Dünya Sağlık Örgütü (WHO) antibiyotik kullanımı aynı oranda devam ederse, 2050 yılında antibiyotik direnci yüzünden ölümlerin artacağına dikkat çekiyor. Bu nedenle ülkemizde de hem sağlık çalışanlarını hem de halkı bu konuda bilinçlendirmek için çeşitli çalışmalar yapılıyor.
Antibiyotik direnci, antibiyotiklerin yanlış kullanılması sonucu bakterilerin antibiyotiklere karşı direnç geliştirmesi olarak tanımlanıyor. Antibiyotiğin gereksiz kullanılması, reçeteye uygun dozda kullanılmaması, reçeteye uygun sürede kullanılmaması gibi nedenler vücutta antibiyotik direncine neden oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre bilinçsiz antibiyotik tüketimi nedeniyle oluşan antibiyotik direnci, dünyanın her yerinde tehlikeli seviyelerde. Bu durum, yaygın bulaşıcı hastalıkları tedavi etme yeteneğimizi tehdit ediyor. Böylece insanları etkileyen birçok hastalığı tedavi etmek daha zor ve bazen imkansız hale geliyor. Örgütün Antimikrobiyal Direnç Birim Sekreteri Marc Sprenger konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Antibiyotik direncinin gelişmesini ve yayılmasını yavaşlatmalıyız; böylelikle antibiyotikler üzerine çalışmak için zaman kazanmış olacağız. Ayrıca yeni antibiyotiklerin araştırılmasına ve geliştirilmesine daha fazla kaynak ayırmamız gerekiyor” diyor.
Antibiyotik kullanımının yarısı gereksiz!
Antibiyotiklerin yarısı virüsler için, yani etkili olmadığı durumlarla, kullanılıyor. Dünya Sağlık Örgütü; doktorları, hemşireleri, veterinerleri sadece gereken durumlarda antibiyotik uygulamaları konusunda uyarıyor. Pratisyen Hekim Dr. Hülya Çınar, antibiyotik kullanırken yapılan en büyük yanlışlardan birinin hastanın iyileştiğini düşünerek tam dozu tamamlamaması olduğuna dikkat çekiyor: “Hasta iyileştiğini varsayarak ilacı kullanmayı yarıda bırakarak ilaca dirençli bakterilerin büyümesini destekliyor. Bu nedenle mutlaka doktorun yazdığı antibiyotiği kullanım talimatını, dozuna ve süresine uygun şekilde kullanmak gerekiyor.”
“Enfeksiyonlarda yükselen ateş, vücudun bir savunma mekanizması”
“Kullanılan antibiyotiğe göre bakterinin daha dirençli hale gelmesi enfeksiyonların tedavisinde büyük risk oluşturuyor” diyen Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Bahar Demir, antibiyotik kullanımıyla ilgili şunları söylüyor: “Kuşağı arttıkça ağırlaşan antibiyotikler birinci, ikinci ve üçüncü kuşak olarak sınıflandırılıyor. Yatan hastalarda genellikle ikinci ve üçüncü kuşak kullanılırken, ayakta hastalarda genellikle birinci kuşak antibiyotiklerle tedavi uyguluyoruz. Devlet hastaneleri oldukça yoğun olduğundan hastalar aile hekimliklerine yönlendiriliyor. Aile hekimlerine antibiyotik yazma kısıtlaması getirildi. Aile hekimleri de antibiyotik yazmaktan kaçınıyor. Sağlık ocağı ya da aile hekimliğine götürülen örneğin hasta bir çocuğun ateşi dirençli hale gelirse hastanelere yönlendiriliyor.”
Demir, aileleri mümkün olduğu kadar telkin etmeye çalıştıklarını ancak yaşı büyük çocuklarda bile ailelerin antibiyotik konusunda baskı yapabildiğini söylüyor.
Gribal enfeksiyon geçiren hastaların antibiyotik istediğine dikkat çeken Demir, yapılan bilinçlendirme çalışmalarının artırılması gerektiğini belirtiyor: “Aileler çocuğun yaşı büyük dahi olsa çocuğun ateşi çıktığı zaman panik olup antibiyotik istiyor. Ateş vücudun bir savunma mekanizması. Ateşin düşmesi için sabretmek gerekiyor. Özellikle küçük yaşlardan itibaren antibiyotik kullanımına başlanması antibiyotik direncini artıyor, basit enfeksiyonlarda dahi çocuk hastaya ikinci kuşak antibiyotik kullanmak durumunda kalabiliyoruz.”