Tüm dünyada ruh sağlığı uzmanlarının kullandığı bir psikoterapi yöntemi olan sinematerapi ile sıkıntılı ruh halinden kurtulmak mümkün.
Film izlemek, tüm aile bireylerinin toplu olarak yapabildiği bir aktivite olması dolayısıyla, belki de evlerimizde en sıklıkla yaptığımız bir zaman geçirme eylemi. Peki evlerimizden çıkamadığımız bu dönemlerde ne tür filmleri izlemek ruh sağlığımıza iyi gelir? İlham alabileceğimiz, içlerindeki karakterlerle özdeşlik sağlayabileceğimiz, eğlenebileceğimiz, bize umut aşılayacak filmleri nasıl seçmeliyiz?
Sinematerapi, filmler aracılığıyla insanlara daha rahat ulaşabilmeyi ve ruhsal sorunlarına daha kalıcı çözümler yaratabilmeyi hedefleyen bir yöntem. Tüm dünyada psikoterapistlerin bazen de akademisyenlerin ruh sağlığı uzmanlarına danışarak kullandığı bir alan. Örneğin, topluluk önünde konuşmaya cesaret edemeyen, kendi duygu durumunu bir başkasına aktarmakta zorlanan bireylere bu yöntemin iyi geldiği düşünülüyor. İnsanlar, izledikleri filmlerdeki karakterler aracılığıyla sıkıntı duyduğu noktaları belirliyor. Böylece kendi ile arasına, film aracılığı ile bir mesafe koyduğu için daha rahat ediyor. Bazen de bireylere birlikte çalıştığı ruh sağlığı uzmanı onun psikolojik durumuna göre evde izlemesi gereken bir filmi de ödev gibi verebiliyor. Sonra üzerine konuşuluyor.
Sinematerapi grup terapilerde ise şöyle kullanılıyor: Aynı psikolojik tanıya sahip insanlara belli bir sinema filmi seçilerek belli zaman aralıklarıyla birlikte film seyrettiriliyor. İzleme deneyimi sonunda psikolojik danışman/uzman katılımıyla gerçekleşen seanslarda problemlere çözüm yolları aranıyor.
Pandemi günlerinde sinematerapi
İçinde bulunduğumuz duygu durumumuza göre izlemeyi seçeceğimiz filmler değişim gösterebiliyor. Yapılan bazı nöro-bilim çalışmalarında içimizden gelmese bile gülme eylemini gerçekleştirdiğimizde dahi, beynimizin bunu olumlu olarak algıladığı ve bize iyi gelecek hormonları salgıladığı görülmüş. Bu yüzden bizi gülümseten filmlerin öncelikli olmasında büyük yarar var. Özellikle bu dönemde pozitif psikolojiye sahip olmak da büyük önem taşıyor. Ancak pozitif dediğimizde, sanılanın aksine, her anımızı mutlaka tam bir mutluluk durumu içinde geçirmek zorunluluğunda olmadığımızı da unutmamalıyız. Çünkü 1990’ların sonunda Psikoloji literatürüne Seligman tarafından kazandırılan “Pozitif psikoloji”, hayatımızda yaşanan negatifliği yok saymıyor. Tam aksine negatif yanlarımızı yok saymadan onları yönetmemiz ve güçlü yanlarımızın, yeteneklerimizin üzerinde durmamızı hedefliyor.
Filmler, pozitif psikoloji kullanımı için iyi bir alan. Örneğin bir kahramanın yaşadığı zorlukları (bunlar bizi güldürmese de) o zorlukları aştıktan sonra nasıl başarılara kavuştuğunu gördüğümüz bir film de son derece etkili olabiliyor.
Sinematerapi gençlerde daha başarılı sonuç veriyor
Yetişkinlere oranla gençlerin sinema ile terapiden daha fazla fayda sağladıklarına dair görüşler bulunuyor. Bunun nedeni, yetişkinlerin zaten problemlerini, düşüncelerini ve duygularını ifade etmekte daha başarılı olmaları. Çünkü yetişkinlerin kompleks ya da çatışma içeren tepkileri, hisleri kelimelere dökmeyi öğrenmiş olmaları bir avantaj. Ancak ilkokul ve lise hatta bazen üniversite çağındaki bireyler bu konuda sıkıntı yaşayabiliyor ve böyle bir yönteme ihtiyaç duyabiliyorlar. Kişiler film karakterlerine ya da kendisine yakın dramatik konuların işlendiği filmlere referans vererek duygularına belli bir mesafeden bakarak fayda sağlayabiliyor.
Filmler bilinç dışımızda bir temizlik yapıyor
İstanbul Arel Üniversitesi Sinema TV Bölümü ve Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Leyla Özyol, sinematerapi konusunda birçok sunum gerçekleştirmiş, alanında uzman bir akademisyen. Özyol, bu yöntemde filmlerin sağlayabileceği faydalar hakkında şunları söylüyor; “Film karakterleri genellikle, istenilen, arzulanan erdemler ve güçlü duruş için bir model oluşturuyor. Bu yüzden filmler aslında ‘Pozitif sinematerapi’ için doğal araçlar durumunda. Bizler farkında olmadan filmdeki karakterler gibi hissediyor ve filmlerdeki deneyimleri kendi dünyalarımıza götürmüş oluyoruz.
Filmlerden aldığımız dersler, çözümler, özdeşleşme ve yansıtmayla öfkemiz ve kızgınlığımız azalabiliyor. Zaman zaman filmlerin bizde yarattığı ruh hali ile daha az depresif de hissedebiliyoruz. Filmlerin sembolik imgeleri sayesinde bilinç dışımız, bilincimiz ile iletişime geçiyor. Rüyalar ve hayaller, bu dünyayı yaratan araçlar aslında ki bilinç dışımızdan bilincimize doğru açılan kapılardır. Yani filmlerin bilinç dışımızda bir temizlik yapma gibi bir etkileri de var. Filmler ayrıca aile, dostluk, okul, anksiyete, gelecek endişesi, aşk, güvensizlik, gibi konuların çözümü ya da bunlarla baş edilmesi için bir çeşit zemin oluşturabiliyor.”
Sinema-terapi ile giderilen bozukluklar
Bu yöntemin kesinlikle gerçeklik algısı bozulmamış bireylerde kullanılmasının uygun olduğunu söylemek mümkün. O yüzden mutlaka ve mutlaka bir ruh sağlığı uzmanı ile çalışmak öncelikli olan nokta. Öfke, umutsuzluk, kızgınlık, başarısızlık gibi nedenlerden ötürü çeşitli duygu durumları yaşayan bireylerde danışılan ruh sağlığı uzmanının yardımıyla seçilen filmler destekleyici olabilir.
Hepimizin kötü hissettiği bu salgın zamanlarında, olumlu bir film izlemek, mutlu insanları görmek, bazı insanlarda ters tepki yaratmaz mı? Leyla Özyol bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Sinema-terapide yalnızca A’dan Z’ye mutluluk tabloları çizen filmlerden söz etseydik bu görüşe katılabilirdim. Ancak sinema ile terapi, pozitif psikoloji yolunu tercih eder. Filmler bir durum hakkında en iyi ve en kötü senaryoları barındırıyor ve karakterlerin bu durumlar karşısında nasıl iniş, çıkış, çöküş ve kurtuluşlar yaşadığını da gösteriyor. Filmlerde bir bireyin problemlerle nasıl başa çıktığını görmek izleyicinin bunu kendi durumuyla da içselleştirmesini sağlar. Film, kendi hayatındaki bir problemle başa çıkma yolunu ona gösterir. Filmlerin kahramanları ya hata yaparlar ya da bazen kurban durumuna düşerler. Düşmanlar ve kötü adamlar söz konusu olduğunda filmler, gerçek hayatta da bunlara karşı önlem olarak nasıl davranılması gerektiği konusunda bize ipuçları verebilir.”
Pandemi döneminde bize iyi hissettirecek filmler
Akademisyen Leyla Özyol, yaşamakta olduğumuz zamanın ruhuna uygun ve bize iyi hissettirecek filmlerle ilgili şunları söylüyor: “Her filmin bizde çağrıştırdıkları, deneyimlerimizle doğru orantılıdır. O yüzden kişinin hikayesini bilmeden verilen örnekler, farklı duygu durumları ya da psikolojik rahatsızlıkları olan insanları beklentimizden kötü ya da iyi etkileyebilir. Bunu ancak bireyin çalıştığı ruh sağlığı uzmanı gerçekten sağlıklı bir şekilde değerlendirebilir. Ancak ben size bazı filmlerdeki temaları sayabilirim. Bunları bazılarınız hemen hatırlayacaktır.”
Seyrettiğimizde bize iyi gelecek yerli ve yabancı filmlerden birkaçı şunlar:
The Lion King (1994, Roger Allers)
Problemlerle baş etme, mücadele, yüzleşme, doğru olandan ayrılmama gibi temaları barındırır.
Harry Potter Serileri (2001-2011 David Yates, Chris Columbus, Alfonso Cuarón, Mike Newell)
Dışlanmışlık, öteki gibi görülme, zayıflık ve sonrasında tüm bu özelliklere sahip bir bireyin yeteneklerini, gücünü keşfetmesi, korkularının üzerinden güçlü yönlerine odaklanarak gelmesi, dostluk, kötülüğü bilme, farkında olma ama iyiliği seçme gibi temaları-konuları işler.
Straight Story (1999, David Lynch)
Affetme, minnettarlık gibi duyguları destekler.
The Truman Show (1998, Peter Weir)
Merak, sorgulama, pes etmeme ve sonunda gerçeğe ulaşarak özgürlüğüne kavuşma söz konusudur.
A Beautiful Mind (2002, Ron Howard)
Filmin konusu, devamlılık, umut, sevgi, sebat etme gibi insanı zor durumlarda bile destekleyecek duyguları tetikleyebilir.
I Killed My Mother (2009, Xavier Dolan)
Filmde gerçek bir cinayet yoktur. Film bir gencin okulda annesinden ölmüş olarak bahsetmesinden yola çıkarak bizi ters köşeye oturtacak naif bir anlatıma sahiptir. Sevgi-suçlama-sevginin öfkeye galip gelmesi, beklenti, ergenlik, cinsel yönelim gibi konulara değinir.
Neşeli Günler (1978, Orhan Oğuz)
Zamansız bir film. İnatlaşma, öfke, kızgınlık gibi duyguların yanında, en zor zamanlarda her ne yaşanırsa yaşansın ailenin birbirine desteği, aile değerleri ve sevginin her türlü uzaklığı, engeli alabileceğine dair temaları işler.
Sibel (2018, Çağla Zencirci-Guillaume Giovanetti)
Konuşamadığı için ötekileştirilmiş bir genç kadının, başkaldırısı, gücünü, benliğini, kadınlığını keşfedişinin masalsı ve bir o kadar da gerçek anlatıldığı bir başarı hikayesidir.
Aile Arasında (2017, Ozan Açıktan)
Bu filmi de gerçekten gülmek, mizah duygumuzu beslemek ve seratonin seviyemizi yükseltmek açısından önermenin doğru olduğunu düşünüyorum.