Bugün, 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü! Bu leziz ve kültürel güne özel, pişirilerek servis edilen tek kahve olma özelliği taşıyan Türk kahvesi ve çekirdeğinden Osmanlı’ya gelişinden ve tüketiminin öneminden, UNESCO’nun kültürel miras listesinden bahsettik.
Türk kahvesi ülkemizde mi yetişiyor?
Türk kahvesinin çekirdekleri, iklim koşulları nedeniyle Türkiye’de yetişmiyor. Ilıman ve bol yağışlı bölgelerde yaşayabilen kahve ağacını, ekvatorun 25 derece kuzeyi ila 30 derece güneyi arasında bulunan ülkelerde görmek mümkün. Brezilya, Vietnam, Kolombiya, Endonezya, Etiyopya ve Arap Yarımadası’nda yetişen kahve ağaçlarının meyvelerinden yapılan kahve; Arabica, Robusta, Liberica ve Excelsa adındaki ana kahve çekirdeklerinin harmanlanmasıyla üretiliyor. Türk kahvesi ise günümüzde de Güney ve Orta Amerika’daki (Daha önceleri Arap Yarımadası’ndaki) kahve ağaçlarında yetişen Arabica türü kahve çekirdekleriyle hazırlanıyor.
Hazırlanışı da sunumu da özel ve kültürel
Demlenmeyen ve filtresiz Türk kahvesi, dünyanın pişirilerek servis edilen tek kahvesi olma özelliğine sahip. Espresso’dan da ince öğütülen kahveyle hazırlanan Türk kahvesinin, telvenin dibe çökmesi için içilmeden önce bir süre bekletilmesi gerekiyor. Ayrıca espresso gibi ufak fincanlarda ve hızlı içilen kahveler gibi değil, yavaş yavaş ve tadını çıkararak içiliyor. Türk kahvesi hazırlamada, cezveden modern kahve makinelerine geçiş olsa da geleneksel yöntemlerle kısık ateş üzerinde (hatta közde) pirinç veya bakır cezvede pişen kahveyi tercih edenlerin sayısı oldukça fazla.
Türk kahvesinin yanında servis edilen su ise kahve içmeden hemen önce ağzı diğer tatlardan temizlemek için ve kahve bittikten sonra da ağızdan telveyi arındırmak için içiliyor. Kafeinin tatlı ihtiyacını artırması nedeniyle, suyla birlikte diğer bir kültürel eşlikçi lokum ikram ediliyor. Çoğu Türk insanı için “sohbet” demek olan Türk kahvesi, inananlar için de inanmayanlar için de eğlenceli bir ritüel olan kahve falı ile özdeşleşmiş durumda.
Osmanlı’dan Avrupa’ya…
Türk kahvesinin tarihi, tabii ki Osmanlı dönemine dayanıyor. Üstelik, kahveyle anılmayan bir ülke olarak, dünya üzerinde kahve tüketen en eski toplumlardan biriyiz. Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520-1566) Yemen Valisi Özdemir Paşa tarafından Yemen’den İstanbul’a getirilen kahve, özel pişirme yöntemleri bulunmasıyla Türk kahvesi haline gelmiş. Bir diğer rivayete göre ise Türk kahvesi İstanbul’da, 1517 yılında yani I. Sultan Selim döneminde içiliyormuş. Osmanlı’daki saray mutfağında hızlıca yer edinmiş ve Kahvecibaşı rütbesinin oluşmasını sağlamış olan Türk kahvesi, altın ve gümüş işlemeli örtüler üzerinde elmas, yakut ve incili fincanlarda, tatlı ve şerbet ikramlarıyla veya nargile eşliğinde, kısacası bir tören edasında tüketiliyormuş.
Kayıtlara göre 1553 veya 1554 yılında, Tahtakale’de açıldığı söylenen kahvehaneler ise toplumun sosyalleşme yeri olmuş. İstanbul’a, ardından da tüm ülkeye yayılan kahvehane, Osmanlı ve Venedikli tüccarların Türk kahvesini Avrupa’ya tanıtmasından sonra farklı ülkelerde de açılmış. 1645’te Venedik’te, 1686’da ise Paris’te açılan ilk kahvehaneler, Türk kahvesinin Avrupa’ya yayılması adına öncü olmuş.
“Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır”
Hepimizin bildiği ve sıkça kullandığı bu sözün bir de hikayesi var. 1895’te, Eminönü’nde kahve yapan Üsküdarlı bilge Yusuf’un dükkanı her kesimden her inanıştan insanı ağırlarmış. Müşterilerinin hoş sohbeti için de tercih ettiği Yusuf’un dükkanına bir gün bir yeniçeri gelmiş. Dükkanda oturan Rum kaptan dışında herkese kahve ısmarlamış. Kahveci Yusuf bu sözün üzerine herkesin kahvesini götürmüş, ardından iki kahve yapıp Rum kaptanın masasına gelmiş. Yeniçeri bu duruma kızmış ama kahvesi Yusuf, bunun kendi ikramı olduğunu söyleyerek yeniçeriyi susturmuş. O günden tam 40 yıl sonra, Samos Adası’ndaki Rum isyanında, Rumlar ele geçirdikleri insanları esir pazarında satmaya başlamış. Tesadüf bu ki kahveci Yusuf, zamanında dükkana gelen Rum kaptan tarafından satın alınmış. Bunu hatırlayan ve şaşıran kaptan, o an ölüm korkusu yaşayan kahveciye şöyle demiş: “Bana 40 yıl önce bir kahve ikram ettin ve ben o kahveyi de seni de unutmadım.”
Yabancı yazarların radarına takılanlar
17’inci yüzyılda Osmanlı’yı ziyaret eden Fransız gezgin Jean de Thévenot, Türk kahvesini tattıktan sonra hazırlanmasına dair ayrıntıları yazmıştı. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle yakından ilgili Araştırmacı Yazar Jason Goodwin de 2006 yılında çıkardığı Yeniçeri Ağacı adlı romanında Türk kahvesinin sıkça tüketilen bir içecek olduğundan ve özellikle berberlerde içildiğinden bahsediyor. Öte yandan 19’uncu yüzyılda İstanbul’da yaşamış olan
İtalyan yazar Edmondo de Amicis ise kahvenin birçok yerde içildiğini şöyle kaleme almış: "Kahve artık her yerde, Galata ve Serasker kulelerinin tepesinde, bütün vapurlarda, mezarlıklarda, berber dükkanlarında, hamamlarda, çarşılarda içiliyor. İstanbul'un neresinde olursanız olun, dönüp dolaşıp aranmanıza bile gerek olmaksızın, "Kahveci!" diye bağırmanız yeterlidir, üç dakika sonra önünüzde dumanı tüten bir fincan kahve hazırdır.”
5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü
2013 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesi’ne alınan “Türk kahvesi kültürü ve geleneği”, o tarihten beri her 5 Aralık’ta Dünya Kahve Günü olarak kutlanıyor. Amerika’nın bazı bölgelerinde, Avrupa’da, Balkan ve Orta Doğu ülkelerindeki Türk temsilciliklerinde Türk kahvesinin tanıtıldığı faaliyetlerle kutlanan gün, ülkemizde de kahve markalarının etkinlikleri ve kampanyalarıyla bir şölen havasında geçiyor.
Kaynak: