Türkiye, yoğun şekilde “beyin göçü” veriyor. Özellikle bilişim sektörü, yurt dışına kalifiye iş gücü gönderen sektörler arasında önde. Peki gitmek mi zor, kalmak mı? Yurt dışına taşınanlardan hikayelerini dinledik.
Yeni bir ülke, yeni bir dil; yepyeni bir kültür ve normalde yolunuzun kesişmesinin pek de mümkün olmadığı bambaşka insanlar… Doğup büyüdüğün ülkeyi geride bırakıp yurt dışında yaşamaya başlamak kulağa inanılmaz heyecan verici bir deneyim gibi gelse de her yeni deneyim gibi bu durumun da kendi içinde artıları ve eksileri var. QMAG olarak bu sayımızda Türkiye’nin en çok beyin göçü veren sektörü, bilişim sektöründe çalışan beş beyaz yakalıya, yurt dışında çalışmakla ilgili düşüncelerini sorduk: Gitmek mi zor, yoksa kalmak mı?
“Bir şeyleri ardında bırakmak hem zor hem de gerekliydi”
Yaklaşık bir senedir İrlanda’nın başkenti Dublin’de mobil uygulama geliştirici unvanıyla çalışan Serdar Buhan, doğup büyüdüğü ülkeyi ardında bırakmanın hem zor hem de gerekli olduğuna inananlardan. Kendini bilinçli olarak zorlamanın hem mesleki hem de insani anlamda çok faydalı olduğunu düşünen Buhan, bu ikilemi “Gitmek yıllardır aklımda olan bir şeydi. Giderken, arkadaşlarımı, ailemi, sevdiğim şehirleri ve beni ben yapan her şeyi ardımda bırakırken zorlanacağımı çok iyi biliyordum. Ancak bunun benim için çok gerekli olduğunun farkındaydım” cümlesiyle ifade ediyor.
İrlanda’da çalıştığı şirkette geçirdiği süre boyunca çalışanların problemlere olan farklı bakış açılarını görmek ve analiz etmek, Serdar Buhan’a mesleki açıdan farklı bir perspektif katmış. Bir yandan Türk işi pratik zekayı özlerken bir yandan da Avrupa insanının “fazla” rasyonel tavrından bir şeyler kapmış. Buhan’ın taze bir Dublinli olarak öğrendiği en faydalı şey ise “iş-yaşam dengesi”: “Burada insanlar mesai saatlerini doldurduğunda bilgisayarlarını kapatıp evlerine ve sosyal yaşamlarına dönüyor. Yani bir iş o gün yetişmiyorsa, yetişmiyor. Öyle haydi sabahlara kadar çalışalım hep birlikte fazla mesai yapalım gibi bir durum yok. Buradaki çalışma hayatının Türkiye ile en fazla ayrıştığı nokta sanıyorum ki bu.”
“Farklılıklar insanı zenginleştiriyor”
Türkiye’de banka ve finans yazılımları geliştiren bir firmada mobil uygulama geliştirici olarak çalıştıktan sonra yola Dubai’de devam etmeye karar veren Togay Han Kaya için “gitmek” eylemi o kadar da dramatik anlamlar taşımıyor. Özlemin hayatın birçok noktasında insanın içinde taşıyacağı bir duygu olduğunu kabullenen Kaya için bu “gurbet” durumu hiçbir zaman büyük bir sorun teşkil etmemiş. Dubai’deki hayatından son derece memnun olan Kaya’nın burada en çok sevdiği şey ise bölgenin kültürel çeşitliliği....
“Tüm dünyadan expatların buluşma noktası konumunda olduğu için Dubai’de yaşamak benim için çok öğretici bir deneyim oldu. Burada geçirdiğim iki yılda birçok ülkeden insanın nasıl yaşadığını, nasıl çalıştığını ve günlük hayatta nasıl tepkiler verdiğini gözlemleme şansım oldu. Tüm bu gözlemler sonunda da doğal olarak insanlar hakkında geniş bir perspektife sahip olmaya başladım.”
“Hayat, konfor alanından çıktığın anda başlıyor”
Türkiye’den ayrılmadan önce pek çok büyük markaya dijital strateji danışmanlığı veren Zeynep Gabralı’nın hikayesi diğer beyaz yakalılara göre biraz daha cüretkar. Çünkü Türkiye’deki kurumsal yaşamına son veren Zeynep’in belli bir ikametgahı yok! Kendisini dijital göçebe olarak tanımlayan ve şimdiye dek Tayland, Singapur, Endonezya ve son olarak da Malezya’da yaşayan Gabralı, Asya’dan önce bir dönem ABD’de çalışmış olsa da “Ülkem için ne yapabilirim?” mottosuyla Türkiye’ye geri dönmüş.
Çalıştığı son ülke olan Malezya’da Çin menşeli bir şirket bünyesinde görev alan Zeynep Gabralı, buradaki olumlu – olumsuz deneyimlerini şu cümlelerle ifade ediyor: “Yeni bir ülkedeki ilk zamanlarınız hep çok zor oluyor. Yaşadığım ülkeler Batı ve Türk kültüründen çok farklı. Günlük hayat, yemekler, insan ilişkileri, iş ahlakı bambaşka. Mesela Çinlilerle arkadaş olmak ve çalışmak çok zorlayıcı çünkü hayata bakış açıları ve davranışları bizim kültürümüzden çok uzak. Ama insan her şeye alışıyor. Önyargıları bırakırsanız adapte olmanız daha hızlı oluyor. Ben iletişimi ve öğrenmeyi çok seven biriyim o nedenle daha çok girişken olmayı, bulunduğum ülkenin kültürüne uymayı, değerlerine saygı duymayı öğrendim. Bir de yaşadığım ülkeler hoşgörünün çok önemli olduğu yerlerdi insanlar da bana yardımcı oldu bu noktada. İş konusunda Avrupa ve Asya saatiyle çalışıyorum. Oldukça yorucu. Gündüz Asya pazarındaki müşterime hizmet verirken gece Avrupa’daki müşterim için çalışıyorum. Gün içerisinde molalarım var spor yapmak hobilerimi yapmak gibi. Biraz yorucu oluyor tabii.”
“Ebeveyn olmak ülke tercihinizi doğrudan etkileyebiliyor”
Birkaç ay önce İstanbul’dan Finlandiya’nın Helsinki kentine yerleşen ve orada kıdemli yazılım mühendisi olarak çalışan Sinan İşlekdemir’in gitme hikayesi bir yönüyle “kaçış planı” gibi! İstanbul’da yaşamanın zorluklarından bıkan ama İstanbul dışında iş imkanı bulamadığı için kendini sıkışmış gibi hisseden İşlekdemir’in Finlandiya macerasının başlamasının bir sebebi de minik kızı Asya. İstanbul’daki kaos ve güvensizlik hissini kendi üslubunca anlatan İşlekdemir için Finlandiya bir tesadüf olmamış:
“İstanbul’da orta seviyenin biraz üstünde bir yaşam standardına sahiptik ve YTÜ Davutpaşa Kampüsü içinde çalıştığım için Beylikdüzü’nde yaşıyorduk. Zaten Beylikdüzü’nde yaşayacak kadar gözünüzü kararttıysanız yurt dışına gitme kararı vermek çok zor olmuyor. Çünkü zaten Finlandiya da Beylikdüzü’nden sonra neredeyse iki durak! Hâl böyle olunca kızımız da büyüyüp sokağa parka çıkmaya başladıkça endişelerimiz de artmaya başladı. Böylece Asya’nın güvenliği, huzuru ve eğitimi için en uygun ülke olduğunu düşündüğüm Finlandiya’da çalışmaya başladım”
Helsinki’de yaşamaya başladıktan sonra Kuzey ülkeleriyle ilgili önyargısını bir kenara bıraktığını ifade eden İşlekdemir’e göre özellikle bilişim sektörü profesyonellerinin çok kültürlü ortamlarda çalışması mesleki anlamda büyük faydalar sağlıyor.