Çok dilli bir çocuk yetiştirmek mümkün mü?

Çok dilli bir çocuk yetiştirmek mümkün mü?

Her bilgiyi ve her veri kırıntısını tıpkı bir sünger gibi içine çeken çocuk zihni acaba birçok dili aynı anda öğrenme konusunda da aynı biçimde mi işliyor?

Dünya dijital ağlarla birbirine bağlanıp olağanüstü bir hızla küreselleşirken, bu yeni dünyada sınırlar da her geçen gün biraz daha ortadan kalkıyor. Çünkü eskiden bir yabancı dile maruz kalmak eskiden o dilin konuşulduğu ülkelere gittiğimizde başımıza gelen bir şey iken, artık dünya üzerinde konuşulan 120’yi aşkın dilde içeriğe tek tıkla ulaşabiliyoruz.

Hal böyleyken dil öğrenmek sadece yetişkinler için değil aynı zamanda çocuklar için de yeni dünya düzenine uymanın kurallarından biri oldu.

Çok dilli çocuk yetiştirme hangi durumlarda tercih ediliyor?

Günümüzde bir çocuğun çok dilli olarak yetiştirilmesi genelde aşağıdaki gibi durumlarda söz konusu oluyor:

1. Ailenin ikamet ettiği ülkede iki ya da daha fazla resmi dil konuşuluyor ise (İsviçre, Güney Afrika ve Malta gibi)

2. Ebeveynlerin ortak ana dili dışında bir dil konuşulan bir ülkede yaşanıyorsa, göçmenlik söz konusuysa

3. Anne ve baba birbirinden farklı ana dil ve kültürlere sahip ise

4. Ebeveynler kendi istekleri / ortak kararları ile çocuklarını çok dilli yetiştirmeye karar verdiyse çok dilli çocuk yetiştirme durumundan söz edilebilir.

“Çok dil öğrenen çocuğun kafası karışır”

Geleneksel çocuk yetiştirme anlayışında sık sık duyabileceğimiz bu önerme aslında pek de doğru değil. Çünkü özellikle de dil becerilerini inşa etmeye yeni başlayan çocuklar aynı anda birden fazla dili öğrenebiliyor ve bu dile ait kelime / kuralları hiç karıştırmadan zihinlerinde kategorize edebiliyorlar. Hatta uzmanlar çocuklardaki bu çoklu dil öğrenme ve işleme sürecini bilgisayarlarımızdaki klasörleme sistemine benzetiyorlar. Öyle ki doğduğu günden itibaren çok dilli ortamlarda büyüyen bebeklerin öğrendikleri farklı dilleri karıştırmak bir yana tam tersine IQ skorlarında artış gözlemleniyor. Hatta İngiltere’de bulunan Reading Üniversitesi’nde, İngiltere’de büyüyen 7-11 yaşları arasındaki 100 Türk asıllı çocuk üzerinde yapılan çalışma evde Türkçe, dışarıdaki hayatta ise ikinci dilleri olan İngilizce konuşan çocukların öğrenme becerilerinin çok daha iyi olduğunu ortaya koyuyor.

Dili yaşayarak, deneyimleyerek ve görselleştirerek öğrenme özellikle yedi yaşından küçük çocuklarda çok daha etkili oluyor.
Dili yaşayarak, deneyimleyerek ve görselleştirerek öğrenme özellikle yedi yaşından küçük çocuklarda çok daha etkili oluyor.

Altı yıldır çok dilli çocukların gelişimi üzerine çalışan uzman dil ve konuşma terapisti Buket Öztekin, çok dilli çocuklarda ana dil özelinde dil bozuklukları görülebileceğine dair yerleşik inancın doğru olmadığının altını çiziyor. Çünkü Öztekin’e göre dil bozuklukları bir dile ait değil kişinin konuştuğu tüm dillere yayılan bir problem. Yani bir çocuğun ana dilini geç öğrenmesi ya da yaşadığı yerin yaygın toplum diline görece daha geç hakim olması, söz konusu çocuğun çok dilli büyümesinden değil, o çocuğun sahip olduğu bilişsel yetenek düzeyinden ileri geliyor.

Ana diline hakim çocuklar yabancı dilleri daha rahat öğreniyorlar

Estonya’da yazılım geliştirici olarak çalışan Gökçen Özder Öcal’ın çift dilli çocuk yetiştirme ile ilgili deneyimleri inişli çıkışlı olsa da sonuç oldukça umut verici:

“2,5 yaşındaki kızım Defne henüz 1,5 yaşındayken dilini hiç bilmediğimiz Estonya’ya taşındık. Lokal çocukların devam ettiği bir kreşe giden Defne hal böyle olunca ana dilinin yanında Estoncayı da öğrenmeye başladı. Kızımdan ilk Estonca sözcükleri iki ya da üç ay sonra duymaya başlasak da ardından kaçınılmaz bir bocalama dönemi geldi. Çünkü Defne kendisini kreşteki Estonyalı çocuklar kadar akıcı ifade edemiyordu. Bu ifade sorunu zaman zaman agresifliğe ve iletişimsizliğe neden olsa da çok uzun sürmedi. Çünkü bu noktada Estonca şarkılar ve çocuk programları devreye girdi. COVID-19 yüzünden kreşlerin kapandığı birkaç ayın sonunda ise Defne artık akıcı şekilde Estonca konuşabilir hale gelmişti”

Aynı zamanda yazılım mühendisi olan anne Gökçen Özder Öcal’a göre kızının dil konusunda sorun yaşamamasının ardında onunla bebekliğinden beri çok fazla sözlü iletişim kurulması var.
Aynı zamanda yazılım mühendisi olan anne Gökçen Özder Öcal’a göre kızının dil konusunda sorun yaşamamasının ardında onunla bebekliğinden beri çok fazla sözlü iletişim kurulması var.

Kızı Defne ile tıpkı Reading Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalarda olduğu gibi evde tamamen Türkçe konuşan ve Türkçe kaynaklara maruz bırakan anne Öcal, akıcı ve düzgün Türkçe konuşmanın kızının yabancı dil öğrenme sürecine de olumlu etki ettiğini gözlemlemiş:

“Evde kızımızla sürekli Türkçe konuşmamız ve onu ev içi iletişimde başrol yapmamız kızımızın sözel becerilerini oldukça geliştirdi. Hatta bu konuşmalar Defne’nin vücut dilini ve duygusal tepkileri okuma becerisini de etkiledi. Öyle ki kızımız şu an öğretmenlerinin söylediğine göre kreşlerine yeni başlayan Amerikalı bir arkadaşının İngilizce olarak söylediklerini gayet iyi anlıyor fakat konuşma konusunda çekimser davranıyor.”