Tıp dünyasında obezite cerrahisi ya da bariyatrik cerrahi olarak adlandırılan, halk arasında “mide küçültme ameliyatı” olarak geçen ameliyatlar, son yıllarda oldukça yaygınlaştı. Kimi zaman ölüme kadar uzanabilen tehlikeli sonuçlarıyla da konuşulan bu ameliyatlarla ilgili detayları ve riskleri derledik, ayrıca ameliyat sürecini yaşayanları dinledik.
Kimler obezdir?
Vücut kitle indeksi (VKİ = vücut ağırlığı / boyun metrekaresi) 30’un üzerinde olan kişiler, obez kategorisine giriyor. VKİ’si 40’ın üzerinde olan kişiler ise morbid obez yani çok riskli kategoride yer alıyor. Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi’nden Op. Dr. Fazıl Sağlam ve Op. Dr. Hakan Güven’in Obezitenin Cerrahi Tedavisi başlıklı makalesinde belirttiğine göre dünyada obezite, sigaradan sonra en sık “öldüren” ikinci önlenebilir salgın hastalık durumuna geldi. ABD nüfusunun yüzde 67’si fazla kilolu veya obez grubundayken, birçok Avrupa ülkesinde bu oran yüzde 40-50 civarlarında. Dünyayla benzer şekilde Türkiye’de de artan obezite ile mücadele için hastanelerde birimler kuruluyor ve bilinçlendirme çalışmaları yapılıyor.
Obezite tedavisinde, son noktada cerrahi yöntemler tercih ediliyor. Öyle ki son yıllarda oldukça yaygınlaşan obezite cerrahi yöntemleri, morbit obezite tedavisinin neredeyse ana parçası olarak algılanmaya başlandı. Geçtiğimiz 60 yılda gastrik by pass, ayarlanabilir gastrik band gibi yöntemler, en çok uygulananlar oldu. Ancak obezite tedavisinde son çare olarak tercih edilmesi gereken bu yöntem, yanlış bir algıyla, riskleri göz ardı edilerek, aslında gerçekten bu operasyonu geçirmesi gerekli olmayan kişiler tarafından da tercih edilir oldu.
İşin hukuki boyutu
Oysa bu ameliyatların, ölümle sonuçlanabilecek kadar ciddi riskleri var. 78 kilo ağırlığındaki Özge Şeker, geçirdiği mide küçültme ameliyatından sonra akciğeri su topladı ve bir süre makineye bağlı yaşadıktan sonra hayatını kaybetti. Bu acı olayla birlikte “obezite ameliyatlarındaki sorunlar”ın gündeme yeniden gelmesi üzerine Sağlık Bakanlığı, gereksiz hallerde uygulanan mide küçültme ameliyatlarının önüne geçebilmek için, 2017 yılının ekim ayında, konuyla ilgili kriterleri içeren bir genelge yayımladı. Genelgeye göre, obezite cerrahisi uygulanmasına karar verilen kişiler, operasyon öncesinde, cerrahi prosedür, ameliyatın fayda ve zararları ile olası riskler hakkında ilgili hekim tarafından bilgilendirilecek. Ayrıca obezite cerrahisi uygulamalarının yapılacağı sağlık tesislerinin, ameliyat öncesi gerekli değerlendirme ve konsültasyonların yapılabileceği yeterlilikte, uzman tabip ve donanım altyapı imkanlarına sahip olması gerekiyor. Genelge hükümlerine aykırı durumların tespiti halinde, sorumlular hakkında ilgili mevzuata uygun inceleme ve soruşturma yapılarak, sonuca göre gerekli idari ve cezai yaptırım uygulanacak.
Kimler mide küçültme ameliyatı olabilir?
- Vücut kitle endeksi 40'ın üzerinde olanlar
- Vücut kitle indeksi 35'in üzerinde olup, aşırı kilonun yol açtığı kronik hastalıkları, özellikle de Tip 2 diyabet hastalığı bulunanlar
- Yıllar içinde diyetle obezite tedavisinde başarısızlık yaşayan, uzun süre takip edilmiş ve obezite cerrahisi için uygun kabul edilen hastalar...
Ancak tüm bu hastalarda, ameliyat risklerinin o kişi için kabul edilebilir olup olmadığına mutlaka bakılıyor.
Obezite cerrahisi ile metabolik hastalıklar son bulabiliyor
Obezite ya da bariyatrik cerrahide uygulanan çeşitli ameliyatlarla, obezite hastalarının gıda alımlarının veya besin emilimlerinin ya da her ikisinin birden azaltılması amacıyla sindirim sistemlerine cerrahi müdahalede bulunuluyor. Genel olarak bakıldığında cerrahi ile mide hacminin küçülmesine bağlı az yeme ve erken doyma ile bypass sonucu emilimin bozulması, yüksek kilo kaybına neden oluyor. Bariyatrik cerrahi ile birlikte genellikle hastaların diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküler rahatsızlıklar gibi metabolik hastalıkları da ortadan kalkıyor.
Mide küçültme olarak bilinen ve en çok uygulanan tüp mide ameliyatında midenin yüzde 75’i cerrahi yolla alınıyor, kalan ince uzun kısım bağırsaklara bağlanıyor. Midenin kesilen tarafından salgılanan açlık hormonu azalıyor, sindirim sisteminin anatomisi değiştirilmiyor.
Gastrik by pass yönteminde ise midenin büyük bölümüne dokunulmadan küçük hacimli bir mide oluşturuluyor ve oluşturulan küçük hacimli mide ince bağırsaklara bağlanıyor. Midenin kullanılmayan kısmı vücutta kalıyor, bu operasyonda hiçbir organ kesilmiyor; kapalı yöntemle yapıldığı için komplikasyon riski de düşüyor.
Ameliyat sonrası olası riskler
Cerrahi müdahalelerin geri dönüşü yok. Ameliyat sonrasında olabilecek komplikasyonlar şöyle sıralanabilir:
- Kaçak (yüzde 1-2)
- Stenoz (yüzde 1-19)
- İnce bağırsak obstrüksiyonu / tıkanıklığı (yüzde 7)
- Marjinal ülser (yüzde 3-15)
Memorial Hastanesi’nden Prof. Dr. Alihan Gürkan, mide küçültme ameliyatı sonrasında görülebilen en ciddi komplikasyonun, ”midenin kalan kısmından karın boşluğuna sızma-kaçak” olduğunu söylüyor. Gürkan’a göre, ameliyat sonrası uzun dönemde nadiren mide darlığı görülebilse de endoskopik genişletme ile tedavi edilebiliyor.
Ameliyat öncesi tetkikler çok önemli
Hastanın vücut kitle indeksine, aile öyküsüne, daha önce diyet uygulayıp uygulamadığı gibi kriterlere bakılıyor. Ameliyat olmak isteyen kişiden mide barometrisi, phmetri, detaylı kan tahlili ve psikiyatri raporu isteniyor. Özel hastanelerde bir ay içinde, hatta bazen iki hafta içinde ameliyat olabiliyorsunuz. Devlet hastanelerinde ise durum daha farklı. Hastanın ameliyat olup olamayacağına obezite cerrahı, endokrin uzmanı, kardiyoloji uzmanı, göğüs hastalıkları uzmanı, psikolog veya psikiyatri uzmanı ile diyetisyen ortak karar veriyor. Diyabet hastalığınız varsa genetik biriminden de onay almanız bekleniyor. Tahlil günleri, yoğunluk sebebiyle üç-dört ay sonraya verildiğinden, ameliyat tarihi bir-iki yıla kadar uzayabiliyor.
“Bir buçuk yıl oldu; tetkikler bitmedi”
Devlet hastanelerinde veya özel hastanelerde yapılan tüm ameliyatlar için en önemli nokta, hastanenin donanımlı olması ve doktorların uzmanlığı. Devletin mide küçültme ameliyatını karşılaması için hastanın vücut kitle indeksinin 40’ın üzerinde olması ve içerisinde endokrin uzmanının da olduğu bir kurul tarafından heyet raporu alması gerekiyor.
Devlet hastanesinde mide küçültme ameliyatı olmak için sıraya giren ve iki yıl içinde pek çok tetkik yaptıran Berkin Bozdoğan, yaşadığı ve hala devam eden süreci şu sözlerle aktarıyor:
“2016 sonunda başlayan bariyatrik cerrahi maceramda, birçok aşamayı geçmiş olmama rağmen maalesef bir sona varamadım. Hem vücut kitle indeksi hem de bir yan hastalık olarak diyabetten zarar görmem nedeniyle ameliyata teknik olarak elverişliydim. Maceranın başında en zor kısım, Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin gastroenteroloji bölümündeki işlemler için beklemekti. Zira bu işlemler için verilen randevular doğrudan tüm işlemleri dört-beş ay ötelemişti. Aynı şekilde endokrin bölümü de süreçte en çok vakit alan yerdi. Endrokrin bölümü ilk randevuyu altı ay sonraya verdi. Bu randevular ve tetkikler aradan geçen zaman nedeniyle yeniden tekrarlanırken tek avuntunuz ara sıra kan testlerinizin yenilenmesi oluyordu. Yüksek kan değerlerim nedeniyle endokrin önce nefroloji konsültasyonu istedi, ardından ise "emin olalım" diyerek tıbbi genetik bölümünde en az iki ay sürecek düzeyde birkaç test rica etti.”
Bozdoğan şöyle devam ediyor: “Bir buçuk yıl süresince tek hızlı şekilde ilerleyen şey, radyoloji bölümünün yaptığı kemik yoğunluğu ölçümü ve tam batın ultrasonografisi oldu. Hala tetkiklerin ne zaman biteceğini kestiremiyorum.”
Tekrar kilo almamak için yaşam tarzı değişikliği şart
Klinik Psikolog Şeniz Ünal, bariyatrik cerrahi sonrası kilo alımının psikolojik nedenlerini incelediği bir doktora tezi yazdı. Ünal tezinde, tekrar kilo alımını doğuran değişkenlerin belirlenmesinin ve gerekli müdahalelerin yapılmasının, bu ameliyatların obezite tedavisinde uzun dönemli etkisini artıracağını belirtiyor ve ekliyor: “Diğer yöntemlere göre, obezite ameliyatları kısa vadede çok daha başarılı sonuçlar verdiği için, bu ameliyatların orta ve uzun vade sonuçları başlangıçta göz ardı edildi.”
Ameliyattan önce hastanın, ameliyat sonrası disiplinli beslenme şekline hazırlıklı olması gerekiyor. Ameliyattan önce beslenme ve diyet uzmanı rehberliğinde bir beslenme programına devam edilirse, hastanın ameliyat sonrası sürece adaptasyonu daha kolay oluyor. Mide küçültme ameliyatı sonrasında doktorun verdiği sıvı, püre ile beslenme ve ardından katı gıdaya geçiş sürecini harfi harfine uygulamak gerekiyor. Ameliyattan sonraki bir yıl boyunca hastaya, beslenme ve diyet uzmanı rehberliğinde, üç veya dört aşamadan oluşan düşük karbonhidrat-yüksek proteinli bir diyet uygulanıyor.
