Sezin Ahmet Türkmenoğlu’nun hayatında müzik hep vardı ama onu büyüleyen tınılar caz müziğine aitti. Yüreğinin sesini dinledi ve sevdiği müziği yapmak, sevdiği enstrümanı çalmak için ABD’ye gitti. Çok da iyi yaptı!
Sezin Ahmet Türkmenoğlu ile caz müziğini, çaldığı bas gitar ve kontrbası, hangi müzisyenlere eşlik ettiğini, şu anda birlikte çaldığı caz ustalarını belki de en önemlisi kendisi gibi müzik tutkunu gençlere ve ailelerine önerilerini konuştuk.
Önce sizi tanıyalım, Sezin Ahmet Türkmenoğlu kimdir? Eğitimi nedir? Bugüne dek nerelerde neler yaptı?
1984 yılında Muğla’da doğup yedi yaşında İstanbul’a taşınıp 28 yaşında Los Angeles’a yerleştim. Her daim kendimi, insani ve müzikal anlamda geliştirmek için çaba sarf eden biriyim. Liseyi İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi müzik bölümü, lisansımı İstanbul Bilgi Üniversitesi müzik (caz) bölümü, Yüksek Lisans ve doktoramı Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde (University of Southern California) tamamladım. Master ve doktora programlarım da caz performans üzerine idi. Doktorada “teori ve analiz” akademik alanım olmak üzere klasik kontrbas ve kompozisyon dallarını da seçmeli olarak bitirdim.
Önce klasik gitarla başlamış, sonra bas gitara yönelmişsiniz. Bas gitar, çalan kişilerin pek “star” olmadığı bir müzik aleti. Sizi bas gitarda cezbeden neydi?
Aslında bas gitara ilk ilgim bir gün klasik gitar hocamın elinde bas gitarı görmemle başladı. Belki de hocamla olan iyi ilişkim bas gitara yakınlaşmamı sağladı. Ama daha sonra bir grup arkadaşımın “stüdyoya girip kayıt yapacağız, sen de bas gitar çalar mısın?” teklifiyle bas gitara fiziki olarak ilk kez bu vesileyle dokundum. Sesi beni çok etkilemişti ilk çaldığımda. Adeta büyülenmiştim ve bu şekilde bas gitara devam etme kararı aldım. Bas gitarın genellikle arka planda olup olmamasıyla hiç ilgilenmedim açıkçası. Benim için bas, enstrümanların en güzeliydi.
1984 doğumlusunuz. Müziğe yöneldiğiniz yıllarda rock ve metal, özellikle Türkiye’de altın çağını yaşıyordu. Ama siz gidip caz müziğine yöneldiniz! Sizi çeken neydi?
Evet, o yıllarda rock ve metal revaçtaydı. Arkadaş çevremde de popülerdi. Stüdyoda beni bas çalmaya davet eden arkadaşlarım da rock çalıyorlardı. Yani ilk bas gitar çalışım rock müziği ile başladı. Daha sonra aile içinde genelde dinlenen Türk halk müziği ve pop müzikleri çalarak devam ettim. Bağlamanın, klasik gitarın, perküsyonların tınısına daha alışkındım belki de. Rock müziği profesyonel anlamda sadece bir süre Demir Demirkan’ın orkestrasındayken çalmıştım. Lise yıllarında bir arkadaşımın Azerbaycanlı piyanist Aziza Mustafa Zadeh’in bir albümünü bana dinletmesiyle caz müziğine yöneldim. Beni caza çeken asıl şey cazdaki emprovizasyon ögesiydi. Çünkü özgürlük sunuyor. Müzisyene kendini daha derin ve açık bir şekilde ifade edebilme imkanı veriyor. Sınırsız bir özgürlük! Tabii bunu yapabilmek, iyi bir müzik teorisi bilgisi ve enstrüman tekniğini zorunlu kılıyor. Emprovizasyon büyük bir gizem ve bir kere içine girdiniz mi kendinizi kaptırıyorsunuz.
Sahnede ve stüdyoda bas gitarınızla eşlik ettiğiniz isimler de son derece önemli: Nilüfer, İbrahim Tatlıses, Niran Ünsal, Sibel Can, Ege, Hülya Avşar, Burhan Öcal. Ama bir tarafta caz var bir tarafta (sanırım öyle adlandırabiliriz) ana akım bir Türkçe pop türü var. Hiç gelgitler yaşamadınız mı?
Bu isimlere çalmak çok güzel bir histi çünkü onların müziklerini dinleyerek ve filmlerini izleyerek büyümüştüm. Ama yıllar içinde müzik piyasası şartları sebebiyle kendimi geri çektim pop müziğinden. Müziğin bir iş olma vasfından daha çok kendisine odaklanmak istiyordum. Tabii ki bu belirli maddi bir birikim sağladıktan sonra oldu. Malum, öğretmen bir annenin çocuğuydum. Caza yoğunlaşmam da tabii pop piyasasını bırakmamda büyük bir etkendi. Cazdaki özgürlüğü pop müziğinde bulamıyorsunuz. Ya da her ikisinin sağladığı olanaklar birbirinden farklı diyebilirim.
Sonra Bilgi Üniversitesi, kontrbasa duyulan ilgi ve Türk caz müziğinin ileri gelen isimleriyle çalışma fırsatı ki bu isimler arasında İmer Demirer, Sibel Köse, Selçuk Sun, Önder Focan, Ercüment Orkut, Serkan Özyılmaz da var. Daha sonra da ABD’ye gitme kararı. Bu, cesur bir karar. Türkiye’de caz ile ilgili zemin ve koşullar mı yetersizdi?
Koşullar yetersizdi diyemem çünkü insanın istediği şeyleri -dış şartlar ne olursa olsun- yapabileceğine inanıyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki o zamanlar (2006-2012 yılları) Türkiye’deki caz müzisyeni sayısı bugünküne göre daha azdı. Caz da aslında büyük ölçüde diğer müzisyenlerle çalarak, etkileşime girerek geliştirilebilen bir müzik. Aslında Amerika’ya gitme kararını caza ilk merak sardığım yıllarda vermiştim. Bu hem müzikal hem yaşamsal bir tercihti ve ikisi de birbirini destekliyordu.
Türkiye’de caz müzik seven kitle sınırlı, bunu biliyoruz. Sizce bunun nedeni nedir?
Bunun nedenlerinden birisi Türk kültüründe caz müziğinin pek yerleşmemesi olabilir. Kendimden de örnek verebilirim çünkü caz müziğine lise yıllarında ilgi duymaya başladım. Türkü ve pop müzik dinledim çocukluğumun ve gençliğimin önemli bir kısmında. Ama bence bu kitle yıllar içinde arttı. Bence bunun sebebi de ülkedeki caz festivalleri ve caz müziği çalınan kulüplerin artmasıydı.
Los Angeles University of Southern California’daki eğitim süreci nasıl geçti? Aldığınız eğitimin müzikle örülü hayatınıza ne gibi getirileri oldu?
Sertifika, master ve doktora yıllarım çok keyifliydi. İstediğim yerde istediğim şeyi yapmak bana keyif verdi. Bir yandan asistanlık yaptım bu yıllarda ve hocalık severek yaptığım bir şey. Müzikal anlamda birçok yeni şey öğrendim eğitimim süresince. Doktora yaparken klasik müziğe daha çok yoğunlaştım. 20 ve 21. yüzyıl müzikleri üzerinde çalıştık. Aslında bu müziklerde cazdaki özgürlüğün tadını hep hissettim çünkü kurallar yetkinliğini kaybediyor. Ya da kendi kurallarınızı koyabiliyorsunuz müzik yazarken. Kompozisyon okurken bu tarz müzikler de yazdım. Bütün bunlar beni hem müzikal hem de insani yönden geliştirdi. Tabii okulun yanı sıra Amerika’daki yaşam ve kültür, Türkiye’ye kıyasla farklı. Bu kesinlikle iyi ya da kötü anlamda değil. Sadece farklı. Bu anlamda burada olmak bana çok şey kattı.
Pek çok caz üstadıyla aynı sahneyi, aynı stüdyoyu paylaştığınızı biliyoruz. Bunlara birkaç örnek vermenizi rica edebilir miyiz?
Tapping tekniği ile gitara yeni bir çalış stili kazandıran efsanevi Stanley Jordan’la çalıyorum. Günümüzün en iyi piyanist ve bestecilerinden Alan Pasqua ve Otmaro Ruiz; iki Grammy ödülü sahibi, 700’ün üzerinde albüm ve film müziğinde çalmış, Fusion stilinin temellerini atan grup Weather Report’ta davul çalmış Peter Erskine; Chick Corea, Freddie Hubbard, Herbie Hancock gibi starlarla çalmış saksafoncu Bob Sheppard birlikte çaldığım isimlerden bazıları. Bunların yanı sıra Aubrey Logan, Leslie Page ve Lindsey Webster gibi günümüzün başarılı şarkıcılarına da eşlik ediyorum.
Son zamanlarda kendi bestelerinizden oluşan bir albümün kayıtlarıyla meşgulsünüz. Peki, bu albüm Türkiye’de de yayımlanacak mı?
Çok teşekkürler. Albüme Türkiye’den ulaşılabilmesini mutlaka sağlayacağım. Bu dijital ortamda ya da CD şeklinde olabilir.
