleriyle tanıştırıyor. M.Ö. 300 civarında Büyük İskender‘in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından kurulan, tarihte Roma İmparatorluğu’nun üçüncü dünyanın dördüncü büyük kenti olan şehirde Hititlerden Romalılara, Haçlılardan Abbasilere kadar farklı devletlerin esintilerine rastlamak mümkün.

Devletlerin tarihi mirasını yaşatan yönüyle “Medeniyetler şehri” olarak anılan Antakya, mutfağının zenginliyle de “Gastronomi Şehri” unvanını yaşatıyor. Dört büyük dinin bir arada yaşadığı dünya üzerindeki tek şehir olması nedeniyle de cazibe yaratıyor. 

“Medeniyetler şehri” Antakya, çok sesli mutfak kültürüyle “Gastronomi Şehri” olarak lezzet şöleni yaratıyor.
“Medeniyetler şehri” Antakya, çok sesli mutfak kültürüyle “Gastronomi Şehri” olarak lezzet şöleni yaratıyor.

Dini yapılarıyla tarihe ışık tutuyor

Hristiyanlık dininde çok önemli bir yere sahip St. Pierre Kilisesi, Anadolu’da ilk inşa edilen dini yapı olarak bilinen ve Bizans zamanında kiliseye dönüştürülen, Müslüman ve Hristiyan dünyasında hoşgörünün simgesi olan Habib-i Neccar Cami, şehirde mutlaka görülmesi gereken yerler arasında yer alıyor. Habib-i Neccar Cami, şehrin Fransız işgalinden kurtuluşunu yaşatmak için Kurtuluş adı verilen caddesi üzerinde ziyaretçilerini ağırlıyor.

Şehrin nehir ve dağ arasında kalan kısmını çerçeveleyen bu cadde üzerinde çok sayıda dini yapı yer alıyor. Asırlar boyunca farklı dini ve etnik kökenlere ev sahipliği yapan bu cadde, aynı zamanda tarihte ışıklandırılan ilk cadde. Eski Antakya evlerini yakından görmek isterseniz istikamet Saray Caddesi. Evlerin çoğu restoran, otel ve cafe olarak hizmet veriyor. Antakya’yı tüm tarihi dokusuyla doyasıya yaşamak isterseniz bu bölgede konaklayabilir, civardaki cafelerde çifte kavrulmuş meşhur Antakya kahvesini deneyimleyebilir, tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Uzun Çarşı’da Antakya ile özdeşleşen nar ekşisi, sumak, zahter, sürk, peynir türleri gibi yöresel ürünlerden satın alabilirsiniz. Yolculuğunuz süresince Antakya’nın eşsiz lezzetlerinin tadına varabileceğiniz onlarca adres sizi bekliyor.

Mardin

40 dereceleri aşan sıcaklığıyla yazın nefes almanın bile zor olduğu bir şehir olan Mardin’de eylül ayı şenlik zamanı demek. Otantik mimari dokusu, benzersiz lezzetleri, festivalleri, bağbozumu etkinlikleriyle Mardin’in tadı sonbaharda bir başka güzel. Şehrin kız kardeşi unvanına sahip Midyat ilçesi, Hah, Anıtlı Salah, Barıştepe Aynward, Gülgöze Habsnas, Mercimekli gibi köyleri, Mardin Kalesi, Savur, Kıllit, Nusaybin Mardin’de uğranması gereken duraklar arasında yer alıyor. Mardin Kalesi’nin eteklerinden uzanan şehir, bereketli topraklarında yüzlerce yıldır farklı medeniyetleri yaşatan konumuyla adeta bir kültür hazinesi. Farklı dinden ve ırktan insanların huzur içinde yaşadığı şehir, tarihin farklı dönemlerinden izler taşıyan manastır, kilise, cami ve medreselerin en güzel örneklerini sunuyor. 

Eşsiz mimari dokusuyla Mardin, benzersiz lezzetleri ve şenlikleriyle otantik ruhunu yaşatıyor
Eşsiz mimari dokusuyla Mardin, benzersiz lezzetleri ve şenlikleriyle otantik ruhunu yaşatıyor

Yer altı güzelliklerini keşfedin

1176 yılında Artuklular tarafından yapılan Mardin Ulu Cami, damla taşlarla bezenmiş ışıl ışıl minaresiyle şehrin sembol yapılarından biri. M.S. 5’inci yüzyıldan kalma Deyrulzafaran Manastırı, kubbeleri, ahşap el işlemeleri, taş nakışları ve kemerli sütunlarıyla Mardin Ovası’na selam duruyor. Kuzey Mezopotamya ve Güneydoğu Anadolu medeniyetlerinden izler taşıyan tarihi eserlerin sergilendiği Mardin Müzesi, eşsiz mimarisiyle de asırlık tarihini yaşatıyor.

