Son günlerde gündeme gelen bir araştırma, kız kardeş sahibi olanların, kız kardeşi olmayanlara oranla mental olarak daha sağlıklı olduğunu ortaya koyuyor. Peki bu nasıl mümkün olabiliyor dersiniz?
Sosyal medyayı aktif kullananların yakından tanıdığı çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanı Veysi Çeri’nin Twitter paylaşımıyla gündeme gelen bu araştırma aslında çok da yeni sayılmaz. 2010 yılında Brigham Young Üniversitesi’ne bağlı bir grup araştırmacı tarafından yürütülen bu araştırmaya göre kız kardeş sahibi olmak -özellikle de iki kardeş de aynı cinsiyette ise- zihni depresyondan koruyor.
Kız kardeşler duygusal ifade gücünü artırıyor
10 yıl önce ruh sağlığı alanında büyük yankılara neden olan bu araştırma, geçtiğimiz sene yayımlanan bir başka raporla perçinleniyor. De Montfort Üniversitesi ve Ulster Üniversitesi tarafından 571 ailenin verilerinden yola çıkarak yayımlanan rapor, kız kardeşleriyle birlikte yaşayan bireylerin ruh sağlığı ve esenlik skorlarının kız kardeşi olmayanlara göre çok daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Ulster Üniversitesi araştırmacılarından Tony Cassidy'nin bu konudaki düşüncesi ise şu şekilde:
“Kız çocukları yüksek empati becerileri ve duygusal ifade güçleri sayesinde kardeşlerine de doğal olarak aynı duyguları aşılıyorlar. Yani ailede kız kardeşlik varsa otomatik olarak yoğun bir iletişim akışı da söz konusu oluyor. Erkek çocuklarının yoğunlukta olduğu ailelerde ise daha çok sessizlik ve kapalı bir iletişim tarzı hakim oluyor”
Kız kardeşlik kurumu ebeveyn figürü kadar güçlü
Araştırmayı yürüten Brigham Young Üniversitesi’nin yayımladığı rapor Journal of Family Psychology’de dikkat çeken bir diğer detay ise, kız kardeş ile kurulan ilişkinin bazı durumlarda ebeveyn ile kurulan bağı dahi ikame edecek kadar güçlü olması. Öyle ki parçalanmış ya da ebeveyn kaybı yaşanmış ailelerde bulunan kız kardeşlerin hayata daha sağlıklı şekilde devam edebilme oranları, kız kardeşsiz çocuklara oranla çok daha fazla. Bu bağlamda, sağlıklı kurulmuş bir kız kardeş ilişkisinin anne - baba figürlerindeki olası eksiklikleri dahi tamamlayabileceğini söylemek mümkün.
Uzmanlar her ne kadar “ebeveyn sorumluluğu” üstlenmek durumunda kalan büyük kardeşlerin mental olarak yıpranmaya daha meyilli olduklarını düşünseler de araştırmalar birbirlerine destek vermekten vazgeçmeyen kardeşlerde bu alma-verme dengesinin zaman içinde sağlıklı bir zemine oturabildiğine işaret ediyor.
Aradaki “tatlı” rekabet ruhu besliyor
ABD’nin Lousiana eyaletinde son derece yetersiz koşullar altında dünyaya gelen tenis efsanesi William Kardeşler de bu tatlı rekabet ve dayanışmanın en iyi örneklerinden biri. Tenis kariyerleri henüz kızlar doğmadan önce babaları Richard Williams tarafından planlanan Serena ve Venus kardeşler, seçkin beyaz Amerikalıların tekelindeki bir spor dalına yoksul siyahi kız kardeşler olarak dahil olma yolunda büyük mücadeleler vermeleriyle tanınıyorlar. Aralarında yalnızca bir yaş olan Williams kızları, bu zorlu var olma mücadelesinde en büyük desteği birbirlerinden gördüklerini ise her fırsatta dile getiriyorlar.
Spor basını tarafından her fırsatta birbirleriyle kıyaslanmalarının yanı sıra, kendi öz babaları tarafından yıllarca acımasızca zorlanan Williams kızları, bu yorucu psikolojik savaştan birbirlerine tutunarak galip çıkarlar.
Atletik ve psikolojik olarak ablası Venus’ten daha üstün olduğu tenis otoritelerince kabul edilen Serena, bu “üstünlük” olgusunun ablasıyla olan ilişkisine hiçbir negatif etkisi olmadığını ve Venus’un hayattaki en büyük ilham kaynağı olduğunu her fırsatta dile getiriyor.