“Psikolojik destek almadan kimse bu ameliyatı yaptırmasın”
Bu noktada, geçen sene ameliyat olan Ahu Dayıoğlu’nun söyledikleri dikkat çekici. Dayıoğlu, bu yöntemin en son tercih edilmesi gereken seçenek olduğunu düşünüyor. Eğer yapılacaksa da öncesinde ve sonrasında psikolojik desteğin şart olduğunu ve yan etkilerinin çok iyi araştırılması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Kilo aslında daha çok psikolojik bir sorun. Ben hep çeşitli diyetlerle kilo vermeye çalıştım. Ama yeme refleksim psikolojikti. Canım sıkılınca kendimi yemek yerken buluyordum. Bu yüzden de diyetlerde hep başarısız oldum. Ancak bu ameliyat sonrasında da psikolojim çok bozuldu. Midenizin büyük bölümünü alıyorlar ve isteseniz de yiyemiyorsunuz. Yani beni en çok mutlu eden şey elimden alındı. Ve ilk dönem bununla nasıl baş edeceğimi bilemedim. Türkiye’de hiç önemsenmiyor ama öncesinde ve sonrasında psikolojik destek almadan kimse bu ameliyatı yaptırmasın. Çünkü sadece yiyememek değil konu; bütün hormonal ve bağırsak düzeni de değişiyor insanın. Ben pişman mıyım? Ne pişmanım ne değilim. Ama öncesinde daha farklı yöntemlerle kilo vermeyi deneyebilirdim.”
Psikolog herkese onay vermiyor
2014 yılında devlet hastanesinde tüp mide ameliyatı olan ve ağırlığının neredeyse yarısını ameliyattan sonra kaybeden Mustafa Orhun Çetin, yıllarca kendi çabalarıyla ve diyetisyen kontrolünde kilo verip, daha sonra bu programları bıraktığında fazlasıyla geri aldığı kilolarla uğraşmış.
Çetin, ameliyat sürecini ve sonrasını şu sözlerle anlatıyor: “Endokrin muayenelerine ek olarak dahiliye, genel cerrahi, diyetisyen ve psikolog randevularını da aldım. Hormonlarda bir sorun olmadığını gören endokrinoloji birimindekilerin de yönlendirmeleriyle, yaklaşık altı-yedi ay süren tetkikler sonunda, ameliyat için sıramın gelmesini bekledim. Dahiliye beni bu ameliyat için cerrahiye sevk etmeden önce, psikoloğa ve diyetisyene gitmeme karar vererek psikolojik anlamda ameliyata hazır olup olmadığımı ve fizyolojik olarak başka bir çare kalıp kalmadığını öğrenmek istedi. Ayrıca spor fizyolojisine de gitmemi isteyerek burada çeşitli testler yaptırdılar. Psikolog, benimle normal bir muhabbet içerisinde sorular sorarak ruh halimi anlamaya çalıştı ve onay verdi. Hatta o kadar kolay olmuştu ki, bu ayağın sanki kağıt üstünde yapıldığını düşünmüştüm. Benden sonra birkaç kişiye onay vermediğini gördüğümde olayın öyle olmadığını anladım.”
“Kurallara uymak önemli”
Çetin, ameliyat olmak isteyen hastaları şu sözlerle uyarıyor: “Ameliyat bir başlangıç. Dışarıdan izleyen çoğu insan, ameliyatın kolay yolu seçmek olduğunu ve bu ameliyattan sonra ömür boyu kilo almadan yaşanacağını sanmak gibi bir yanılgıya kapılıyor. Asıl olay, bundan sonra uyulması gereken kurallarla başlıyor. Ben ameliyat olalı yaklaşık dört yıl oldu ve hala kesinlikle uymam gereken ve benim bozmadığım iki kural var. Katı-sıvı karışık beslenmemek ve hazır içeceklerden uzak durmak. Uyku düzenim oturdu. Tabii ki daha rahat kıyafet bulabilir oldum ve üzerimdeki üşengeçlik kalktı. Dikkatli olunmazsa yeniden eski halinize dönebileceğiniz bir operasyon bu. Mide zamanla büyüyor ve kilo almaya elverişli oluyorsunuz. Şu an 82 kiloyum, vücudumda hafif sarkmalar var. Ameliyat olduğum için pişman olmadım. Ancak gerçekten bariyatrik cerrahiye uygun olduğundan emin olan, başka çaresi kalmamış insanlar yaptırmalı bunu.”