Türkiye’de hemen her müzik türünün sevdalısı var ama ne Türk Sanat Müziği’ni ne Türk Halk Müziği’ni ne Türkçe Pop’u ne Klasik Müzik alanındaki beste ve bestecilerimizi uluslararası arenaya taşıyabiliyoruz. Biz neyi yanlış yapıyoruz?
Aslında uluslararası arenada çok iyi Türk müzisyenler var. Fazıl Say, Aydın Esen, Ahmet Ertegün, Arif Mardin gibi isimler uluslararası arenada en üst düzey yapıtlar çıkardı ve çıkarıyor. Eğer konu etnik müziklerse (Türk Halk, Türk Sanat Müziği gibi) bu müzikleri uluslararası arenadaki müzikal yaklaşımlarla sentezleyerek sunmak gerekir ki onların kulağındaki tınıları da müziğe ekleyip dikkat çekebilelim. Aslında bu kulağa geldiği kadar kolay bir şey değil çünkü bunu kaliteli bir şekilde yapabilmek için farklı türlere hakim olmanız gerekiyor. Günümüzde bunu yapan ender isimlerden biri Mehmet Ali Sanlıkol. Son kaydettiği albümünde hem caz hem Türk müziği enstrümanları ve tınıları var. Kendisi şu anda Amerika’nın en saygın müzik okullarından New England Conservatory’de hocalık yapıyor.
Aslında bahsettiğiniz şeyin gerçekleşmesi için belli bir altyapı gerekiyor. Bunun için de devletin genç müzisyenlere gerekli desteği sağlamasının kültürümüz açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sinema ve dizi sektörü ile aslında ülke dışına açılmış durumdayız. Amerika’da karşılaştığım bir Afrikalı müzisyen bana bir Türk dizisini severek izlediğini ve bu dizinin müziklerindeki perküsyonları çok sevdiğini söylemişti.
Muğla-İstanbul-Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi-Bilgi Üniversitesi Caz Bölümü üzerinden ABD’ye uzanan bir yolculuğunuz var. Çevrenizin, ailenizin bu seçimlerde size yaklaşımı nasıldı? Destek gördünüz mü?
Aslında bu konuyla bir önceki soruda değindiğimiz konu direkt bağlantılı. Sanat eğitimine desteğin yetersiz olduğu, bir ülkede nasıl uluslararası arenada boy gösterebilecek sanatçıların çıkmasını bekleyebiliriz? Çıkanlar da büyük ölçüde bireysel çabaları sayesinde başarıyorlar. Ben ailemden bu konuda destek gördüm. Annem, çaba ve sevgimi görüp yapmak istediğim şeyleri destekledi ve onları değiştirmeye çalışmadı. Kısıtlı imkanlarına rağmen müzikte yol alabilmem için bana maddi ve manevi hep destek oldu. Bu anlamda ona şükran borçluyum.
Sizin gibi sanat alanında bir eğitime merak duyan gençlerin ailelerine ne söylemek istersiniz?
Çocuklarının birer birey olduğunu unutmamalarını tavsiye edebilirim. Onları biraz kendi hallerine bırakıp içlerindeki cevheri keşfetmelerine izin vermenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Her insanın içinde farklı yetenekler var bence. Asıl konu bunları fark edip üstüne yoğunlaşabilmek. Bu konuda ebeveynlere büyük iş düşüyor.
Ben çok özel bir ülke olduğumuzu ve dolayısıyla bu ülkede doğan, yetişen, bu ülkenin kültürüyle harmanlanan insanların da çok özel olduğunu hatırlatmak istiyorum. Tarihsel ve kültürel köklerimiz çok derin. Yıllardır yurt dışında yaşayan bir müzisyen olarak müziklerimizin ne kadar sıcak, samimi ve aynı zamanda kendine has olduğunun daha çok farkına varılmasını da temenni ediyorum. Ülke olarak hayatın içerisindeki politik, günlük sorunlardan biraz kafamızı kaldırıp bu çembere dışarıdan bakabilirsek bence birçok şey daha kolaylaşabilir.
Quick Yurt Dışı Seyahat Sigortası
Yurt Dışı seyahatlerinizde koronavirüs ile ilgili karşılaşabileceğiniz riskleri de teminat altına alan Quick Yurt Dışı Seyahat Sigortası ile güvendesin. Quick Yurt Dışı Seyahat Sigortası Covid-19 Destek Paketi, yurt dışı seyahatiniz sırasında Covid-19 tanısı konulması durumunda sizi güvence altına alıyor.
Vize başvurularında da kullanabileceğin sigortanı 2 dakikada al, poliçen e-posta adresine hemen gelsin.
Detaylı bilgi için: