Virüsler her geçen yıl mutasyona uğrayıp daha da güçleniyor. Peki her gün yüzlerce hastayla temas eden doktorlar, hastalıklarla baş etmek için hangi önlemleri alıyor?
Eskişehir Bilecik Devlet Hastanesi acil servisinde çalışan Dr. İpek Gider, özellikle beslenmesine çok dikkat ettiğini söylüyor: “Virüslerin her yıl kendi antijenik yapılarını değiştirerek hastalığa neden olması alışkın olduğumuz bir durum. Hastalıklar viral ağırlıklı olduğu için, bitki çayları destek tedavi için çok faydalı. Ben eczanelerde satılan, bal, ıhlamur, karanfil, zencefil, limon karışımını kullanıyorum. Ekstra vitamin takviyesi gibi yöntemlere başvurmuyorum. En sağlıklı yöntem vitamin ve mineralleri sebze ve meyvelerden almak.”
Suriyeli mültecilerle birlikte çocuklarda görülen viral temelli el, ağız ve ayak hastalıklarında artış yaşandığına dikkat çeken İpek, savaşla birlikte yaşanan göçün aslında daha çok çocukları etkilediğini ve bu nedenle Sağlık Bakanlığı’nın aşı takviminde değişiklikler yaptığını da belirtiyor.
Dr. İpek Gider acil servis ya da poliklinik koşullarında en fazla maske ve eldiven takarak kendilerini korumaya çalıştıklarını belirtiyor ve ekliyor: “Maskelerin çok iyi koruyuculuğu olmadığı için özellikle hapşırıkla bulaşan solunum yolu hastalıkları bizlere de kolaylıkla bulaşabiliyor. Göçmen Sağlığı’nda çalışan meslektaşlarım daha büyük riskle karşı karşıya. Göçmen Sağlığı Birimi’nde günde 80-100 hastaya bakan hekimler de sadece maske kullanıyor ve ellerini sterilize ediyorlar. Salgınların önlenebilmesi için aşı takvimlerinin sürekli revize edilmesi gerektiğini düşünüyorum.”
Doktorların bağışıklığı daha güçlü ama...
Uzmanlığı kalp cerrahlığı olan ve şimdilerde iş yeri hekimliği yapan Dr. Pınar Samut ise hem poliklinik hem de ameliyathane şartlarında her türlü virüs ve bakteri ile karşılaştıklarını, aslında tam da bu nedenle doktorların bağışıklık sisteminin halktan daha güçlü olduğunu belirtiyor. Yine de özellikle kendi ailelerine bu virüs ve bakterileri taşımamak için neler yaptığını ise şöyle anlatıyor Samut:
“Uyulması gereken basit kurallar bizim için de koruyucu. Her hasta ile temastan sonra mutlaka ellerimizi özel dezenfektan sabunlarla en az üç dakika olacak şekilde ve parmak-tırnak aralarımıza da dikkat ederek yıkıyoruz. Hastane ortamında kullandığımız giysilerimizle eve gelmiyoruz. Eğer herhangi bir bulaşma durumu yaşamışsak, ilgili ilaçları önleyici olarak kullanıyoruz. Grip gibi basit bir hastalığımız varsa, yapmamız gereken en önemli şey bağışıklık sistemimizi güçlendirmek. Bunun da bilinen en iyi yolu multivitamin ve minarel desteği almak. Probiyotiklerden de destek alabiliyoruz.”
Tarsus Devlet Hastanesi’nde görev yapan Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Bahar Çınar da hastalıklara karşı beslenmesine dikkat ettiğini belirtiyor: “Hasta olduğumda ben de önce tahlil yaptırıp hastalığımın nedenini öğreniyorum. Viral hastalıklarda bol sıvı tüketiyor, bağışıklık sistemimi güçlendirecek gıdaları almaya özen gösteriyorum. Hemen ilaca başvurmak yerine sebze ve meyvelerle vitamin ve mineral almaya dikkat ediyorum. En iyi yöntem ise dinlenmek.”
Suriyeli mültecilerden sonra özellikle salgınların ve kızamık, su çiçeği gibi döküntülü hastalıkların arttığını belirten Çınar, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde çalışırken kızamık tehlikesi geçirdiğini ve hamile olduğu için rapor alıp dinlendiğini aktarıyor.
Maske takmak ve el yıkamak tek çareleri
“Kendimizi koruma için sadece maske takıp, elimizi yıkayabiliyoruz. Hastalardan kaptığımız enfeksiyonları biz de çocuklarımıza bulaştırıyoruz” diyen Çınar korunmanın zorluğunu şu sözlerle anlatıyor: “Bazen acil bir hasta oluyor, bulaşıcı hastalığı var mı bilmeden gidip müdahale etmeniz gerekiyor ve hastalık size de bulaşabiliyor. Devlet hastanelerinde çok yoğun çalıştığımızdan el dezenfektanı kullanmaya bile vakit olmayabiliyor.”