397 yılında inşa edilen Mor Gabriel Manastırı, Bizans’tan izler taşıyor. Pers ve Babil kral mezarları, saray, kilise, çarşı ve su bendine dair kalıntıların yer aldığı Dara Mezopotamya Harabeleri’nin yanı sıra Mardin’in dört bir yanında yer alan mağaralar da mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. Kefilsannur, Tınat, Linveyri Şifa, Midyat Şenköy Kefilmelep, Hapisnas, Kefilmardin ve Savur Kıllıt mağaraları ziyaretçileri şehrin yer altı güzelliklerini keşfetmeye çağırıyor. Artuklular’dan kalma Firdevs Köşkü, 17’nci yüzyıldan bu yana şehrin yaşayan yapılarından biri olan Surur Han da Mardin’in en güzel mimari yapıları arasında. Surur Han’ın içerisinde hediyelik eşyalar satan dükkanlar ve kahve durakları yer alıyor.

Yöresel lezzet şöleni

Otantik bir mimariye sahip Mardin evleri, şehri adeta kuşatmış halde. Coğrafi İşaret Tescilli Mardin taşından yapılan bu evlere şehrin dört bir yanında rastlayabilirsiniz. Şehir bir Süryani geleneği olan gümüş ve altın işlemeciliğini de ustalıkla sürdürüyor. Mardin Eski Çarşı’da en güzel örneklerini bulabilmek, telkari gümüş hediyeler, bakır objeler, renkli sabun ve kahve türlerinden satın alabilmek mümkün.

Şehrin yöresel lezzetleri de Süryani geleneğini yaşatırken, görsel bir şölen de yaratıyor. Bol baharatlı, salçalı ve acı bir karaktere sahip lezzetler bakır ve gümüş tepsilerde servis edilerek şehrin otantik dokusuyla uyumu yakalıyor. Bereket fışkıran topraklarında yetişen üzümlerden üretilen Süryani şarabı başta olmak üzere, kibbe, kaburga, kuru patlıcan dolması, harire, zingil kahiye tatlısı, peynir helvası, gibi tatlı çeşitleri, lebeniye, genadir, kişk gibi yöresel çorbalar çorbası, Mardin çöreği, muhammara, çağla yemeği, sembusek, cevizli börek, çağla yemeği, soğanlı Mardin kebabı, ikbebet, haşlama içli köfte gibi lezzetler şehrin yöresel yemekleri arasında yer alıyor.

Kapadokya

Nevşehir, Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri’den izler taşıyan Kapadokya, eylül için adeta biçilmiş kaftan! Rüzgarla palazlanarak oluşan doğal kayaları, yerin metrelerce altında türlü türlü yaşamlara ev sahipliği yapan yeraltı şehirleri ile peri masalını andıran Kapadokya, doğanın tüm hünerlerini sergilediği nadir bölgelerden biri.

Tarihi, sanatı ve kültürüyle asırlık bir geleneğin mirasını yaşayan bölge, simge yapısı olan Peri Bacaları ile ziyaretçilerini büyülüyor. Çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan bu harika oluşumdaki yaşam izleri Paleolitik döneme kadar uzanıyor. Çok sayıda kilise ve manastırın bulunduğu bölgede yer alan doğal oluşumlar bununla da bitmiyor. İki büyük bir küçük peri bacasından oluşan Üç Güzeller, Kapadokya’nın simge yapılarından biri.

Müzeler diyarı

Kapadokya doğal oluşumlarının yanı sıra müzeleriyle de tarih ve kültür şöleni yaşatıyor. Guinness Rekorlar Kitabı’na giren dünyanın en ilginç 15 müzesi arasında yer alan Avanos Saç Müzesi, bölgenin en ilginç duraklarından. Müzede 16 bine yakın kadın saçı sergilenirken, el emeği göz nuru yöresel ürünler de satışa sunuluyor. UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne giren Göreme Açık Hava Müzesi minyatür bir Kapadokya turu yaşatıyor.

Müzenin içinde çokça sayıda kilise, manastır, şapel ve yemekhane yar alıyor. Türkiye’nin ilk ev yapımı bebek müzesi olan Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi’nde her biri farklı kültürün temsilcisi 3 bin adet el yapımı bebek sergileniyor. Nasreddin Hoca, Yunus Emre, Mevlâna, Aşık Veysel, Dede Korkut ve Osmanlı padişahları gibi tarihe iz bırakan isimler de müzenin dekorasyonunda başrol oynuyor. Ortahisar Etnografya Müzesi, Zelve Açık Hava Müzesi, Ürgüp Müzesi gibi müzelerde Helenistik, Eski Turunç Çağı, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler ziyaretçilerle buluşturuluyor.

