Artık eminiz ki, Facebook bizi bizden daha iyi tanıyor.
Satın alma eğilimlerimizden hobilerimize kadar her şeyimizi biliyor. Peki ileride düşündüğümüzü de bilecek olması bizi nasıl etkileyecek?
Dönemine damgasını vuran Social Network filmini izlediyseniz, Facebook Inc patronu Mark Elliot Zuckerberg’in yani Silikon Vadisi’nde bilinen adıyla Zuck’un, Harvard Üniversitesi’nde okuyan sıradan bir öğrenciyken yurt odasında geliştirdiği Facebook’un öyküsünü biliyorsunuzdur.
Başlangıçta kampüsteki öğrenciler arasında interaktivite sağlamaya yarayan bir ağ olarak kurgulanan Facebook, bugün dünyayı değiştiren “Big Data” yani Türkçe adıyla “Büyük Veri”nin en önemli mimarlarından. Büyük veri aracılığıyla, satın alma eğilimlerimizden kişisel özelliklerimize, internet kullanım alışkanlıklarımızdan fiziksel olarak bulunduğumuz yerlere kadar pek çok veriyi işleyip anlamlı bir bütüne dönüştüren Facebook, deyim yerindeyse müneccim gibi oldu!
İcraatlarına her gün bir yenisini ekleyen Facebook, geçtiğimiz ay Kaliforniya’da gerçekleştirilen ve şirketin 10 yıllık hedeflerini anlatan F8 Konferansı’nda, sanal gerçeklikten ekransız yeni medya ve yapay zekaya kadar üzerinde çalıştığı pek çok teknolojiyi basınla paylaştı. Ancak bu yenilikler içinde en çok dikkati çeken hiç kuşkusuz beyin kontrollü yazı teknolojisiydi.
Nedir bu beyin kontrollü yazı teknolojisi?
Facebook’un F8 Konferansı’nda sona sakladığı ve bilim kurgu senaryolarını andıran bu yeniliğin açılımı şöyle: Facebook’un geliştirdiği yeni bir kullanıcı ara yüzü sayesinde, kullanıcılar ellerini hiç kullanmadan sadece zihinleriyle dakikada 100 kelimelik mesaj ve metinler oluşturabilecekler. Peki bu nasıl olacak? Şimdilik Ar-Ge sürecinin ilk aşamasında olan bu akıllara zarar projeyi hayata geçirmek için -beyne fiziksel bir müdahalede bulunmaksızın- beyin dalgalarına erişebilen bir donanım ve bu donanıma tam entegre bir yazılım geliştirilmesi planlanıyor.
Elbette bu yeni algoritma & cihaz ikilisi, aklımızdan geçen her şeyi olduğu gibi deşifre etmeyecek. Sistemin çalışması, kullanıcının kendi seçtiği düşünceleri paylaşması esasına dayalı olacağı için bu teknolojiyi, içinden konuşma eylemine benzetmek mümkün. Projenin başındaki Facebook’un gizli projeler birimi Building 8’in yöneticisi Regina Dugan’a göre, beyin kontrollü yazı teknolojisi sayesinde yakın bir gelecekte iç sesimizi yazıya dökecek dolayısıyla şimdiki hızımızın beş katı kadar hızlı yazışacak, uzun vadedeyse ekranlı iletişime tamamen veda edeceğiz.
F8’de başka neler konuşuldu?
F8 Konferansı’nın asıl amacı elbette, Facebook’un gelecek 10 yıl içindeki vizyonunu ve hedeflerini basına ve bilişim sektörüne tanıtmak. Bu bağlamda Zuckerberg, planını üç, beş ve 10 yıllık olmak üzere üç ayrı segment halinde ele alıyor.
Buna göre Facebook’un ilk üç yıllık planları arasında, platformu yazılım açısıdan güçlendirmek ve şirketin sahibi olacağı bir bulut depolama alt yapısı oluşturmak var.
Beş yıllık bölüme geldiğimizdeyse şirketin sahibi olduğu Instagram, Facebook Messenger, WhatsApp, Groups ve Videos gibi uygulamaları geliştirmeye ve bu tip yatırımların sayısını artırmaya odaklandığını görüyoruz. Beş yıllık planlar arasında dikkati çeken bir diğer yenilik, kurulacak yeni bir yazılım geliştirme platformu sayesinde dünyanın her yerinden geliştirici ve UI / UX tasarımcılarını da işin içine dahil ederek yeni bir freelancer ekosistemi yaratmak.
Daha uzun vadeli hedeflerinden de bahsetmeden geçmek olmaz. Öyle ki Zuckerberg 10 yıl sonra güneş enerjili drone modemlerle, az gelişmiş bölgelere kablosuz internet götürmeyi planlıyor!
Tüm bunların yanında yapay zeka ve sanal gerçeklik gibi konulara da büyük yatırımlar yapan Facebook’un yakın gelecekte sanal gerçeklik uygulamaları için kullanılan head-setleri, günlük hayatta kullanılabilecek kadar hafif gözlüklere dönüştürmesi de planlananlar arasında.
Zuck’un vizyonu dünyayı nasıl etkileyecek?
F8 Konferansı’ndan çıkan ve her biri birer bilim kurgu senaryosunu andıran hedefleri dinlemek bile oldukça merak uyandırıcı. Peki ya bu teknolojilerin hayatımızı ve dünya tarihini nasıl etkileyecek dersiniz?
Hali hazırda pek çok alanda kullanılan yapay zeka teknolojisinin 10 yıl içinde özellikle medikal ve güvenlik gibi alanlarda kullanılarak insan hayatının kurtarılmasına fayda sunması bekleniyor. Somutlaştıracak olursak, örneğin yoğun bakım ünitesinde yatan bir hastanın anlık verilerine dayanarak müdahale süresinin önemli ölçüde kısaltılması ya da olası bir terör saldırısı ihtimalinde tehlikenin normalin çok daha üzerinde bir hızla algılanıp, olaya yapay zeka entegre edilmiş robot güvenlik güçleri aracılığıyla müdahale edilmesi gibi…
Tabii bir de bu işin “distopya” boyutu var. Uzun yıllardır savaş sanayisinde (patriot füzeleri, insansız hava araçları, ajan uçaklar vb.) kullanılan ve önümüzdeki 10 yılda daha da gelişecek olan yapay zeka teknolojisinin, oyunun kurallarını tamamen değiştirmesi bekleniyor. Bu da özetle, yapay zeka entegre edilmiş robot askerler ve sürücüsüz tanklar ile savaşların insani duygulardan tamamen arındırılması anlamına geliyor. Korkutucu ama imkansız değil!