Yılmaz Erdoğan imzalı Organize İşler: Sazan Sarmalı filminin henüz sinemalarda gösterimdeyken Netflix içerik ağına dahil edilmesi ve Netflix yapımı Roma’nın Oscar Ödülleri’ne damga vurmasıyla sinemaseverlerin aklına ister istemez şu soru geldi: “Netflix geleneksel sinemanın sonunu mu getiriyor?”
Dünya değiştikçe film keyfi de hızla şekil değiştiriyor. Yani uzun bilet kuyruklarında bekleyip en iyi yeri kaptıktan sonra, kocaman salonlarda patlamış mısır eşliğinde film seyretmeler artık yerini evde, pijama ve terlik kombinleriyle dijital platformlardaki filmleri izlemeye bırakıyor. Peki Hollywood film endüstrisinin hiç de hoşnut olmadığı bu yeni nesil film izleme geleneği, geleneksel sinemalar için gerçekten bir tehdit oluşturuyor mu? Gelin bu sorunun cevabını birlikte arayalım...
Netflix buralara nasıl geldi?
Artwork by: Brecht Vandenbroucke
Yerel ve küresel ölçekte içerik sağlayan birçok dijital film ve dizi platformu bulunsa da 2018 yılı sonu itibariyle dünya genelinde 149 milyon üyesi bulunan Netflix, bu alanda liderliği kimselere kaptırmıyor. Telifini satın aldığı binlerce yapımın yanı sıra Netflix Originals adı altında izleyiciye sunduğu kendi yapımları ile eğlence sektöründe devleşen şirket, bugünlere elbette bir çırpıda gelmedi.
Netflix aslında 1997 senesinde ABD’de DVD kiralama modeli ile çalışan bir şirket olarak kuruldu. Kullanıcılara tür ve beğenilere göre abonelik paketi seçenekleri sunan ve bu paketleri posta ile abonelere ulaştıran şirket, 10 yıl içinde toplam 1 milyar DVD kiralama işlemi gerçekleştirerek kendi alanında rakiplerini geride bıraktı. 2007 yılı ise Netflix için dijital dönüşüm hareketinin başladığı yıl oldu. Bu yıl içinde abonelerine ilk defa kendi kişisel bilgisayarlarından izleyebileceği içerikler sundu. 2010’a gelindiğinde ise iTunes ve Wii platformlarından da erişilebilir hale geldi. 2013’te House Of Cards ve Orange Is The New Black dizileri ile ilk orijinal yapımlarına imza atan platform, bugün 130’dan fazla ülkede kullanılıyor. Elbette bu inanılmaz yükselişin ardında Netflix’in dijital dönüşüme sorunsuzca ayak uydurması ve yeniliklerden kaçmaması yatıyor.
Ortak düşman: Netflix!
Ancak tüm bu başarı ve kullanıcı sevgisi, Hollywood ve Avrupa’da film üreten yapımcıların Netflix’ten nefret etmesine engel olamıyor. En son Hollywood’un usta yönetmeni Steven Spielberg, Netflix ve benzeri dijital platformların yapımı olan filmlerin Oscar gibi ödüllerde yer almaması gerektiğini savunurken, Cannes Film Festivali yönetim kurulu da Netflix yapımı filmlere ödül vermeyeceklerini açıkladı. Ancak bu noktada şaşırtıcı bir karşı boykot geldi ve Netflix çok güvendiği yapımı Alfonso Cuaron imzalı Roma / Rome’u Cannes Film Festivali yerine Venedik Film Festivali’ne yollayarak törenden Altın Aslan ödülüyle ayrıldı. Ancak geleneksel sinema camiası ile Netflix arasındaki gerilimi bu derece harlayan gelişme, Rome’un önce Altın Küre’den “En İyi Film” sonra da 2019 Oscar Ödülleri’nden “En İyi Yönetmen”, “En İyi Görüntü Yönetmeni” ve “Yabancı Dilde En İyi Film” heykelcikleri ile çıkması oldu.
Film endüstrisini neler bekliyor?
Netflix geçtiğimiz yıl içinde 40 yapıma imza atınca, hem sinema hem de konvansiyonel TV sektörü bu konuda ciddi eylem planları yapmak durumunda kalıyor. Örneğin Türkiye’de yerli televizyon kanalları kendi ücretli dizi platformlarını kurarken, yapım şirketleri de Hakan: Muhafız / The Protector gibi Netflix orijinal yapımları ile bir şekilde ortaklık kurmak için adımlar atıyor.
Yapımcı ve yönetmen cephesinde Netflix ve benzer platformlara karşı ciddi bir antipati olsa da ABD merkezli Ulusal Sinema Salonu Sahipleri Derneği yayınladığı raporla, bu platformların sektörü baltalamak bir yana insanları sinemaya gitmeye teşvik ettiklerini ortaya koyuyor. Öte yandan Netflix’in ise bu tartışmaların odağında Los Angeles merkezli Landmark Sinema Salonları’nı satın almak için çalışmalar yaptığı söyleniyor.