Doğanın elleriyle şekillendirdiği Kapadokya, müzeleri ve turistik duraklarıyla kültür şöleni yaratıyor
Doğanın elleriyle şekillendirdiği Kapadokya, müzeleri ve turistik duraklarıyla kültür şöleni yaratıyor

Muhteşem manzaraya sahip seyir noktaları

Kızılırmak üzerine kurulu olan tarihi Avanos Köprüsü, hem mimarisi hem de etrafını kuşatan doğal güzellikleriyle Kapadokya’nın ruhunu yaşatıyor. Göreme’ye 2 km uzaklıkta yer alan Göreme Panorama Manzara İzleme Noktası, eşsiz manzarasına Erciyes Dağı’nı da dahil ediyor.

Ürgüp’ün merkezinde yer alan Temenni Tepesi de Kapadokya’nın seyir tepelerinden biri olarak muhteşem bir Ürgüp manzarasına sahip. Her noktasında ziyaretçilerini harika bir manzarayla tanıştıran Kapadokya, yöresel lezzetleri ve artık bir gelenek haline dönüşen balon turu ile de unutulmaz anlar yaşatıyor. Bölgede sabah havalanan onlarca balon, gökyüzünde rengârenk bir görüntü oluşturuyor. Testi kebabı, sızgıt, düğü çorbası, soğanlama, sütlü çorba, ağpakla, ayva dolması, divil, gendime gibi yöresel lezzetlerle oldukça zengin bir mutfağa sahip olan Kapadokya, farklı lezzet tutkunlarını tek adreste buluşturuyor.

Abant- Yedigöller- Safranbolu

Sonbahar ile Ege ve Akdeniz’e uzanan rotalar giderek popülerliğini yitirirken Abant, Yedigöller, Safranbolu gibi doğal ve tarihi güzellikleri yaşatan turistik noktalar öne çıkıyor. Bolu sınırları içindeki farklı turistik noktalar ile bölgeye komşu konumunda yıllara meydan okuyan Safranbolu da eylülün güzelliklerini yaşatan rotalardan. Bolu’ya 35 km uzaklıkta yer alan Abant, göl ve dağ havasını aynı anda soluyabileceğiniz İstanbul’a yakın mesafede yer alan nadir noktalardan biri.

Etrafını kuşatan göl, uzun yürüyüş ve bisiklet sürüşleri ile fayton turu için ideal. Göl üzerinde yapılan sandal turları da mevsim kışa dönmeden yapılacaklar arasında yer alıyor. Bolu’nun saklı cenneti olarak tanımlanan Yedigöller, sonbaharın tüm renklerini içinde barındıran muhteşem doğası ile eylülü yaşatıyor. Adını İncegöl, Nazlıgöl, Sazlıgöl, Deringöl, Seringöl, Kurugöl ve Büyükgöl olan yedi gölden alan bölge, İstanbul’a 300 km uzaklıkta. Köknar, meşe, ıhlamur, gürgen ağaçlarıyla kuşatılan Yedigöller Milli Parkı içerisinde yer alan şelale, gülen kayalar, dilek çeşmesi ve Pisagor ağacı görülmesi gerekenler listesinde ilk sırada! Milli parkın içerisinde yer alan kamp alanlarında konaklamak, piknik alanlarında göl manzarasına karşı ziyafet sofrası kurmak mümkün. 

Abant, dağ ve göl havasını aynı anda soluyabileceğiniz eşsiz rotalardan biri
Abant, dağ ve göl havasını aynı anda soluyabileceğiniz eşsiz rotalardan biri

Hüzün mevsiminde gökkuşağının renklerini yakalayın

Karabük sınırları içerisinde yer alan Safranbolu da tıpkı Abant ve Yedigöller gibi hüzün mevsiminin ruhuna gökkuşağının tüm renklerini kazandıran eşsiz bir rota. 1994’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yerini alan Safranbolu, tarihinden izler taşıyan konakları, mimari mirasını bugünlere kazandıran Arnavut kaldırımlı sokakları, cıvıl cıvıl çarşısıyla sonbahara “merhaba” diyor. Müzeye ve otele dönüştürülen tarihi konakları ve daracık sokaklarını karış karış gezerken çarşısından Safranbolu lokumu, sabun ve kolonya çeşitlerinden satın alarak Safranbolu’nun yöresel nimetlerini evinize götürebilirsiniz. Çarşının lezzet durakları kısa molalar ile doyurucu yemekler için oldukça ideal.