Juliana Buhring, adını Guinness Rekorlar Kitabı’na “dünyanın çevresini en kısa sürede bisikletiyle dolaşan kadın” olarak yazdırmadan sadece sekiz ay önce ilk defa bisiklete binmiş. Napoli’den başlayan yolculuğunu dört kıtadaki 19 ülkede, 144 gün süreyle, 29.070 km bisiklet sürerek tamamlayan Juliana’nın yola çıkış hikayesi ise bir hayli hüzünlü.
Hüzünlü başlayan bir yol hikayesi
Buhring, bir kaşif olan ruh eşini bulduğu ve kavuşmak için günleri saydığı dönemde, sevdiği erkek Kongo’da bir timsahın saldırısına uğrayıp hayatını kaybedince, yaşadığı yasın üstesinden gelebilmek için kendini yollara vurmuş: “Derin üzüntü insanda her türlü fiziksel yaradan daha derin bir iz bırakır. Haftalarca süren felç edici yastan sonra bir sabah uyandım, aynaya baktım ve fark ettim ki kendimi kurtarmam için bir şeyler yapmam gerekiyordu, yoksa içinde boğulduğum derin melankoli tarafından yok edilecektim.”
“Bana bir şeyin imkansız olduğu söylenmeye görsün…”
Fikrini ilk olarak arkadaşlarına açtığında sessizlikle ya da kuşkucu kahkahalarla karşılaşmış Juliana Buhring. Ama bu kuşkuculuk onu daha da kamçılamış. “Bana bir şeyin imkansız olduğu söylenmeye görsün. İşte bu beni kesinlikle tetikler. Bir şeyi yapamayacağım söylendiğinde, kafamın içindeki o küçük ses, fırlatılmaya hazır füze için geri sayıma başlar: ‘Beş… dört… üç… iki… bir… ateş…’”
Ne bir sponsor, ne bir fon, ne bir teknik ekip, ne bir sağlık ekibi eşlik etmiş Juliana’ya. Tümüyle inadı, azmi ve yüreğinin rüzgarıyla çıkmış bu zorlu yola. Üstelik de, kitabına Türkçe adını veren, rüzgarların tersi yönde bir rota ile... O, kendi deyimiyle imkansız diye bir şey olmadığını, kendi sınırlarımızın çok ötesinde şeyleri başarabileceğimizi kanıtlamak için çıkmıştı yola. Kanıtladı da... Spor bile yapmayan bir bedenle dünyayı en kısa sürede iki tekerlek üzerinde gezerek!
Buhring, tesadüfen tanıştığı bir bisiklet antrenörüyle, kendisini sekiz ay boyunca bu yolculuğa fiziksel ve psikolojik olarak hazırlamış. Sponsorluk başvurusunda bulunduğu kurum ve markalar, bu yolculuğu tamamlayabileceğine ihtimal dahi vermedikleri için cevap verme tenezzülünde bile bulunmamış.
Gönüllü destekçiler
Yolun yarısında kumbaranın dibini görünce, takipçileri imdadına yetişmiş bu inatçı bisikletçinin. Bunu kitabında şöyle anlatıyor: “Dün sabah, insanlara paramın bittiğini ve bu yüzden kısa süre sonra eve döneceğimi haber vermek için cep telefonuyla kısa bir video çektim. (…) Videoyu yüklememin üzerinden çok geçmeden, maceralarımı takip eden internet destekçilerimden para konusunda endişelenmememi, yola devam etmemi söyleyen mesajlar gelmeye başlıyor. Antonio bağışların sel gibi aktığını söylemek için arıyor.”
“Büyük şeyler korku bariyerini aşmadan başarılamaz”
Pegasus adını verdiği bisikletiyle dünyayı rekor sürede gezen ilk kadın olmasına şaşmamalı. Ama o şaşırmış ve biraz da endişe etmiş: “Dünya kadınlar için o kadar mı tehlikeliydi? Ya da ne bileyim, kadınlar fiziksel olarak erkeklerle aynı mesafeyi aynı hızda alamayacak kadar aciz miydi?” Bu cesur kadın korkularının üstesinden, sevdiği adamın sözlerini kalbine yazarak gelmiş: “Hayatın büyük kısmı boş işlerle ve hiç olmayacak şeylere korku duymakla geçiyor. Keşif yolculukları sırasında olağanüstü olanı yaşama şansı elde edersiniz. Zirve deneyimlere ulaşabilmek ve öğrenmek için ödediğiniz bedel korkuyla başa çıkmaktır. Büyük şeyler korku bariyerini aşmadan başarılamaz.”
Pek çok hava, yol ve insan koşullarının gazabına uğrayan gezginin aklında en çok, Hindistan’daki samimiyetsiz kalabalıklar ve Türkiye’nin leziz yemekleriyle azgın köpekleri kalmış.
Yalnızlığın öğrettikleri
“Uzun sessizlik dönemlerinde kendimle ilgili çok şey öğrendim” diyor Juliana kitabında. Ve şöyle devam ediyor: “Tanıdık ortamların alışıldık konforundan ve güvenliğinden uzak, sadece temel ihtiyaçlarla yetinecek kadar sadeleşince, kendimden başka güvenecek hiç kimse ve hiçbir şey olmayınca, değiştiğimi hissediyorum. Artık kendime ve başkalarına taviz vermeye daha az gönüllüyüm; kendimdeki zayıflıkları daha az affediyorum; bir zamanlar çok önemli gelen, kişisel bakım, boş dedikodu ve başkalarının benimle ilgili düşünceleri gibi gündelik boş işlerle uğraşmaya zamanım yok.”
“Türkiye’ye yeniden geleceğim”
Juliana Buhring’in kitabında Türkiye’yle ilgili şu cümleler yer alıyor: “Merhaba rahat sürüş! Merhaba dev porsiyonlarda ucuz, iyi yemek! Merhaba Türkiye! Buradaki ilk birkaç saatimde Türkler bana çok misafirperver davrandılar. Güvenliğim için endişelenen arkadaşlarımın ve takipçilerimin Facebook’a yazdıkları yorumlarla alakaları yok. İnsanların, bir kadının tek başına Türkiye’de güvenle seyahat edemeyeceğini düşünmelerine şaşırıyorum. Doğal olarak burada bisikletle ne işim olduğunu merak ediyorlar, ben de dünya turundan bahsediyorum. Onlar beş kelimeden fazla İngilizce bilmediği, benim Türkçem de olmadığı için tüm sohbet sessiz sinema havasında geçse de birbirimizi gayet iyi anlayabiliyoruz. El hareketleriyle anlaşabilmemin gündelik hayatın parçası olduğu İtalya’da geçirdiğim yıllara minnettarım….
...Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan tarihi büyük şehir İstanbul’un trafiği, motorlu taşıt çılgınlığını yepyeni bir boyuta taşıyor. Şimdiye kadar geçtiğim en kaotik şehir olabilir. Neden kimsenin bisiklete binmediğini anlamam uzun sürmüyor.”